Hac Yapmaktan Vazgeçiren Yolculuk
Tâbiîn neslinin hadis âlimlerinden olan Abdullah bin Mübârek Hazretleri dostlarıyla birlikte çıktığı hac yolculuğuna, yolda karşılaştığı bir hadise üzerine son vererek geri döndü. Onu hac yolundan döndüren olay, hepimiz için ibretlik bir anlam taşıyor.
Merhamet, Asr-ı Saâdet insanının en bâriz vasıflarından biriydi. Şu hâdise, onların büyüğüyle küçüğüyle hem merhamette hem de cömertlikte nasıl bir seviyeye ulaştıklarını gösteren güzel bir misâldir...
Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh- bir gün Medîne bağlarına uğramıştı. Orada zenci bir köle gördü. Köle, elindeki ekmekten bir lokma kendisi yiyor, bir lokma da önündeki köpeğe veriyordu. Böylece ekmeğini köpekle paylaşmıştı.
Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh-:
“–Delikanlı, sen kimsin?” diye sordu.
Köle:
“–Ebân bin Osman’ın hizmetçisiyim.” dedi.
Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh-:
“–Peki, bu bağ kime ait?” diye sorunca, köle:
“–Ebân bin Osman’a ait.” diye cevap verdi.
Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh-:
“–Sakın buradan bir yere ayrılma, birazdan buraya, senin yanına döneceğim!” diyerek oradan ayrıldı ve bağın sahibine gitti. Hem bağı hem de o zenci köleyi satın aldı. Ardından kölenin yanına gelip:
“–Delikanlı! Seni satın aldım.” dedi.
Köle hemen ayağa kalkarak:
“–Başım gözüm üstüne! İtaat; Allâh’a, Rasûlü’ne ve sanadır!” dedi.
Bu sâdıkâne sözler, Hazret-i Hasan’ı daha da duygulandırdı. Hasan -radıyallâhu anh- ona:
“–Sen Allah için hürsün! Bu bağı da sana hibe ediyorum!” dedi.
Köle ise:
“–Efendim! Ben de bu bahçeyi, beni kendisi için âzâd ettiğin Cenâb-ı Hakk’a hibe ediyorum!” dedi. (İbn-i Manzûr, Muhtasaru Târîhi Dımeşk, VII, 25)
Velhâsıl, zâhiren bir köle, hakîkatte ise bir mârifet sultânı olan bu zât, gördüğü merhamet ve cömertliğe daha güzeliyle karşılık vererek fazilet üzerine fazilet sergiledi.
HADİS ALİMİNİ HAC YAPMAKTAN VAZGEÇİREN YOLCULUK
Tâbiîn neslinin ileri gelen âlimlerinden Abdullah bin Mübârek Hazretleri de (v. 181 h.), varlıklı bir hadis âlimi idi. Dostlarıyla birlikte hac yolculuğuna çıkmıştı. Yol üzerinde bir kulübede yaşayan iki kız çocuğu gördü. Kimsesi olmayan bu çocuklar, açlıktan dolayı kulübe yakınlarındaki ölü bir kuş etini alıp yemek istediler. Bu duruma şahit olan Abdullah bin Mübârek Hazretleri, yolculuğa devam etmekten vazgeçti. Yanında bulunan bin dinar paranın yirmi dinarını Merv’e geri dönmek için ayırdıktan sonra, paranın geri kalan kısmını kız çocuklarına verdi.
Dostlarının:
“–Neden böyle yaptın?” diye sormaları üzerine şöyle dedi:
“–Bu yaptığımız, bu seneki haccımızdan daha sevaptır.”[1]
Rebî bin Haysem Hazretleri, bir gün namaz kılarken, gözünün önünde yirmi bin dirhem kıymetindeki atı çalınmıştı. Fakat o, hırsızın peşine düşmek yerine huzurla edâ ettiği namazına devam etmeyi tercih etti. Onun bu büyük kaybını duyan dostları koşarak kendisini tesellî etmeye geldiler. Hazret, dostlarına:
“–O adam atımı çözerken kendisini gördüm. Lâkin ben o vakit daha mühim ve çok sevdiğim bir işle meşguldüm. Onun için hırsızı kovalamadım.” dedi.
Bunun üzerine dostları, hırsıza bedduâ etmeye başladılar. Hazret onları susturarak:
“–Sâkin olun, bana zulmeden falan yok! O adam kendi nefsine zulmetti. Zavallının kendine yaptığı yetmiyormuş gibi, bir de biz ona zulmetmeyelim!” dedi. (Bkz. Babanzâde Ahmed Naîm, İslâm Ahlâkının Esasları, s. 85-86)
Şâir, bu hâli ne güzel ifâde eder:
Mü’minlere imdâda yetiş merhametinle,
Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle!
Asr-ı Saâdet toplumu, hayvanlara ve nebâtâta merhamette de zirve idi. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir koyundan süt sağmakta olan bir şahsa rastlamıştı. Ona:
“–Ey filân! Hayvanı sağdığında yavrusu için de süt bırak!” buyurdu. (Heysemî, VIII, 196)
ALLAH, HAYVANLARA İYİ DAVRANMAYI EMREDİYOR
Sahâbeden Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- da develerine çok fazla yük vuran insanlara rastlamıştı. Deve, yükün ağırlığından ayağa kalkamıyordu. Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- hemen devenin üzerindeki fazlalıkları atıp hayvanı ayağa kaldırdıktan sonra sahiplerine şöyle dedi:
“–Eğer Allah Teâlâ, hayvanlara yaptığınız eziyetleri affederse, size büyük bir mağfirette bulunmuş olur. Ben Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim:
«Allah Teâlâ bu dilsiz hayvanlara iyi davranmanızı emrediyor! Verimli bir arâziden geçiyorsanız hayvanların biraz otlamasına müsâade edin! Kurak bir yerden geçiyorsanız oradan çabuk geçin, bu tür yerlerde fazla oyalanarak hayvanlara sıkıntı ve zarar vermeyin!»” (İbn-i Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, II, 226/1978)
[1] M. Said Hatiboğlu, “İlk Sûfîlerin Hadis/Sünnet Anlayışı Üzerine” İslâmiyat, cilt 2, sayı 3, Temmuz-Eylül 1999, s. 13.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları