Hac Suresi 15. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Hac Suresi 15. ayeti ne anlatıyor? Hac Suresi 15. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Hac Suresi 15. Ayetinin Arapçası:

مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ

Hac Suresi 15. Ayetinin Meali (Anlamı):

Kim, Allah’ın dünya ve âhirette Peygamberi’ne yardım etmeyeceğini sanıyorsa, gökyüzüne bir merdiven dayasın, oraya çıksın, sonra da oradan gelecek yardımı kessin. Baksın bakalım, kurduğu tuzaklar bir işe yarayacak, bulduğu çâre İslâm’a karşı yüreğinde hissettiği öfkesini dindirmeye yetecek mi?

Hac Suresi 15. Ayetinin Tefsiri:

Bazı insanlar vardır, onların kalplerinde Allah’a gerçek bir iman ve tevekkül anlayışı oturmamıştır. Tefekkür ve düşünce dünyaları karışıktır. İstikrarsız ve istikametsiz bir hayat tarzı sürmektedirler. Allah hakkında doğru bir düşünce üretemezler, bilakis sû-i zan beslerler. O yüce kudret sahibinin peygambere ve mü’minlere yardım etmeyeceğini zannederler. Böyle bir karakter yapısına sahip insana şöyle bir tavsiyede bulunulmaktadır:

“Bak! Madem sen Cenab-ı Hakk’ın Peygamberine yardım etmesini istemiyorsun, halbuki bu muhakkak olacaktır, o zaman göğe bir merdiven daya veya seni oraya ulaştıracak bir vesile, bir vasıta bul. Böylece yerle gök arasındaki mesafeyi kat edip göğe ulaş. Böylece Allah’tan Peygamberi’ne gelen yardımını ve vahyini oradan kesmeye çalış. Bakalım bu uğraşın seni başarıya ulaştıracak; kızdığın şeyleri yok etmeye yetecek mi?” (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXIII, 16)

Tabi ki bu adam, göğe çıkmasını sağlayacak bir vasıta bulamayacak, dolayısıyla göğe de çıkamayacak, boşuna uğraşmış olacak. Bu imkânsız olduğu gibi, onun Peygambere karşı olan kini ve öfkesi de boşa çıkmış olacaktır.

Ayete şöyle meâl vermek de mümkündür: “Kim, Allah’ın dünya ve âhirette Rasûlü’ne asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa, Allah ona yardım ettiğine göre artık o kimse tavana bir ip atsın; diğer ucunu boğazına geçirsin; sonra da ayağını yerden kessin! Şimdi bu kimse baksın: Acaba hilesi, öfke duyduğu şeyi, yani Allah’ın peygambere yardımını gerçekten engelleyebilecek mi?” (Hac 22/15)

Anlaşıldığına göre bu tip insan, Allah Teâlâ’nın, Peygamberine dünya ve âhirette yardım etmesini istemiyor. Eğer ona yardım ettiğini görürse son derece öfkeleniyor, çileden çıkıyor. Ayrıca Allah’ın, Peygamberine yardım etmeyeceğini sanıyor. Onun bu zanda bulunması da kin ve hasedinden, Peygamberin dünya ve âhirette ilâhî yardıma mazhar olmasını görmek istememesinden kaynaklanıyor. Halbuki Allah’ın Peygamber’e yardımı öylesine kesindir ki onu istemeyenlerin hakkı, kahrından kendi kendini idam etmektir. Bu sebeple böyle zanda bulunan adama şunu yapması tavsiye olunuyor:

“Ey böyle yanlış bir zan içinde bulunan ahmak adam! Madem sen Allah’ın Peygamber’e yardım etmesini istemiyorsun, halbuki bu muhakkak olacaktır, o zaman sen bu hayatta boşuna yaşama. Al eline ipi, onu tavana as, ucunu da boğazına bağla. Sonra ayaklarını yerden kes, intihar et, öte dünyaya göç! Sonra öte dünyadan bak bakalım, kurduğun tuzak, kızdığın şeyi giderecek mi? Yani din galip gelmesin diye kurduğun hile, çevirdiğin desise, muhakkak olan o yardıma mani olacak mı?” (Elmalılı, Hak Dini, V, 3388)

Halbuki Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın apaçık âyetler halinde indirdiği doğru bir kılavuz, şaşmaz bir rehberdir. Ona iman eden ve bağlanan kişi, böyle bozuk inançlardan, böyle faydasız zan, beklenti ve kuruntulardan kendini kurtaracak, dünya ve âhiretin huzuruna erecektir. Nitekim Cenâb-ı Hak da mahşer günü insanları soyu sopuna, boyu bosuna göre değil, göndermiş olduğu bu âyetlere karşı göstermiş oldukları tavra ve ortaya koydukları iyi veya kötü davranışlara göre değerlendirecektir:

Hac Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Hac Suresi 15. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.