Haccın Şartları Nelerdir?
Haccın farz olmasının şartları nelerdir?
Haccın bir kimseye farz olması için bazı şartların bulunması gerekir. İşte haccın şartları...
HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
1. Müslüman olmak
Müslüman olmayan kimse, her şeyden önce iman etmekle yükümlüdür. İman etmedikçe ibadetleri makbul olmaz. Çünkü iman, ibadetlerin kabul görmesinin olmazsa olmaz şartıdır.[1] Müslüman olmayan bir kimse hac yaptıktan sonra müslüman olsa yeniden hac yapması gerekir, müslüman olmadan önce yaptığı hac geçerli olmaz.[2]
2. Akıllı olmak
İnsanın dinî görevlerle sorumlu olabilmesi için akıllı olması gerekir. Aklı olmayanın dinî sorumluluğu da yoktur. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“Üç kişi sorumlu tutulmaz: Uyanıncaya kadar uyuyan, bülûğa erinceye kadar çocuk ve aklı başına gelinceye kadar akıl hastası.”[3]
Zihinsel özürlü bir kimse hac yaptıktan sonra iyileşirse -diğer şartları da taşıyorsayeniden hac yapmakla sorumlu olur.[4]
3. Buluğa ermiş olmak
Erkekler ihtilam olmadıkça, kızlar âdet görmeye başlamadıkça veya ihtilam olacak ve âdet görecek yaşa gelmedikçe mükellef olmazlar. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- buluğa erinceye kadar çocuktan sorumluğun kaldırıldığını bildirmiştir.[5]
Bir insan çocukluğunda hac yapsa buluğa erdikten sonra imkanı olunca yeniden hac yapmakla yükümlü olur.[6] Çocuğun yaptığı haccın sevabı anne ve babasına yazılır. Sahabeden Câbir ibn Abdullah'ın -radıyallahu anh- bildirdiğine göre bir kadın çocuğunu Resulullah'a -sallallahu aleyhi ve sellem- götürmüş ve:
“Ey Allah'ın Elçisi! Bu çocuk için hac var mıdır?” diye sormuş, Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- da, “Evet vardır, sevabı senin olur” buyurmuştur.[7]
Hac için ihrama giren bir çocuk, Arafat vakfesinden önce buluğa erse ve bu ihram üzere haccını yapsa, Hanefî mezhebine göre bu hac nafile olur, Şafiî mezhebine göre farz olan hac yerine gelmiş olur. [8]
4. Özgür olmak
Özgür olmayan kimselere hac farz değildir. Özgür olmayan bir kimsenin yapacağı hac, nafile olur. Bu kimsenin hürriyetine kavuşması halinde diğer şartları da taşıyorsa yeniden hac yapması gerekir.
Tutuklu ve mahpus olanlara veya yurtdışına çıkma yasağı bulunanlara ya da hacca gitmelerine yetkililerce izin verilmeyenlere hac farz değildir. Çünkü bu halde iken hac yapmaya güçleri yetmez. [9] Ancak hapse girmeden veya yurtdışına çıkma yasağı konmadan önce hacca gitme imkanı bulmuş ise bu kimseye hac farz olmuştur. Kısıtlılık hali sona eren kimselerin hacca gitmeleri gerekir, kısıtlılık halinin sona ermeyeceği kesinleşen kimselerin yerlerine vekil göndermeleri veya vasiyet etmeleri gerekir.
Haccın farz olması için; Müslüman olma, buluğa erme ve özgür olma şartları şu hadis-i şerife dayanmaktadır:
“Her hangi bir kul hac yapar sonra buluğa ererse yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir müşrik hac yapar sonra müslüman olursa yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir köle hac yapar sonra özgürlüğüne kavuşturulursa yeniden hac yapması gerekir.”[10]
5. Ekonomik yönden imkân sahibi olmak
Al-i İmrân suresinin 97. ayetinde haccın “gücü yetenlere” farz olduğu bildirilmektedir. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- “gücü yetmeyi” azık ve binit ile izah etmiştir.[11] Bir sahâbînin, “Hac yapmayı farz kılan şey nedir?” şeklindeki sorusuna Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- “Azık ve binit” cevabını vermiştir.[12]
Bir kimsenin aslî ihtiyaçları, varsa borcu ve bakmakla yükümlü olduğu insanların nafakası dışında hacca gidip geleceği sürede kendisine yetecek kadar yeme, içme ve barınma giderleriyle yol parasına sahip olması şarttır.[13]
“Allah hiçbir insanı gücünün üstünde bir şey ile sorumlu tutmaz”[14] anlamındaki ayet de haccın ancak gücü yetenlere farz olduğunun delilidir.
Bir insana haccın farz olması için zekat verecek konuma gelmesi şart değildir. Borcu ve aile fertlerinin her türlü ihtiyacı dışında hacca gidip gelecek kadar parası, malı mülkü ve imkanı bulunan kimseye diğer şartları da taşıyorsa hac farz olur.
“Binit veya yol parasının bulunma” şartı, Mekke dışından gelenler için söz konusudur. Mekke ve civarında ikamet eden veya bir şekilde Mekke'ye ulaşabilen bir müslüman, yürüyerek Arafat, Müzdelife ve Minâ'ya gidip gelmeye gücü yetiyor, meskeni, yetecek kadar yiyecek ve içeceği bulunuyorsa hac ile yükümlü olur.[15]
İmam Malik'e göre Mekke dışında ikamet eden kimse, yürüyerek hacca gitmeye gücü yetiyor ve yolda yiyecek ve içeceğini kazanabiliyor ve diğer şartları da taşıyorsa vasıta ve hazır parası olmasa bile kendisine hac farz olur.[16] Dolayısıyla, görevli, şoför ve işçi olarak Mekke'ye giden kimseye hac farz olur.
Bir müslümanın hacca gitmek için para biriktirmek amacıyla bakmakla yükümlü olduğu kimselere karşı görevlerini ve onların ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal etmesi dînen doğru değildir. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- “Kişiye günah olarak bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi yeter” buyurmuştur.[17]
6. Sağlıklı olmak
Hac ibadetinin bir kimseye farz olabilmesi için bedenen bu ibadeti yapmaya gücü yetmesi gerekir. Bu görevi yapamayacak derecede hasta, felçli, kötürüm, özürlü ve kendi başına binite veya vasıtaya binip inemeyecek derecede yaşlı olan kimselere hac farz değildir. Çünkü yüce Allah haccı “gücü yetenlere” farz kılmıştır. Hac beden ile yapılan bir ibadettir. Bedenen hac yapmaya gücü yetmeyen kimseye hac farz olmaz. Sahabeden Abdullah ibn Abbâs “ona bir yol bulabilen kimseye” şartını, “bedenen sağlıklı olmak, azık ve binit” olarak tefsir etmiştir.[18] Bu kimselere haccın farz olduğunu söylemek, “Allah, dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi”[19] anlamındaki ayete ters düşer. Çünkü sağlığı yerinde olmayan kimseyi hac ibadetiyle sorumlu tutmak dinde güçlük çıkarmak olur. Ancak sağlık dahil bütün şartları taşıdığı yıl hacca gitmeyen kimse daha sonra sağlığını kaybedecek olursa, üzerinde hac borcu kalır, bu takdirde yerine bedel göndermesi gerekir.
Ebu Hanife'nin bir görüşüne göre ekonomik gücü olsa ve kendisine refakat edecek bir kimse bulunsa bile a'ma kimseye hac farz değildir. İmam Muhammed ile İmam Ebû Yusuf'un tercih ettikleri görüşe göre ekonomik gücü ve kendisine refakat edecek biri varsa o zaman a'maya hac farz olur. Diğer mezheplerin görüşleri de bu istikamettedir.[20]
Şâfi ve Hanbelî mezheplerine göre ekonomik imkanı bulunan ve diğer şartları da taşıyan ancak çok yaşlı olması veya felçli ve kötürüm olma gibi bedensel bir engeli ve tedavisi imkansız bir hastalığı bulunması sebebiyle bizzat haccı yapamayacak durumunda olan kimselerin yerlerine bedel göndermeleri gerekir.[21] Bu kimselerin bedenen hac yapmaya güçleri yetmiyorsa da maddî yönden buna imkanları vardır. Delilleri şu hadistir:
Has'am kabilesinden bir kadın, “Ey Allah'ın Elçisi! Babam, çok yaşlıdır. Üzerinde hac borcu vardır. Şu anda devesinin üzerinde durmaya bile gücü yetmiyor” dedi. Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- “Onun yerine sen haccet” buyurdu.[22]
7. Yol güvenliğinin bulunması
Hacın bir müslümana farz olabilmesi için yol güvenliğinin bulunması, savaş, terör ve düşman korkusu gibi bir sıkıntının bulunmaması gerekir. Bu şart, “binit ve azık” şartı konumundadır.
“Sağlıklı olma” ve “yol güvenliği” bulunmasının haccın farz olmasının şartı mı yoksa edasının şartı mı olduğu konusunda Ebû Hanîfe'den iki farklı rivayet vardır. Hanefî fıkıh kaynaklarında[23] sağlık ve yol güvenliği, haccın farz olmasının şartları arasında sayılmıştır. İsabetli olan görüş de budur. Çünkü sağlık ve yol güvenliği olmayınca diğer şartlar bulunsa bile hac yapmak mümkün olmaz. Bu şartlar, “hacca gücü yetme” şartının zarûrî sonucudur. Bir müslümanın hac yapmaya ancak ekonomik gücü, sağlığı ve yol güvenliği bulunduğu takdirde gücü yeter.
“Sağlıklı olma” ve “yol güvenliğinin bulunması” haccın farz olmasının şartı olduğu takdirde ekonomik yönden hacca gitme imkanı bulunsa bile kişiye hac farz olmaz; böyle olunca da bedel göndermesi veya vasiyet etmesi gerekmez.
“Sağlıklı olma” ve “yol güvenliğinin bulunması” haccın edasının şartı olarak kabul edildiği takdirde hacca gitmesi söz konusu olan kimse hacca bizzat gidemediği takdirde bedel göndermesi veya bu konuda vasiyet etmesi gerekir.[24]
8. Haccın farz olduğunu bilmek
Müslüman olmayan bir toplumda yaşayan ancak haccın farz olduğunu henüz öğrenmemiş bir müslüman diğer şartları taşısa bile öğreninceye kadar kendisine hac farz olmaz. Haccın farz olduğunu öğrendiği yıl, diğer şartları da taşıyorsa hac kendisine farz olur. İslam ülkesinde yaşayan kimsenin haccın farz olduğunu bilmemesi mazeret sayılmaz.
9. Haccın eda edildiği vakte yetişmek
Yukarıda sayılan şartları taşıyan bir kimseye hac ibadetinin farz olabilmesi için haccın eda edileceği vakte erişmiş olması gerekir. Sözgelimi birisi hac mevsiminden önce hacca gidebilecek imkana sahip olsa sonra hac vakti girmeden bu imkanı kaybetse, mesela fakir düşse veya sağlığını yitirse bu kimseye hac farz olmaz. Bu kimse haccın eda edileceği zamana yetişemeden ölürse, sorumlu olmaz, çünkü zaten hac kendisine farz olmamıştır. Bir kimse hac mevsimi girdiğinde hacca gidebilecek şartları taşıyorsa kendisine hac farz olur. Bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkanını kaybederse üzerinde hac borcu baki kalır.[25]
10. Kadınların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması
Hanefî[26] ve Hanbelî[27] mezheplerine göre yakarıda zikredilen şartları taşıyan bir kadına haccın farz olabilmesi için kendisine refakat edecek eşi veya bir mahremi[28] bulunması gerekir. Kadın, yanında eşi ya da mahremi olmadan hacca gidemez.
Bu görüş sahipleri; kadının hacca gidebilmesi için yanında eşi veya mahreminin bulunması şartını; seferîlik için esas aldıkları; bir kadının beraberinde bir mahremi bulunmadan “üç gün”[29] ve “üç gece”[30] süren bir mesafeye yolculuk yapmasını yasaklayan hadisleri esas almışlardır. Üç gün üç gece süren bir mesafede ikamet eden bir kadının hacca gidebilmesi için yanında eşinin veya bir mahreminin bulunması gerekir. Bu süreden az olan bir mesafede ikamet eden bir kadına haccın farz olması için yanında eşi veya mahremi bulunması şart değildir.[31]
Hadis kaynaklarına bakıldığında bir kadının; beraberinde mahremi bulunmadan “bir gündüz”,[32] “bir gece”,[33] “bir gündüz ve bir gece”,[34] “iki gündüz” ve “iki gece”,[35] “üç gece[36] ve üç gündüzden fazla”[37] süren bir yolculuk yapmasının yasaklandığı görülmektedir.
Beyhakî (ö.458/1066), bu konudaki rivayetlerin hepsinin sahih olduğunu, bu hadislerin bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu rivayetlerin, yol güvenliği bulunmadığı takdirde kadının tek başına yolculuk yapamayacağını ifadeye yönelik olduğunun anlaşılacağını söylemektedir.[38] Kurtubî (ö.671/1272) de aynı görüşü paylaşmaktadır.[39] Günümüz şartlarına uygun olan da budur. Nitekim bu hususa işaret eden bir hadiste Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“Çok yakın bir gelecekte bir kadın tek başına korumasız olarak Hîre'den çıkacak (hiçbir zarar görmeksizin) gidip Kâ'be'yi tavaf edecektir” buyurmuştur.[40]
Şâfiî ve Malikî mezheplerine göre kadına haccın farz olabilmesi için, yanında eşinin ya da bir mahreminin bulunması şart değildir. Kadın güvenilir bir gurup kadınla birlikte hacca gidebilir. [41]
Bu görüş sahipleri, Peygamberimizin hacca güç yetirmeyi “binit ve azık” olarak açıkladığını, bu açıklamada kadının yanında eş ya da mahremin varlığı şartının bulunmayışını ve yıkarıda zikredilen hadisi delil olarak göstermişlerdir.[42]
Kadının yanında mahremi veya eşinin bulunmasının şart koşulması da kadının güvenliğinin sağlanması amacına yöneliktir.[43] Bu itibarla diğer şartları taşıyan müslüman bir kadın; can, mal ve namus güvenliği sağlandığı takdirde yanında eşi veya mahremi bulunma şartı aranmadan hacca gidebilir.
11. Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süresini doldurmuş olmaları
Âdet gören kadınların iddet süresi 3 kur' (üç temizlik veya üç adet görme süresi),[44] âdetten kesilmiş veya âdet görmeyen kadınların iddeti üç ay,[45] eşi ölen kadınların iddet süresi dört ay on gündür.[46]
Boşanan kadınlar, iddet süresince eşlerinin evlerinden ayrılmazlar. Bu husus Kur'an'da,
“Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar”[47] şeklinde ifade edilmektedir.
Fakihler, “evlerinden çıkarmayın”, “kendileri de çıkmasınlar” şeklindeki emre istinaden iddet bekleyen kadınların bu süre içersinde hacca gidemeyecekleri içtihadında bulunmuşlardır. İddet bekledikleri halde hacca gitmek isteyen kadınları sahabeden Abdullah ibn Ömer Zülhuleyfe'den, Abdullah ibn Mes'ûd ise Cuhfe'den geri çevirmiştir.[48]
Hanbelî mezhebine göre ric'î[49] talak ile boşanmış ve eşi ölmüş kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caiz değil ise de bâin talak[50] ile boşanmış kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caizdir. Çünkü bâin talak ile boşanmış kadın, özgürdür, kendisi istemedikçe, eşi boşamadan vazgeçip evliliğe dönüş yapamaz.
Ric'î boşamada, kadın bütünüyle boşanmış sayılmaz. Eşiyle aralarındaki nikah bağı bir bakıma devam etmektedir. Eşi her zaman bu boşamadan vazgeçebilir. Konu ile ilgili ayetin sonundaki,
“Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır”[51] şeklindeki ifade, erkeğin eşine iddet içerisinde her zaman dönebileceğine, bu sebeple kadının evinden ayrılmaması gerektiğine işaret etmektedir.[52]
Sonuç olarak bir kimseye haccın farz olması için bu sayılan şartların birlikte bulunması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa bizzat kendisinin hac yapması farz olmadığı gibi vekil göndermesi veya vasiyette bulunması da gerekmez. Ancak bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkanı bulamazsa sorumlu olur, hac borcu üzerinden düşmez. Hastalık, tutukluluk gibi bir sebeple bizzat kendisi gidemezse yerine vekil göndermesi veya vekil gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir.
Dipnotlar:
[1] Mâide, 5/5. [2] Semerkandî, II, 383; Kâsânî, II, 120; İbn Hümâm, II, 415; İbn Rüşd, Ebû'l- Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Ahmed, Bidayetü'l-Müctehid ve Nihayetü'l-Muktesıd, I, 390, thk. Abdülhalim Muhammed, Abdurrahman Hüseyin Muhammed, Dâru'l-hadis, Kahire, tarihsiz. İmam Şâfiî'ye göre kafirler imanla birlikte ibadetlerle de sorumludur, dolayısıyla kâfire hac farzdır, terki sebebiyle âhirette cezalandırılır. [3] Ebû Dâvûd, hudud, 17, IV, 560; Buhârî, Talak, 11, VI, 169; Hudud, 22, VIII, 21; Tirmizî, Hudud, 1; Dârimî, Hudud, 1; Ahmed, II, 508. [4] Kâsânî, II, 120. İbn Hümâm, II, 415. [5] Ebû Dâvûd, Hudûd, 17. IV, 560. [6] Tirmizî, Sünen, III, 265-266. Kâsânî, II, 120. [7] Müslim, Hac, 409-411. I, 497. Ebu Dâvûd, Hac, 8. II, 352-353. Tirmizî, Hac, 83. III, 265. Ahmed, I. 288, 343. Mâlik, I, I, 422. Nesâî, V, 120. Sahabeden Sâib b. Yezîd, yedi yaşında iken babası ile birlikte hac yaptığını söylemiştir. (Tirmizî, Hac, 83. III, 265). [8] Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II, 121. İbn Hümâm, II, 415. İbn Rüşd, I, 390-391. [9] Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II, 121. İbn Hümâm, II, 415. [10] Hâkim, I, 481. Beyhakî, V, 179. [11] Dârakutnî, es-Sünen, II, 215. Kâsânî, II, 120-121. İbn Kudâme, IV, 346 [12] Tirmizî, Hac, 4. III, 177. [13] Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II, 122. İbn Hümâm, II, 422-423. Şirbînî, II, 212-213 [14] Bakara, 2/286. [15] Kâsânî, II, 120, 122. İbn Hümâm, II, 415. İbn Rüşd, I, 391 [16] İbn Rüşd, I, 391. [17] Ebû Dâvûd, Zekat, 45. Ahmed, II, 160, 193, 194, 1945. [18] Kâsânî, II, 121-122. İbn Hümâm, II, 416. [19] Hac, 22/78. [20] İbn Hümâm, II, 421. Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II; 121. Şirbînî, II, 218. [21] Şirbînî, II, 219. İbn Kudâme, IV, 351. İbn Rüşd, I, 391. [22] Müslim, Hac, 408. II, 974. bk. Buhârî, Hac, 1; II, 140. [23] bk. Kâsânî, II, 123. Mergînânî, Burhanüddîn Ebû'l-Hasan, Ali b. Abî Bekr b Abdi'l-Celîl, el-Hidâye Şerhu Bidayeti'l-Mübtedî, I,134. Bakı yeri ve tarihi yok. İbn Hümâm, II, 416, 422-425. Mevsîlî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd, el-İhtiyâr Lita'lîli'-Muhtâr, I, 181. Thk. Şeyh Zühelr Osman el-Cüayd, Dâru'l- Erkâm, Beyrut, tarihsiz. [24] İbn Hümam, II, 422. [25] Bk. İbn Hümâm, II, 415. İbn Kudâme, IV, 329. Şirbînî, II, 219. Yazır, Hamdi, Hak Dîni Kur'ân Dili, II, 705. Eser neşriyat, İstanbul, 1971. [26] İbn Kudâme, IV, 367. [27] Kâsânî, II, 123. Hattâbî, Me'âlimü's-Sünen, II, 346. Ebû Dâvud'un es-Sünen'i ile birlikte. Çağrı Yayınları, İstanbul, tarihsiz. Neha'î, Hasan Basrî, İshak b. Râhaveyh de bu görüştedir. [28] “Mahrem”; kadının babası, oğlu, erkek kardeşi ve dayısı gibi evlenmesi kendisine ebedî olarak haram olan yakınlarına denir. Bu konuda bk. Müslim, Hac. 423; I,977. [29] Müslim, Hac, 413. I, 975. Buhârî, Taksîru's-Salâti, 4; II, 35. Ebû Dâvûd, Menâsik, 2. II, 348. Tirmizî, Rada', 15; III, 472. Ahmed, II, 19, 143, 182. Abdürrazzak, II, 525. İbn Hibbân, Seferu'l-Mer'e, VI,433. Beyhakî, Salat, III, 138. [30] Müslim, Hac, 414;I, 975. Müslim, bu konuda 18 hadis rivayet etmiştir. İbn Hibbân, Salat, 27. VI, 435. [31] Semerkandî, II, 388-389. İbn Hümâm, II, 427. [32] Müslim, Hac, 420; I,977. İbn Mâce, Menasik, 7; II, 968. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 438. Beyhakî, Salât, III,137, 139. [33] Müslim, Hac, 419; I, 977. Ebû Dâvûd, Menasik, 2; II, 346. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 439. Beyhakî, Salat, III., 139. [34] Buhârî, Taksîru's-Salâti, 4; II,36. Müslim, Hac, 421; I, 977. Ebû Dâvûd, Menâ- sik, 2; II, 347. Malik, İsti'zân, 37; II, 979. Tirmizî, Rada' , 15; III, 473. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 437. Beyhakî, Salat, III, 139. [35] Beyhakî, Salat, III,137. Müslim, Hac, 415-416; I, 975. Buhârî, Taksîru's-Salâti, 4; II, 35. Ahmed, III, 7, 45. Abdürrazzak, II, 525. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 437. [36] Müslim, Hac, 418; I, 976. Ebû Dâvûd, Menâsik, 2; II, 348. İbn Mâce, Menâ- sik, 7. II, 968. Tirmizî, Rada', 15; III, 472. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 443. [37] Müslim, Salâtü'l-Misâfirîn, 423; I, 977. Ebû Dâvûd , Menâsik, 2; II, 348. İbn Hibbân, Salât, 27; VI, 433. Beyhakî , Salat, III, 138. [38] Beyhakî, Salat, III,139. [39] Kurtubî, V, 355. [40] Ahmed, IV, 3987. bk. Ahmed, IV, 257. Tirmizî, Sure, 1. V, 203. [41] İbn Rüşd, I, 394. [42] Şirbînî, II, 217. Hattâbî, II, 346. [43] Kâsânî, II, 123. [44] Bakara, 2/228. [45] Talak, 65/4. [46] Bakara, 2/234. [47] Talak, 65/1. [48] Kâsânî, II, 124. Semerkandî, II, 388; Nevevî, el-Mecmû, XX, 13; İbn Kudâme, V, 35. [49] Erkeğin tek taraflı iradesi ile dönüşü mümkün olan talak. [50] Bâin talak, iki kısma ayrılır. Beynunet-i suğra, beynunet-i kübra. Üç dafa boşanmış bir kadın bain-i kübra ile boşanmış demektir. Yeni bir evlilik yapıp bu evlilik tabîî ve meşru bir şekilde sona ermedikçe taraflar istese bile mümkün olmaz. Bain-i suğra ise, kinaye lafız ile boşanmış veya sarih bir lafız ile boşanmış ve iddet süresi dolmuş olan boşanmadır. Bu boşanmada taraflar isterlerse yeni bir akit ile evlenebilirler. [51] Talak, 65/1. [52] İbn Kudâme, IV, 373.
Kaynak: Diyanet Hac İlmihali
YORUMLAR