Hac İbadetinin Önemi

Hac ibadetinin fazileti ve önemi nedir? İslâm’ın beş temel rüknünden biri olan hac ibadeti ne zamandan beri yapılyıor?

Hac, Allâh’ın sonsuz rahmetinin tecellî ettiği, afv ü mağfirete mazhar olan müslümanların derin bir îmân, vecd ve aşk heyecânı içinde kaynaştığı mübârek ve ihtişamlı bir iklîmde cereyan eder.

İslâm’ın beş temel rüknünden biri olan hac, nebîler silsilesinin ilki Âdem -aleyhisselâm-’dan âhirzaman nebîsine kadar yanık gönül terennümleri ve çeşitli ulvî hâtıralarla dolu hak ve îmân cevherini gönüllerde kemâle erdiren ve bu âlemde mahşerin bir benzerini yaşatarak;

“Ölmeden evvel ölünüz!” sırrının hakîkatine vesîle olan ulvî bir ibâdettir.

Hac, İslâmiyet’ten evvel de vardı. Ancak müşrikler, bunu ibâdet olmaktan çıkarmış, âdetâ güçlü ve kuvvetli olanlara karşı sergilenen gayr-i ahlâkî bir resmî tören hâline getirmişlerdi. Nitekim Araplar arasında imtiyazlı bir kabile olan Kureyş mensupları, giyinik olarak Kâbe’yi tavaf ederler, fakat diğer Araplar kadın-erkek topyekûn çıplak bir şekilde tavaflarını yaparlardı. Elbiselerini çıkaran çıplak topluluğun mahrem yerlerini örtmesi, Kureyş’in cömertliğine bağlıydı. Yâni Kureyşliler kendilerine elbise verirse örtünerek, vermezse uryan bir hâlde Kâbe’yi tavaf ederlerdi. Kurban kestiklerinde de onun kanını Kâbe’nin kapı ve duvarlarına sürerler, kurbanın etlerini de yakarlardı.

İşte İslâm, bu hayâsız âdetleri ve hurâfeleri toptan ortadan kaldırdı. Zîrâ İslâm’da her ibâdetin ana gâyesi, Allâh’ı zikretmek, O’ndan mağfiret dilemek ve kelâmullâhı yüceltmektir.

Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş

İslam ve İhsan

HAC VE UMREYİ ARDI ARDINA YAPMANIN FAZİLETİ

Hac ve Umreyi Ardı Ardına Yapmanın Fazileti

İSLAM'DA HAC İBADETİNİN TARİHİ

İslam'da Hac İbadetinin Tarihi

HAC VE UMRE İLE İLGİLİ 40 HADİS

Hac ve Umre ile İlgili 40 Hadis

HAC NASIL YAPILIR?

Hac Nasıl Yapılır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.