Güzel Ahlakın Alametleri
Ahlâk; huylar, beşerî davranışlar demek. İnsanın yaratılıştan gelen veya sonradan eğitimle kazandığı ruh halleri demek. Güzel ahlâk ise, mezmûm olan huy ve davranışları terbiye ile izâle ederek övülenleri kuşanmak demek…
Güzel ahlâk deyince, örnekliği “Muhakkak sen yüce bir ahlâk üzeresin.”[1] âyetiyle tescil edilen Efendimiz’in hayatına bakıyoruz ki o (s.a.v.), bu fermân-ı ilâhîyi “Ben ahlâkî güzellikleri tamamlamak üzere gönderildim”[2] sözüyle teyit ediyor. Çünkü güzel ahlâkı tamamlayan erdemlerin tamamı en mütekâmil haliyle Efendimiz (s.a.v.)’in zâtında toplanmıştır.
EN GÜZEL DAVRANIŞLAR
O (s.a.v.), doğru sözlü ve adaletli idi. Affedici ve müsamahakâr idi. Ümmetini gözetir ve kolaylık yolunu tercih ederdi. Belâ ve musibetlere karşı sabırlıydı. Dünya malına düşkün değildi. Tevazu sahibiydi ve insanların en cömert olanıydı. Hayâ ve iffet sahibiydi. Güler yüzlüydü. Kızgınlık ve öfkesi sadece Allah için olurdu. Mizahı ölçülü ve her zaman ahlâk sınırları içinde olurdu. Velhasıl, bütün hayatı en ince ayrıntılarıyla kayıt altına alınmış olan Efendimiz (s.a.v.), her hâlükârda en doğru davranışta bulunur ve en doğrusunu söylerdi.
İmâm Gazalî (rh. a.); “Güzel ahlâk îmandır, kötü huy ise nifaktır.” tespitini yaptıktan sonra âyet ve hadîslerde, mü’minlerin güzel sıfatları ile münafıkların kötü hallerinin beyân edildiğini söylüyor. Buna göre mü’min, boş sözlerden yüz çevirir, namazda huşûa riayet eder ve zekâtını verir. Irzını muhafaza eder, emanetlere riayet eder.[3] Allah’a tövbe eder. İyiliği teşvik ederek kötülüklerden sakındırır.[4] Allah’ın âyetleri okunduğunda bu, onun îmanını artırır. Sadece Rabbine tevekkül eder, kendisine rızık olarak verilenden infak eder.[5] Yeryüzünde tevazu ve vakarla yürür. Cahiller kendisine takıldığı zaman, onlara güzel söz söyler. Ne cimrilik eder, ne de israf; ikisinin arasında orta bir yol tutar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymaz, zina etmez. Yalan yere şahitlik etmez, faydasız şeye rastladığı zaman yüz çevirir. Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır olmaz.”[6]
“Mü’min, kendisi için sevdiğini kardeşi için de ister,[7] komşusu açken tok yatmaz;[8] misafirine ikram eder.[9] Ve mü’min, bal arısına benzer; temiz olanı yer, temiz işler ortaya koyar;[10] sâdıklarla beraber olmaya çalışır;[11] boş şeyler konuşmaz,[12] insanlarla güzel geçinir.[13] cennete girinceye kadar hiçbir hayra doymaz;[14] yalan söylemez [15] ve kâfirleri sırdaş edinmez.[16], mü’minin dostudur;[17] yapmayacağı şeyi söylemez[18]ve yaptığı anlaşmaya sadık kalır.[19] Ancak, uyanık ve dikkatlidir, bir delikten iki defa ısırılmaz.[20] Peygamberin sözüne itirazsız uyar[21] ve ölüm sonrası için hazırlık yapar.[22]
Ahlâk-ı kâmile sahibi mü’minleri tavsif etmek üzere bazı âlimler de şöyle demişlerdir: “Güzel ahlâklı insan hayâ sahibi olur, insanlara ezâsı az olur (kimseye yük olmamaya çalışır). Sözü az, ameli çok olur; sürçmesi az olur. İyilik etmeyi sever; insanlara yakın olur. Sabreder, şükreder ve kazaya (yani Allah’ın hakkında takdir ettiğine) razı olur. Halîm ve mülâyim olur. Namuslu ve şefkatli olur; lânetçi olmaz; kötü söz söylemez. Göz gezdirmez, çekiştirmez; kin tutmaz, cimri olmaz; haset etmez. Güler yüzlü, neşeli ve tatlı sözlü olur.”
Burada sayılan sıfatlardan hepsinin bir kimsede bulunması kâmil ahlâkın alâmetleri olduğu gibi, eksikliği veya hiçbirinin bulunmaması da kötü ahlâkın belirtisidir. Ancak Müslüman ahlâkını dokuyan erdemlerin tamamı bundan ibaret değildir. Şu hâlde bize gereken, âyet ve hadîslerde çizilen mü’min çerçevesi’nin izlerini sürmektir. Aslında –her biri güzel ahlâkın lâzımesi olan– her âyet ya bir iyiliği hayata taşımayı ya da bir kötülükten sakınmayı emreder. Bu niyetle okuyabilirsek eğer, -iyilerin mükâfatı ile kötülerin akıbetini bildiren- kıssaların da aynı gayeye matuf olduğunu görürüz. Yeter ki biz, hâl ve gidişatımızı âyet ve hadîslerin terazisine arz etmeyi itiyat edinelim…
Dipnotlar: 1) Kalem sûresi, 68/4. 2) Bkz; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/381. 3) Bkz; Mü’minûn sûresi, 23/1-11. 4) Bkz; Tevbe sûresi, 9/112. 5) Bkz; Enfal sûresi, 8/2-4. 6) Bkz; Furkan sûresi, 25/63-73. 7) Bkz; Buhârî, Îman, 7. 8) Bkz; Hâkim, Müstedrek, II, 15. 9) Bkz; Buhârî, Nikah, 80. 10) Bkz; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 199. 11) Bkz; Tevbe sûresi, 9/119. 12) Bkz; Müslim, Îman, 74. 13) Bkz; Tirmizî, Birr, 55. 14) Bkz; Tirmizî İlim, 19.15) Bkz; Ahzab sûresi, 33/70. 16) Bkz; Âl-i İmrân sûresi, 3/118. 17) Bkz; Buhârî, Edeb, 14. 18) Bkz; Saf sûresi, 61/2-3. 19) Bkz; Mâide sûresi, 5/1. 20) Bkz; Buhârî, Edeb, 83. 21) Bkz; Nisa sûresi, 4/65. 22) Bkz; Tirmizî, Kıyamet, 25.
Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 365