Hac Ne Demek?
Hac ne demektir? Hac ibadetinin adabı nasıl olmalıdır?
Arapça’da “gitmek, yönelmek; ziyaret etmek” anlamlarına gelen hac kelimesi, fıkıh terimi olarak imkânı olan her Müslümanın belirlenmiş zaman içinde Kâbe’yi, Arafat, Müzdelife ve Mina’yı ziyaret etmek ve belli bazı dinî görevleri yerine getirmek suretiyle yaptığı ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirenlere Arapça’da hâc (çoğulu huccâc), Türkçe’de hacı denir.
Bütün dünya mü’minleriyle tek yürek hâline gelinen hac ibâdeti, giyilen bembeyaz ihramlarla bir nevî kefen iklîmine girmektir. Hz. İbrahim’in -aleyhisselâm- teslîmiyetinden hisse alabilmektir. Hac ve umre, Hakk’a teslîmiyet hâli ile rûhânî meziyet ve istîdatların tekâmül ettirilmesidir.
Hac ibâdetinde, insanların hak ve hukûkuna dikkat etmemek, mâlâyânî ile meşgul olarak rûhâniyet ve feyzi dağıtacak davranışlarda bulunmak, bu ibâdetin ecrini zâyî etmektir.
HAC ADABI
Bütün ibâdetler gibi hac ve umreler de kalbî hassâsiyetlerle îfâ edilmelidir. Öyle ki bu ibâdet, bembeyaz ihramlar içerisinde meleklerin letâfetinden hisse alma gayretidir. Kadın-erkek mü’minler, tavaf, sa’y ve vakfe yaparken refesten, yani lâubâlî hâllerden korunmalı, devamlı ayaklarının ucuna bakarak fısk u fücûrdan ve münâkaşadan berî kalmalıdır.
Yine ihramlı iken bir av avlanmamalı, avcıya av gösterilmemeli, bir ot, hatta kasıtlı olarak bir kıl bile koparılmamalıdır. İhrâma girenler, belli bir vakit bâzı helâllerin bile yasaklanması vesîlesiyle, şüpheli ve haramlardan ne kadar uzak durmak gerektiğinin bir başka telkînini gönüllerinde hissederler. Orada Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat, merhamet, nezâket ve bilhassa gönül kırmama ve kırılmama hassâsiyetinin şuur ve idrâki içinde olurlar. Böylece kalpler incelir, nezâket ve zarâfette zirveleşir, İslâm’ın güler yüzünü temsîl edecek kıvâma ulaşır.
HAC İBADETİ
Bunun için her hâlükârda ilâhî emir ve yasaklara riâyet şarttır. Bilhassa da hac ibadetinde. Çünkü mâlî ve bedenî bir ibâdet olan hac için gereken maddî meblağ da helâlden kazanılmış olmalıdır.
Hadîs-i şerîfte, haram parayla hacca giden kimse; «Lebbeyk» dediğinde kendisine; «Sana, ne lebbeyk ne de sa’deyk. Çünkü senin kazancın haram, azığın haram, bineğin haramdır. Hiçbir sevap almadan günahkâr olarak dön! Hoşlanmayacağın şeyle karşılaşacağından dolayı üzül!» şeklinde bir karşılık verileceği beyan buyrulur. (Heysemî, III, 209-210)
Bu bakımdan hac yapacak kimselerin her şeyden önce bu mânevî itâba muhâtap olmaktan sakınmaları gerekir. Tâ ki, onun özüne ve rûhuna uygun bir hac nasîb olsun.
Mevlânâ Hazretleri, gerek hac, gerek namaz, gerekse diğer ibadetleri rûhuna uygun bir şekilde edâ etmeye ışık tutacak bir bakış açısıyla, meselenin özünü, şu veciz cümleyle hulâsa eder:
“Keçinin gölgesini kurban etme!”
Çünkü işin özünü, aslını ve rûhunu unutup da gölgesiyle meşgul olmak, her hâliyle boş bir hamâkattir. İbâdetleri rûhâniyetinden uzak, gâfilâne edâ ediverip geçmek ve onların kalbî cihetine nüfûz edememek, onlardan umulan fayda ve bereketin zâyi edilmesine sebep olur. Geriye sadece boş bir yorgunluk kalır.
Bu sebeple mü’min, yaptığı ibâdetleri de ihsan kıvâmında, yani Allâh’ı görüyormuşçasına bir gönül hassâsiyetiyle, özenerek, en güzel kıvamda yapmaya gayret etmelidir.
HAKİKİ HAYAT
Unutmamalı ki, içinde yaşadığımız maddî âlem, fânîdir. Hakîkî hayat olan âhirete kıyasla dünya, bir gölgeler âlemi, hayal ve rüyâ diyârıdır. Dünya hayatında yaşanacak kullukta da sırf zâhirde kalmak, işin özüne nüfûz edememek, taklitten tahkîke intikal edememek, insanı menzil-i maksûda vâsıl olmaktan alıkoyar.
Bu tıpkı, ceviz yemek isteyen birinin, kabuğu kırarak onun içini açmaya mecbur oluşuna benzer. Hakk’ın rızâsına ulaşmak için de, kulluğun sırf zâhiriyle yetinmemek, onun rûhuna da nüfûz edebilmek şarttır.
Bütün ibâdetler, kalp ve beden âhengi içinde îfâ edilmesi hâlinde bir kıymet ifâde eder. Çünkü o zaman kalbe de işler, rûha da işler. İnsanın bütün fiil ve davranışlarına da işler. Müthiş bir muâmelât güzelliği ve mükemmelliği meydana gelir.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları