Hâbil ve Kâbil Kıssasında Ne Anlatılmak İsteniyor?

İMAN

Bu kıssada vahyin nûruyla aydınlanmış olan bir akıl ile nefsin sultasından kurtulamayıp bundan mahrum kalan aklın mukâyesesi yapılmakta ve bunların yol açtığı neticenin canlı bir misâli sergilenmektedir. Aklın, vahyin içinde bir değeri vardır.

Vahyin hizmetinde olan ve onu rehber kabul eden bir akıl, hikmetlere vâkıf olur. Vahyin yol göstericiliğinden mahrum olan akıl ise insanı nefsin âfetlerinden koruyamaz. Akıl, her türlü gâye için kullanılabilen keskin bir bıçak gibidir. Dileyen onunla ekmek keser, dileyen de onunla cinâyet işler. Nitekim Kâbil’in aklı, vahyî bilgiye muhâlefet ettiği için kendisini dalâlete (sapıklığa) götürmüş ve âhiretini mahvetmiştir.

TAKVÂ VE İHLÂSTAN MAHRUM KİMSELERİN AKLI

Takvâ ve ihlâstan mahrum kimselerde akıl, hem kendilerine, hem de başkalarına karşı o kimsenin zulmünü artırır. Kâbil misâlinde olduğu gibi, kardeşini katletmeye kadar gidebilir. Akıl nîmetini vahyin istediği istikâmette kulla­narak Kâbil’e nasihatte bulunan Hâbil ise, ihlâslı bir kul olduğu için Allâh korkusuyla hareket etmiştir.

KISKANÇLIK VE HASED HASTALIĞINA YAKALANANLAR

Kıskançlık ve hased hastalığına yakalananlar, kendi üzerindeki nîmeti görmeyip dâimâ başkalarının elindeki nîmetlere göz dikerler. Nefsin kötü sıfatlarından olan kıskançlık ve hased kimin üzerinde hâkimiyet kurarsa, ona her türlü kötülüğü yaptırır. Hattâ bu kişi, kardeşini bile öldürmekten çekinmez. Hased ve kıskanç kişiler, ilâhî takdîre râzı olmazlar. Bunun neticesinde, dünyâda rezîl ve rüsvây olarak büyük bir vicdân azâbı ve pişmanlığa dûçâr olurlar. Onlar âhirette de acıklı bir azâb ile karşılaşacaklardır. Bu hastalığın çâresi, yine nefsi terbiye ve tezkiye ederek, nefs-i emmâreden kurtulmak ve nefs-i mutmainneye ulaşmak, husûsiyle Allâh’ın verdiğine râzı olmak ile mümkündür.

Kâbil ile Hâbil’in kişiliklerinde melek ile şeytan arasındaki zıtlığı andıran bir kutuplaşma vardır. Kâbil, şeytan gibi kendi noksanlığını muhâtabında ararken; Hâbil, bir melek gibi davranıp nefsânî endişelere kapılmamış, îtibârını kaybetmekten ve öldürülme tehdîdinden korkmamış, sâdece Allâh korkusuyla hareket etmiştir. Yâni onlardan biri şeytan gibi hatâsında diretmiş, diğeri ise Allâh’a yönelmiştir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları