Güzel Kokulu Kilin Hikayesi
Şeyh Sâdî Hazretleri'nin naklettiği güzel kokulu kilin hikayesi nedir? Peygamber sevgisinin önemi ve kıymeti nedir? Sahabi Efendimizi (s.a.v) nasıl sevdi?
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:
“Bir gün hamamda, dostlardan biri bana güzel kokulu bir kil (temizleyici toprak) verdi. Kile sordum:
«‒A mübârek, sen misk misin, amber misin? Senin âdeta rûhu okşayan râyihanla mest oldum.» dedim.
Kil de bana (hâl lisânıyla) şu cevâbı verdi:
«‒Ben basbayağı/sıradan bir topraktım. Lâkin (bir gül fidanının altında bulunuyor ve her seher o gül goncalarından süzülen şebnemlerle ıslanıp yoğruluyordum.) Gül ile bir müddet nasîb olan bu yakınlığın tesiriyle, onun hoş râyihası içime işledi. Yoksa ben, o bildiğin, âdî toprak parçasından başka bir şey değilim. (Bu güzel râyiha, o güle aittir.)»”
GÜL EFENDİMİZİN (S.A.V) SEMBOLÜDÜR
Gül, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sembolüdür. Şâir Fuzûlî;
Suya virsün bağbân gülzârı, zahmet çekmesün;
Bir gül açılmaz yüzün-tek, virse bin gülzâra su!
beytinde, bahçıvanlar binlerce gül bahçesi sulayıp bütün mahâretlerini sergileseler, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin mübârek yüzü kadar güzel bir gülü aslâ yetiştiremeyeceklerini söylerken, Şâir Yahya Kemâl de;
Zaman O Gül gibi gül görmemiş zaman olalı,
Gülün güzelliği dillerde dâstân olalı!..
mısrâlarında, bu cihânın, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz gibi müstesnâ bir güle, O’nun gibi muhteşem bir nezâket, zarâfet ve letâfet âbidesine bir daha şâhit olamayacağını, zarif bir dille ifade etmiştir.
Bu hayat dershanesindeki en mühim tahsil;
Güller Şâhı olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i yakından tanıyabilmek,
O Gül’ün gönül dokusundan ve güzel kokusundan nasipler alabilmek,
O Gülʼün hasretiyle seherlerde yanık yanık şakıyan bir aşk bülbülü olmak,
O Gül’ün yaprağındaki bir şebnem tânesi olabilmek, yahut;
O Gülʼden süzülen rahmet damlalarıyla ıslanarak hayat bulan bereketli bir toprak hâline gelebilmektir.
Bütün evliyâullâhın gönül âlemi de Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin feyz ve rûhâniyeti ile perverde hâldedir. Nitekim Hak dostlarının sözcüsü mesâbesinde olan Mevlânâ Hazretleriʼnin şu meşhur mısrâları, âdeta bu hakîkatin bir ifadesidir:
“Yaşadığım müddetçe ben, Kur’ân’ın (gönüllü bir) kölesiyim. Ben, o seçkin/mümtaz peygamber Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yolunun toprağıyım…”
Şu bir hakîkattir ki, muhabbet, samimiyet, edep ve tevâzu ile Allah Rasûlüʼne râm olanlar, istîdatları ölçüsünde, nebevî güzellikleri aksettiren berrak bir ayna hâline gelirler. Tıpkı gökteki Ayʼın, kendine âit bir ışığı olmamasına rağmen, Güneşʼe bakan yüzünün aldığı nûru aksettirmek sûretiyle Güneşʼin vasıflarından bir hisse alması gibi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼe muhabbetle teslîm olanlar da, Oʼna yakınlığın bereketinden ebediyyen istifade ederler.
KIYAMET İÇİN NE HAZIRLADIN?
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- anlatıyor:
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bir adam geldi ve:
“–Yâ Rasûlâllah! Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sordu.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Kıyâmet için ne hazırladın?” diye sorunca o da:
“–Âhiret için öyle çokça oruç, namaz ve sadaka hazırlayabilmiş değilim. Fakat ben, Allâh’ı ve Peygamberʼini (çok) seviyorum.” dedi.
Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–Muhakkak ki sen, sevdiğinle berabersin.” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 164)
Hazret-i Enes -radıyallâhu anh- bu rivâyetin devâmında der ki:
“İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi, Allâh’ın Nebîsi’nin; “Muhakkak ki sen, sevdiğinle berabersin.” sözü kadar sevindirmemiştir…” (Müslim, Birr, 163)
Şüphesiz ki bu muhteşem müjdeye nâil olabilmek için her mü’min, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in aşk, muhabbet, şevk ve nûru ile gönlünü tezyîn etmeye, Allah Rasûlü ile hâl ve amel beraberliği içinde olmaya gayret göstermelidir.
Bu hususta Fudayl bin Iyâz -rahmetullâhi aleyh- nefsini şöyle hesâba çekerdi:
“Firdevs Cenneti’nde peygamberler ve sıddıklarla bir arada bulunmayı istiyorsun ama, buna karşılık hangi ameli işledin? Hangi şehevî arzunu kırdın? Hangi hiddetini yendin? Sana gelmeyen hangi akrabâna gittin? Kardeşinin hangi kusurunu bağışladın? Allah için hangi yakınından uzaklaştın veya Allah rızâsı için hangi uzağındakine yaklaştın?..” (İhyâ, c. II, s. 402)
Yani Allah Rasûlüʼnü gerçekten seviyorsak, Oʼnun ahlâkı üzere yaşamak için fedakârca gayret göstererek bu sevgimizi ispat etmeliyiz.
Nitekim sahâbe-i kirâm efendilerimiz, Allah Rasûlüʼnün gönlünde bir yerleri olsun diye, Oʼnun her emrini canlarına minnet bilmiş, düşman kılıçları karşısında cesaretle İslâmʼın izzet ve vakarını müdâfaa etmiş, cellâtların önünde krallara tebliğ mektuplarını korkusuzca okumuş, sînelerinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in muhabbetini taşıdıkları için hiçbir yorgunluk ve bezginlik göstermeden, bilâkis büyük bir aşk ve şevk ile dünyanın dört bir tarafına hidâyet davetini ulaştırmış, bir gölgenin gövdeye olan sadâkatiyle Efendimizʼin izinden gitmeye gayret etmişlerdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2024 – Eylül, Sayı: 463
YORUMLAR