Haccın Edasının Şartları

Haccın edasının farz olmasının şartları nelerdir?

İslam dininde haccın edasının şartları:

A - ORTAK ŞARTLAR:

1) Sağlıklı olmak:

Ebû Hanîfe ve Mâlik’e göre sağlıklı olmak, hacla yükümlü olmanın bir şartı olduğu için, sağlıklı olmayan kimseye hac farz olmaz. Bu yüzden yerlerine vekil göndermeleri de gerekmez.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî ve Hanbelî fakihlerine göre ise, yukarıda belirtilen yükümlülük şartları bulunduğu halde, hacca gitmesine engel sürekli bir hastalığı veya sakatlığı olanlar, kendi yerlerine vekil göndermeli veya buna fırsat bulamazsa vasiyet etmelidir. Fiilen hac etmeye engel olan hastalık ve sakatlıklar arasında körlük, kötürümlük ve hac yolculuğuna dayanamayacak derecede hastalık veya yaşlılık durumları sayılmıştır. Ancak bedel gönderdikten sonra aczleri kalkarsa haccı kendilerinin yeniden yapması gerekir.[1]

2) Yol güvenliğinin bulunması:

Hanefî ve Hanbelîler’de fetvâya esas olan görüşe göre yol güvenliğinin bulunması haccın edasının şartlarındandır. Şâfiî ve Mâlikîler’e göre ise, yol güvenliği “istitâa” kapsamında görülerek yükümlülük şartları içinde sayılmıştır. Yaygın bulaşıcı hastalık, haccı etkileyecek savaş şartları, eşkiya baskını, yollarda öldürülme riski yol güvenliğini kaldıran durumlar arasında sayılabilir.

Kadın için yol güvenliği; yanında kan veya sihrî (evlilikle doğan hısımlık) hısımlardan fâsık olmayan akıllı, ergen veya mürâhık (12 yaşla ergenlik çağı arasındaki erkek çocuk) olan mahrem (sürekli evlenme yasağı bulunan) birisinin veya kocasının bulunmasıyla gerçekleşir. Kadının yanında kocası veya mahrem bir hısımı olmaksızın, Mekke’ye üç gün üç gece (sefer mesafesi) ve daha uzak yerden gelerek hac yapması harama yakın mekruh sayılmıştır. Bununla birlikte, yanında mahremi olmaksızın hac yapan kimsenin haccı, kerâhetle birlikte câiz olur. Mahremin bulunması yükümlülük şartıdır. Edâ şartı, diyenler de vardır. Günümüzde yaygın fesat yüzünden, kadın süt erkek kardeşiyle yolculuk yapamaz. Çünkü genç sıhrî (evlilikle oluşan) hısımlarda olduğu gibi, süt hısımıyla başbaşa kalmak (halvet) mekruhtur. Şâfiîler buna “kadının, kafilede güvenilir diğer kadınlarla birlikte hac yapabileceği” [2] esasını ilâve ederler.

3) Hac için bir dış engelin bulunmaması:

Tutukluluk veya yurt dışına çıkma yasağı gibi yolculuğa çıkmayı engelleyen bir durumun hac mevsimine rastlaması da, haccın edasına engel olur. Öbür şartları taşısa bile, bu kişi haccı sonraki yıllara geciktirir.

B – KADINLARLA İLGİLİ ÖZEL ŞARTLAR:

Haccın edasıyla doğrudan ilgisi olmamakla birlikte, sadece kadınlara ilişkin başka hükümlerin bir sonucu olarak iki şart daha eklenmiştir. Yanlarında eşi veya bir mahreminin bulunması, iddetli olmaması. Aşağıda bunları kısaca açıklayacağız.

1) Kadının yanında eşi veya başka bir yakınının bulunması:

Hanefîlere göre, seferîlik hükümlerinin uygulanacağı uzaklıktaki bir mesafeyi katetmek durumunda olan kadınlar, tek başlarına hac yolculuğuna çıkamazlar. Böyle bir durumda kendilerine haccın farz olması için yanlarında eşi veya mahrem bir hısımının bulunması gereklidir. Hadislerde, “Kadının, yanında kocası veya mahremi olmadıkça üç günden uzun yola çıkması helal olmaz.” [3] “Bir kadın, yanında kocası bulunmadıkça hac yapmasın” [4] buyurulur.

Şâfiîler ise kadına, güvenilir kadınlarla birlikte olunca, haccı gerekli görürler. Yol arkadaşı olarak tek kadın yeterli değildir. Mâlikîler’e göre ise kadın, yalnız kendilerine emânet edilmiş kadın arkadaşları veya yalnız erkekler yahut da erkek-kadın karışık bir toplulukla birlikte hac yapabilir. Bu iki mezhebin dayandığı delil; “Oraya gitmeye gücü yeten herkesin, o evi hac yaparak ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” [5] âyetinin genel anlamıdır. Bu yüzden, kadın kendisi aleyhine kötülükten güvende olunca, diğer şartlara da sahipse, ona hac farz olur.

Mahrem ifadesi nesep, süt veya sıhrî hısımlık yüzünden kendisiyle evlenmek süresiz olarak haram olan kimseleri içine alır. Oğul, torun, baba, dede, sütoğul, sütkardeş, damat, kayınpeder gibi. Kız kardeşin, hala veya teyzenin kocası olmak, geçici evlenme engeli doğurduğundan, eniştelerle hac yolculuğu câiz olmaz.

Şâfiî ve Mâlikîler’le diğer fakihler arasındaki bu görüş ayrılığı, bir farzı ifâ için yapılacak yolculuğa mahsustur. Hac yolculuğu böyledir. İhtiyârî yolculuklar ise, icmâ ile buna kıyas edilemez. İbn Abbas (r.a)’ten rivâyete göre Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir erkek, bir kadınla yanlarında mahrem biri bulunmadıkça yalnız kalmasın. Kadın, yanında mahremi bulunmadıkça yolculuk yapmasın.” Bir adam kalktı: “Ey Allah’ın Elçisi! Karım hac yolculuğuna çıktı. Ben ise falanca gazveye yazıldım. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Git ve karınla birlikte hac yap.” [6]

2) İddetli olmaması:

Hac yapacak kadının boşanma veya vefâttan dolayı iddetli olmaması gerekir. Boşanan kadın, üç hayız ve temizlenme süresince,[7] kocası vefat eden kadın 4 ay 10 gün süreyle,[8] hâmile kadın ise doğuma kadar iddet bekler.[9] Kur’an’da şöyle buyurulur: “Boşadığınız kadınları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar.” [10] Haccın başka bir vakitte edâsı mümkündür. İddet ise ancak özel bir vakitte söz konusu olur.[11] Hanefîlere göre edâ şartı olan bu durum, diğer mezheplerde yükümlülük şartı sayılmıştır.

Eda şartlarını taşıyan kimselerin bizzat hac yapmaları, bu şartlardan herhangi birinin gerçekleşmemesi durumunda vekil (bedel) göndermeleri veya bunu vasiyet etmeleri gerekir.

C – HACCA ENGEL OLABİLEN DİĞER DURUMLAR:

1) Ebeveyn:

Ana veya baba Mekkeli olmayan çocuğunu nâfile hac veya umre için ihrâma girmekten alıkoyabilir. Ancak farz hacca engel olamaz. Çünkü ebeveyne itâat ve hizmet nâfile ibadetten daha üstündür. Farz hac’da ana babadan izin almak ise sünnet hükmündedir.

2) Evlilik:

İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre koca, öbür şartlar bulununca karısının farz haccına engel olamaz. Çünkü bu, ilk yükümlülük yılında (fevrî) farz olmuştur. Şâfiîler’e göre ise koca, karısını farz veya sünnet hacdan alıkoyabilir. Çünkü kocanın hakkı önceliklidir. Hac ibâdeti ise ömür boyu ifâ edilebilir.

3) Kölelik:

Efendinin kölesini farz veya nâfile hacdan alıkoyma hakkı vardır. Ancak köle onun izniyle ihrâma girmişse, artık hac veya umreyi tamamlamasına engel olamaz.

4) Hapis:

Haksız olarak veya maddî sıkıntı içinde olduğu halde, bir borçtan dolayı hapiste bulunmak hac engelidir.

5) Borçluluk:

Vâdesi gelen borcu ödemek için başka bir malı olmayan borçlunun hac yapmasına, alacaklı engel olabilir. Vâdesi gelmeyen borçlar ise hac engeli teşkil etmez.

6) Hacr altında bulunmak:

Sefih olan kimse veli veya vasînin izni olmadıkça hac yapamaz. Sefih; malını saçıp savuran, akılsızca harcayan kimse demektir.

7) Hacdan engellenme: (ihsâr)

Hac veya umre için ihrâma girmiş olan kimsenin, düşmanın engel olması, hapse düşmesi veya hastalık gibi bir sebeple hac veya umreyi tamamlayamadan ihramdan çıkmak zorunda kalmasıdır. Böyle bir engelle karşılaşmaya “ihsâr”, karşılaşan kimseye de “muhsar” denir. Ölüm veya malını verme dışında engeli aşmaya gücü yetmeyen ihramlı kişi, engelin kalkması umulan bir süre bekledikten sonra ihramdan çıkabilir. Ancak bu durumda kurban kesmesi gerekir.

8) Hastalık:

Bir kimse ihrâma girdikten sonra hastalansa, Ebû Hanife’ye göre, muhsar sayılır ve ihramdan çıkabilir. Şâfiî, Mâlik ve Ahmed İbn Hanbel’e göre ise, ihramda iken hastalanan kimse, uzun sürse bile iyileşinceye kadar ihramlı olarak kalır.[12]

Dipnotlar:

[1] İbn Âbidîn, age, IV, 422. [2] Kâsânî, age, II, 121-125; Meydânî, Lübâb, I, 177; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 194-199; Şîrâzî, age, I, 196-198; Zühaylî, age, III, 25-32. [3] Buhârî. Taksîr, 4; Müslim, Hac, 413; Ebû Dâvud, Menâsik, 2. [4] Şevkânî, age, IV, 491. [5] Âl-i İmrân, 3/97. [6] Buhârî, Nikâh, 111, Cihâd, 140, 181; Müslim, Hac, 424. [7] Bakara, 2/228. [8] Bakara, 2/234. [9] Talâk, 65/4. [10] Talâk, 65/1 [11] Zühaylî, age, III, 36, 37. [12] Kâsânî, age, II, 130; İbn Kudâme, Muğnî, III, 240; İbn Âbidîn, age, II, 200.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HAC NE ZAMAN FARZ OLUR?

Hac Ne Zaman Farz Olur?

HAC İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Hac ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.