Haccın Rükünleri Nelerdir?
Mezheplere göre haccın rükünleri nelerdir?
Hac süresince yapılan, farz, vâcip veya sünnet niteliğindeki haccın fiillerine “ Menâsik ” denir. Hanefîlere göre haccın; ihram, Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı olmak üzere üç farzı vardır. Hac bu farzların sıraya uyularak yerine getirilmesiyle eda edilmiş olur. Bu farzlardan ihram şart, diğer ikisi ise rükündür. Bu rükünlerden birisi eksik kalırsa hac bâtıl olur. Buna göre meselâ, ihramlı olarak kurban bayramı gecesi tan yeni ağarmazdan önce Arafat’a ulaşamayan kimse o yılın haccını kaçırmış olur, bunu daha sonraki yıllarda kaza etmesi gerekir.
HACCIN RÜKÜNLERİ
Mâlikî ve Hanbelîler’e göre, haccın rükünleri;
1 İhram,
2. Safâ ile Merve arasında yedi şavtlık sa’y,
3. Arafat’ta vakfe ve
4. Ziyâret tavafı olmak üzere dört tanedir. Şâfiler bu dört rükne, saçların tıraş edilmesini veya kısaltılmasını ilâve etmişler ve bunların ilk üçünde sırayı gözetmenin farz olduğunu söylemişlerdir.[1]
1. Arafat Vakfesi
Arafat, Mekke’nin yaklaşık 25 km. güneydoğusunda Harem sınırları dışında bir bölgedir. Vakfe; bir yerde bir süre durmak veya beklemek demektir. Arafe günü, güneşin zevâlinden, kurban bayramının birinci günü şafak sökünceye kadar, Arafat’ta kısa bir süre de olsa, durmanın, haccın temel bir rüknü olduğunda, İslâm bilginleri görüş birliği içindedir. Hadiste; “Hac Arafat’tan ibarettir.” [2] buyurulur. Bu yüzden, vakfe yapamayan kimse, haccı kaçırmış olur ve ertesi yıl yeniden hac yapar.
1) Vakfenin geçerli olmasının şartları:
Vakfenin geçerli olması için iki şart vardır. Hac için ihramlı olmak ve vakfeyi belirli yer ve zamanda yapmak. İhram konusu yukarıda anlatıldığı için, biz vakfe yeri ve zamanı ile ilgili bilgi vereceğiz.
a) Vakfenin yeri: Bugün belirli sınırlarla çevrelenen Arafat’ın her yeri vakfe Hadiste “Arafat’ın tamamı vakfe yeridir.” [3] buyurulmuş, ancak şeytan vadisi denilen Urene vadisi vakfe yeri dışında tutulmuştur.[4] Burada bulunan Nemîre Mescidi’nin kuzeybatı (kıble) tarafından bir bölümü de vakfe yerinin dışında kalmaktadır. Taberî ve Mâtürîdî, vakfe için Cebel-i Rahme’ye çıkmayı müstehap saymışsa da, bu konuda sağlam bir bilgi yoktur. Ancak Mekke’nin hadisçi ve âlimlerince Hz. Peygamber’in vakfe yaptığı yer şöyle belirlenmiştir: Arafat’da kıbleye yüzünü dönünce dağ sağdan önünde kalır. Bu gün Âdem mutfağı denilen dörtgen bina solda ve biraz onun arkasında yer alır.[5]
b) Vakfenin zamanı: Zilhiccenin 9. arefe günü zeval vaktinden, yani güneşin tepe noktasından batıya yönelmesinden itibaren bayramın ilk günü “fecr-i sâdık” denilen tan yeri ağarmaya başladığı zamana kadar geçen süredir. Bu konuda mezhepler arasında görüş birliği vardır. Sadece Hanbelîler’e göre vaktin ilk anı, arefe günü fecr-i sâdıkla başlar.
Vakfenin geçerli olması için niyet, akıl ve bilme şart olmadığından, belirtilen süre içinde şuurlu, şuursuz, uykuda veya uyanık, abdestli veya abdestsiz, hangi durumda olursa olsun, bir an Arafat sınırları içinde bulunan ya da oradan geçen kimse vakfeyi yapmış olur.
Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre, Arafat’ta gece ile gündüzün arasını birleştirmek için güneş batıncaya kadar kalmak vâciptir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) böyle yapmış ve “Hac ile ilgili ibâdetlerinizi benden alınız” [6] buyurmuştur. Aksi halde, güneşin gurûbundan önce Arafat’tan ayrılana kurban cezası gerekir. Şâfiîler gurûba kadar kalışı sünnet saydıkları için, güneş batmadan ayrılanlara ceza gerekmez.
Ancak Mâlikîler gündüz ve gecenin her ikisinde, az da olsa Arafat’ta bulunmayı gerekli gördükleri için, yalnız gündüz veya yalnız gece kısmında vakfe yapan kimse o yılın haccına yetişmiş sayılmaz. Buna göre, hacca gelen kimse, arefe günü güneş batmadan az önce de olsa, Arafat’a girmiş olmalı ve gecenin bir bölümünü de orada geçirmiş bulunmalıdır.
İslâm bilginleri arasında, vakfe için abdest, setr-i avret, kıbleye dönme ve niyetin şart olmadığı konusunda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Bu duruma göre, abdestsiz ya da cünüp kişinin veya âdetli ya da loğusa olan kadının yapacağı vakfe de geçerlidir. Çünkü Hz. Aişe, Rasûlullah (s.a.s)’ın emriyle, âdetli iken vakfe yapmıştır.[7]
2) Arafat vakfesinin sünnetleri:
a) Zilhicce’nin 8. günü olan terviye gününü arefe gününe bağlayan geceyi Mina’da geçirip, arefe günü sabahı güneş doğduktan sonra Arafat’a hareket etmek.
b) Arefe günü zeval vaktinden önce Arafat bölgesinde bulunmak ve mümkünse vakfe için boy abdesti almak.
c) Zeval vaktinden sonra öğle namazından önce Nemîre Mescidi’nde hutbe okunması.
d) Öğle ve ikindi namazlarını cem’-i takdîm ile kılmak.
e) Vakfe sırasında abdestli ve kıbleye yönelik bulunmak.
f) Vakfeyi cem’-i takdîm ile kılınan namazdan sonra yapmak. Vakfe sırasında ayakta durmak oturmaktan, binit üzerinde bulunmak ayakta durmaktan daha faziletlidir.
g) Mümkün olursa, vakfeyi Cebelü’r-Rahme denilen tepenin yakınında yapmak.
h) Arefe günü oruçlu bulunmamak.
i) Gün boyunca telbiye, zikir, tesbih, dua ve istiğfar gibi ibadetlere çokça devam etmek. Kendisi, ana babası, çocukları ve bütün müslümanlar için dua etmek.
Cem’-i takdîm: Arefe günü Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını öğle vakti içinde birleştirerek birlikte kılmak sünnettir. Buna “cem’-i takdîm (sonraki namazı vaktinden öne alarak birleştirmek)” denir.
Ebû Hanîfe’ye göre bu namazların cem’-i takdîm ile kılınabilmesi için iki şart gerekir. a) Arefe günü hac için ihramlı olarak Arafat’ta bulunmak, b) Nemîre Mescidi’nde büyük cemâatle kılmak. Aksi halde her namaz kendi vaktinde kılınır.
Diğer üç mezhep ile Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise, arefe günü hac için ihramlı olanların, Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını ister Nemîre Mescidi’nde, ister çadırlarda, ister cemâatle, isterse yalnız olarak cem’-i takdîmle kılmaları sünnettir.
Bu namazların cem’-i takdîmle kılınışı şöyle olur: Öğle ezanı okununca önce öğle namazının ilk sünneti kılınır. Sonra kâmet getirilerek öğlenin farzı kılınır. Sonra yeniden kâmet getirilir ve ikindinin farzı kılınır. İkindi namazı için ayrıca ezan okunmaz ve iki farz arasındaki sünnetler kılınmaz. Burada, ikindi namazı kendi vaktinden önce kılınacağı için ikinci bir bildirime (kâmet) ihtiyaç vardır. Müzdelife’deki akşam ve yatsı namazlarının birleştirilmesinde ise tek ezan ve tek kâmet yeterlidir. Her iki farzdan sonra telbiye ve teşrîk tekbirleri okunur.
Vakfe’yi yaptıktan sonra vefat eden kimse, haccın tamamlanmasını vasiyet etmişse, bir deve kurban etmekle haccı tamam olmuş bulunur.[8]
2. Ziyaret Tavafı
Tavaf, “bir şeyin çevresinde dolaşmak, dönmek” demektir. Bir terim olarak ise tavaf, Haceru’l-Esved’in bulunduğu köşeden veya hizasından başlayıp, Kâbe’nin çevresinde yedi defa dönmektir. Her bir dolanıma “şavt” denir. Yedi şavt bir tavaf olur.Ziyaret tavafı farz olup haccın iki rüknünden biridir. Buna “ifâda tavafı” da denir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o Beyt-i Atik’i (Kâbe) tavaf etsinler” [9] Tavaf bir çeşit namazdır. Hadiste şöyle buyurulur: “Tavaf, Allah Teâlâ’nın kendisinde, yani tavaf yaparken konuşmayı mübah kıldığı bir namazdır.” [10]
Yapılmak istenen bir amele kalben niyet etmek yeterlidir. Ayrıca dille söylemek müstehaptır. Tavaf niyeti olmaksızın Kâbe’nin çevresinde dolaşmak tavaf sayılmaz. Niyette tavafın çeşidini belirlemek gerekmez. Mutlak tavaf niyeti yeterlidir. Çünkü bayram günlerinde yapılacak ilk tavaf, ziyaret tavafı, Âfâkîler’in, Arafat’ta vakfeden önce yapacakları Kâbe tavafı da kudüm tavafı sayılır.
Bütün hac çeşitlerinde, farz olan ziyaret tavafının hangi vakitten itibaren yapılacağı yani başlangıç vakti önemlidir. Son vakti için bir sınır yoktur, ömrün sonuna kadar herhangi bir vakitte yapılması yeterlidir. Ancak bayram günlerinden sonraya geciktirmek kurban cezası gerektirir.
Hanefî ve Mâlikîler’e göre ziyaret tavafının başlangıç vakti, kurban bayramının ilk günü fecr-i sâdıktan itibaren başlar. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise, arefe günü gece yarısından itibaren başlar. Ziyaret tavafı bu ilk vaktinden sonra, ömür boyu her zaman yapılabilirse de Ebû Hanîfe’ye göre kurban kesme günlerinde yani bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar, Mâlikîler’e göre ise, Zilhicce ayının sonuna kadar yapılması vâciptir. Bir özür olmaksızın bundan sonraya bırakılırsa kurban cezası (dem) gerekir.
Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ile Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise, ziyaret tavafının bayramın ilk üç gününde yapılması vâcip değil sünnet hükmündedir. Bir özür olmaksızın daha sonraya bırakılması mekruh ise de ceza gerektirmez.
Ziyâret tavafının bayramın ilk gününde yapılması daha faziletlidir.
Tavafların Harem’in içinde ve Kâbe’nin çevresinde yapılması gerekir. Kâbe’nin çevresinde tavaf yapılan yere “tavaf alanı (metâf)” denir. Tavaf sadece burada yapılmaz. Mescid-i Haram’ın içinde olmak şartıyla, daha geniş halkalar halinde yapılabileceği gibi, mescidin üst katlarından da yapılabilir. Çünkü Hanefîlere göre Kâbe’nin üstü göklere kadar kıble yönü sayılır.
Hanefîlere göre, tavafta şavtların yarıdan çoğunu, yani en az dördünü yapmış olmak tavafın geçerlilik şartı olup, son üç şavt eksik kalsa, tavaf yine geçerli olur. Ancak farz veya vâcip tavaflarda eksik kalan şavtların tamamlanması vâciptir. Bu yapılmadığı takdirde, her şavt için ceza gerekir. Diğer üç mezhebe göre ise, yedi şavtın hepsi rükün olup, bütün şavtlar yapılmadıkça tavaf geçerli olmaz.
Tavaf sırasında namaz kılanların önünden geçmekte bir sakınca görülmemiştir. Nitekim Hz. Peygamber Haceru’l-Esved’in karşısında namaz kılarken, önünden erkek veya kadınların geçtiği, önünde bir sütre bulunmadığı nakledilmiştir. Bunu Kâbe’de namaz kılanın önünden geçmek caizdir, şeklinde yorumlayanlar da olmuştur.[11]
Tavaf sırasında farz namaza başlansa, imamla birlikte ilk rekâta yetişme umudu varsa, şavt tamamlanır, aksi durumda şavt yarıda kesilerek imama uyulur ve namazdan sonra yarım şavta devam edilir.
Bir kimse, tavaf ve sa’y yaparken, şavtların arasını bir gün gibi bir süreyle ayırsa şavt, tavaf veya sa’y bâtıl olmaz, fakat yeniden başlaması müstehap olur.
Tavaf sırasında bir şey yemek mekruh, sa’y sırasında ise câizdir. Ancak her ikisinde de su içmek caiz görülmüştür.[12]
3. Sa’y Yapmak
Sa’y sözlükte “hızlı yürümek, koşmak ve çaba göstermek” gibi anlamlara gelir. Hac ve umre ile ilgili bir terim olarak ise sa’y; Kâbe’nin doğu tarafında bulunan Safâ ile Merve adlı iki tepe arasında, Safâ’dan başlanıp Merve’de sona ermek üzere, sa’y niyetiyle yaya olarak yedi defa gidip gelmeyi ifade eder. Dört gidiş ve üç gelişle sa’y tamamlanır. Bu iki tepe arasındaki mesafe yaklaşık 350 metredir.
Sa’y, yalnız hac veya umre için vâcip olup, nâfile, kudûm veya vedâ tavaflarının sa’yi yoktur. Bu yüzden hac veya umre yapanın farz veya nâfile bir tavaftan sonra sa’y yapmaya niyet ederek, Safa tepesine Kâbe’nin görüleceği yere kadar çıkılır. Kâbe’ye doğru dönerek eller kaldırılır dua ve niyazda bulunulur. Tekbîr, tehlîl, dua ve salâvât-ı şerife getirilerek Merve’ye doğru yürünür. Merve tepesinde de Kâbe’nin görüleceği yere kadar çıkılır. Kâbe’ye dönerek tekbîr, tehlîl, salâvât-ı şerîfe okunur ve eller kaldırılarak dua edilir. Sa’yin yedi şavtı bu şekilde yapılmaya devam edilir.
Hanefîler dışında üç mezhebe göre sa’y, haccın bir rüknüdür. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Şüphe yok ki, Safâ ile Merve Allah’ın simgelerindendir. Öyleyse her kim hac veya umre için Kâbe’yi ziyâret ederse, o iki tepeyi tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur.” [13] Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur; “Şüphesiz Allah size sa’yı farz kıldı, sa’y yapınız.” [14] Sa’yin aslı, Hz. İsmail’in annesi Hacer’in su aramak maksadıyla bu iki tepe arasında koşmasını sembolize etmek esasına dayanır.[15] Allah’ın temiz ve seçkin kulu (safiyyullah) olan Hz. Âdem’in Safa’da ve Hz. Havva’nın da Merve’de oturması yüzünden tepelere bu adların verildiği nakledilmiştir.[16]
Sa’yin ihrama girdikten sonra yapılması gerekir. Çünkü ihrama girmeden önce hac veya umre menâsikinden hiçbiri yapılamaz. Bununla birlikte sa’yin ihramlı olarak yapılması şart değildir. Nitekim hac için ihrama giren kimse, kurban bayramının ilk günü fecr-i sâdıktan önce ihramdan çıkamayacağı için, hac sa’yini Arafat vakfesinden önce yapmak isterse, nâfile bir tavafın ardından ihramlı olarak yapabilir. Arafat dönüşü farz tavaftan sonra yapmak isterse, ihramsız olarak da yapabilir. Sünnete uygun ve daha faziletli olan budur. Umre sa’yinin ihramlı olarak yapılması ise vâciptir.
Sa’y tek başına bağımsız bir ibadet olmadığı için, geçerli bir tavaftan sonra, ona bağlı olarak yapılabilir. Farz tavaftan önce yapılmak istenen sa’yin, nâfile bir tavafın ardından yapılmasının sebebi budur.
Hanefîlere göre sa’yin yedi şavtından dördü rükün, üçü vâciptir. Diğer üç mezhepte bütün şavtlar rükündür.
Sa’yin, yürüyerek Safâ’da başlayıp Merve’de bitirilmesi ve yedi şavt halinde Safâ ile Merve arasındaki mesafeyi tam olarak kapsaması gereklidir.[17]
4. İhram
İhram sözlükte; “haram kılmak, kendini mahrûm etmek, saygı duyulacak yer ve zamana girmek ve bunlara saygı duymak” anlamlarına gelir. Bir hac terimi olarak şöyle tarif edilebilir: Hac veya umre yapmaya niyet eden kişinin, diğer zamanlarda mübah olan bazı fiil ve davranışları, hac veya umrenin sonuna kadar kendisine haram kılmasıdır. Namaz ibadeti “tahrîme” denilen “başlama tekbiri” ile başladığı gibi, hac ibadeti de aynı kökten gelen “ihram” süreci ile başlar. İhrama girmek bir çeşit “hacca başlama tekbiri” dir. Bununla, hac veya umre dışında yapılması mübah olan bazı şeyler haram hale gelir. Kötü söz ve davranışları bırakma, kılık-kıyafet, cinsel hayat, avlanmak ve çevredeki bitki örtüsüyle ilgili olmak üzere başlıca beş grupta toplanabilen “ihram yasakları” nın ihlâli, yasağın çeşidine göre değişen cezaları gerektirir. Kurban kesmek, sadaka vermek ve oruç tutmak bunlar arasındadır.
Hanefîlere göre, ihrâm haccın rüknü değil şartıdır. Bu da niyet ve telbiye ile gerçekleşir. Hac veya umreye yahut her ikisine niyet etmek ve Allah için telbiye getirerek ihrâma girmekle bu ibâdetin süreci başlamış olur.
Hanefîlere göre ihramın niyet ve telbiye olmak üzere iki rüknü vardır. Bunlardan birini terk eden kimse ihrama girmiş olmaz. Diğer üç mezhebe göre ise ihrama girmiş olmak için sadece niyet yeterlidir.
[1] Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1985, III, 91 vd. [2] Tirmizî, Tefsîru sûre 2/3, 22; Ebû Dâvud, Menâsik, 57, 68; İbn Mâce, Menâsık, 57; Dârimî, Menâsik, 54 [3] Müslim, Hac, 149; Ebû Dâvud, Savm, 5, Menâsik, 56, 64; Tirmizî, Hac, 54. [4] İbn Mâce, Menâsik, 55, 73. [5] İbn Âbidîn, age, IV, 532. [6] A. İbn Hanbel, Müsned, III, 318, 366. [7] Kâsânî, age, II, 125, 127; Meydânî, age, I, 191 vd.; İbn Âbidîn, age, II, 237; İbn Rüşd, age, I, 335-337. [8] İbn Âbidîn, age, IV, 6. [9] Hac, 22/29. [10] Nesâî, Menâsik, 36; Dârimî, Menâsik, 32; A. İbn Hanbel, III, 414, IV, 64, V, 377. [11] İbn Âbidîn, age, IV, 521. [12] İbn Âbidîn, age, IV, 511. [13] Bakara, 2/158 [14] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, V, 50. [15] Bk. Buhârî, Enbiyâ, 4/142. [16] İbn Âbidîn, age, IV, 439. [17] Kâsânî, age, II, 134 vd.; İbn Âbidîn, age, II, 234; İbn Kudâme, age, III, 385-389.0000
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları