Güvenilirliği Olmayanın Dini Yoktur!
Sahabeler peygamberimize hangi konularda söz verdiler? Güvenilir olmanın dinimizdeki önemi nedir? Bu konu ile alakalı hadisler ve ayetler nedir? Sahabeler güvenilirlik konusunda ne demişler? Dr. Murat Kaya anlatıyor...
Cerîr bin Abdillâh el-Becelî (r.a) şöyle anlatır:
“Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’e, namazı ikâme etmek, zekât vermek, her müslümanın hayrını istemek (ve gıll u ğıştan âzâde olmak) üzere bey’at ettim.” (Buhârî, Îmân, 42)
Basra vâlisi Muğîre bin Şu’be (r.a)’in vefât ettiği gün Cerîr bin Abdullah (r.a) kalkıp minbere çıktı. (Vâlisiz kalan insanlar arasında zuhûru muhtemel kargaşanın önüne geçmek istiyordu.) Allah’a hamd ü senâda bulunduktan sonra:
“‒Başınıza bir emîr gelinceye kadar bir ve şeriksiz olan Allahu Zü’l-Celâl’den korkmanızı, vakâr ve sekînet üzere olmanızı tavsiye ederim. Zira yeni emîriniz şu anda yanınıza gelmek üzere!” diye nasihat edip:
“‒Vefât eden emîriniz için Allah’tan af dileyiniz! Çünkü o affı severdi.” buyurdu.
Sonra şöyle devam etti:
“‒Bundan sonra derim ki: Ben Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e gelip:
«‒(Yâ Rasûlallâh), sana, müslümân olmak üzere bey’at edeceğim.» dedim.
Bana bazı şartlar koştu, bunlar arasında her müslümanın hayrını istemek, (onlara karşı kalbimde gıll ü ğış bulundurmamak) da vardı. Ben de bu şartlar üzerine bey’at ettim. Şu mescidin Rabbi’ne yemin ederim ki ben size karşı son derece samîmîyim ve her birinizin hayrını istiyorum!”
Daha sonra istiğfâr edip minberden indi. (Buhârî, Îmân, 42)
BU HADİSLERDEN NE ANLAMALIYIZ?
Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v):
“‒Din nasihattır” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kirâm:
“–Kimin için nasihattır?” dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“‒Allah, Kitabı, Rasûlü, mü’minlerin idârecileri ve tüm müslümanlar için nasihattır” buyurdular. (Müslim, Îmân 95)
Nasihat, gıll u gışı gönülden çıkarıp muhâtabın hayrını, kemâlini hâlisâne bir şekilde arzu etmektir ki buna -tam mukâbili olmamakla birlikte- “hayırhâhlık” ve “hayr-endîşlik: hayır düşünmek” diyebiliriz. Türkçe’de “öğüt” mânâsına kullanılan nasihat da garazdan, ivazdan sâlim olarak görüş beyan etmek demek olduğuna göre, sözlü hayırhâhlık ve samîmiyettir.
Dînin direği ve onu ayakta tutan şey, nasihattır, samimiyettir, ihlâstır. Samîmiyetle insanların hayrına çalışmak ve eksiklerini telâfî etmektir. Bu duygu, dînin en büyük rüknüdür.
Bir müslümanın, sırf müslüman olduğu için bir başkasına karşı hayırhâh olması, Allah’a ve Rasûlü’ne îmânın bir dalı, bir parçasıdır.
Bu hadis-i şerif, İslâm âlimlerinin “medâr-ı İslâm” olarak kabul ettiği dört hadisten biridir. İslâm’ın dörtte birini ihtivâ eder. Pekçok hükme delil teşkil eder. Sâhip olduğu bu derinlik, fazilet ve azamet sebebiyle İmam Buhârî (r.a) Îmân kitâbını bu hadîs-i şerîf ile hitama erdirmiştir.
Enes bin Mâlik (r.a) şu hâdiseyi nakleder:
Rasûl-i Ekrem (s.a.v) ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:
“–Şimdi yanınıza Cennet ehlinden bir kişi gelecek!”
Bir de baktık ki Ensâr’dan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline asmış bir adam çıkageldi. Ertesi gün olunca Rasûl-i Ekrem (s.a.v) yine evvelki gibi söyledi. Bu adam yine önceki gibi çıkageldi. Üçüncü gün olunca Rasûl-i Ekrem Efendimiz yine aynı sözü tekrar etti ve yine aynı adam ilk hâliyle geldi. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) kalkınca Abdullâh bin Amr, o adamı tâkip etti ve ona:
“–Ben babamla münâkaşa ettim, üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misâfir eder misin?” dedi.
Adam:
“–Olur.” dedi.
Daha sonra Abdullâh bin Amr (r.a), şöyle anlattı:
“–Üç geceyi onunla bir arada geçirdik. Fakat gece kalktığını görmedim. Ancak sabah namazına kadar uyandıkça Allâh Teâlâ’yı zikretti ve tekbîr getirdi. Onun hayırdan başka bir şey söylediğini de işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini küçümser gibi oldum ve dedim ki:
«–Ey Allâh’ın kulu! Babam ile benim aramda herhangi bir öfke ve küslük hâli vâkî olmadı. Fakat Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in senin için üç kere; “Şimdi yanınıza Cennet ehlinden bir kişi gelecek!” buyurduğunu işittim. Üç defa da sen çıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini öğrenip onları yapmak istedim. Fakat çok amel işlediğini de görmedim. Seni, Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in söylediği mertebeye ulaştıran nedir?»
O zât:
«–Şu gördüğünden başkası değildir.» dedi.
Ben ayrılmak için dönünce ardımdan seslendi ve dedi ki:
«–Benim amelim, senin gördüğünden başkası değildir. Ancak kalbimde hiçbir Müslümana karşı bir hile ve aldatma duygusu taşımam. Bir de Allâh’ın verdiği herhangi bir hayırdan dolayı kimseye aslâ hased etmem.»
Bunun üzerine:
«–İşte seni o dereceye ulaştıran, bizim muvaffak olamadığımız bu hâlindir.» dedim.” (Ahmed, Müsned, III, 166; Beyhakî, Şuab, IX, 7/6181; Heysemî, VIII, 79)
Emanet / Güvenilir Olmak
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanlardan ilk kaldırılacak olan haslet emânettir (güvenilirliktir). En sona kalacak olan da namazdır. Nice namaz kılan insan vardır ki onda hayır yoktur.” (Beyhakî, Şuab, VII, 215/4892; Heysemî, VII, 321)
“Bu ümmetten ilk kaldırılacak olan hasletler hayâ ve emânettir. O hâlde Allah -azze ve celle-’den bu ikisini isteyiniz!” (Beyhakî, Şuab, VII, 216/4893)
Hz. Âişe vâlidemiz ve Hz. Ömer (r.a) şöyle buyurmuşlardır:
“Dileyen oruç tutar, namaz kılar. Ancak emânet duygusu (güvenilirliği) olmayanın dîni yoktur!” (Beyhakî, Şuab, VII, 217-218/4896)
Süfyân bin Uyeyne (r.a) şöyle buyurmuştur:
“Kimin sermâyesi yoksa, emâneti yani güvenilir olmayı sermaye edinsin!” (Beyhakî, Şuab, VII, 219/4901)
Hz. Enes (r.a) şöyle buyurur:
“Hıyânet olan evde bereket olmaz!” (Beyhakî, Şuab, VII, 220/4902)
Ebû Hüreyre (r.a), süte su karıştırıp satan bir kişiye rastlamıştı. Ona:
“‒Kıyâmet günü sana: «Suyu sütten ayır!» denilirse hâlin nice olur!» buyurdu. (Beyhakî, Şuab, VII, 231/4927)
İbn-i Abbâs (r.a) şöyle buyurur:
“Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Medîne-i Münevvere’ye teşrîf buyurduklarında oranın halkı ölçü ve tartı îtibâriyle insanların en kötüsü idiler. Allah -azze ve celle-:
«Yazıklar olsun ölçü ve tartıya hîle karıştıranlara! Onlar insanlardan bir şey ölçerek aldıklarında tastamam alırlar. Satarken ise eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltileceklerini hiç akıllarına getirmiyorlar mı? Öyle bir gün ki, insanlar o günde Âlemlerin Rabbi’nin huzûrunda dîvan duracaklardır…» âyet-i kerîmelerini inzâl buyurdu.
Bundan sonra ölçü ve tartıyı en güzel şekilde yaptılar.” (Beyhakî, Şuab, VII, 220/4903)
Bir malı satarken, neyi varsa açıkça söylemek îcâb eder. Hak dostlarından Muhammed bin Vâsî (r.a) bir defasında çarşıda merkebini satıyordu. Bir kişi gelip:
“‒Ey Ebû Abdullâh! Bu hayvanı bana tavsiye eder misin?” diye sordu. O da:
“‒Tavsiye edecek olsaydım satmazdım!” dedi. (Beyhakî, Şuab, VII, 226/4913)
YORUMLAR