Hacerül Esved Taşı Neden Karardı?

Hacerül Esved taşı neden kararmıştır? Hacerül Esved’in kısa hikâyesini yazımızda okuyabilirsiniz.

Kalp, içinde bulunduğu ortamın tesiri altında kalır. Hayırlara ve güzelliklere muhâtap olursa güzel in’ikâslarla nurlanır. Bunun aksine, kötülük ve çirkinliklere mâruz kalırsa, kötülükler sirâyet edip onu karartır.

HACERÜL ESVED TAŞI NEDEN KARARDI?

Rivâyete göre cennetten gelen ve İbrahim -aleyhisselâm- tarafından tavâfın başlangıcına alâmet olsun diye Kâbe’nin bir köşesine yerleştirilen meşhur “Hacer-i Esved” de insanların günahlarının ve kasvet-i kalbinin menfî in’ikâsları neticesinde kararmıştır.[1] Mâlum olduğu üzere Hacer-i Esved, “siyah taş” mânâsına gelir. Hâlbuki bu taş, cennetten çıktığı zaman sütten ve kardan daha ak idi. Fakat zamanla kendisine dokunan insanların günahları sebebiyle kararmıştır. Nitekim bu siyahlığın sadece Hacer-i Esved’in görünen kısmında bulunduğu, Kâbe duvarına gömülü kısmının ise hâlâ beyaz olduğuna dâir pek çok rivâyet vardır.[2]

Düşünmek gerekir ki insanların günahları, bir taşa bile bu derece tesir edip onu siyahlaştırabiliyorsa, tıpkı su gibi, bulunduğu ortamın şekline ve rengine bürünen kalbi ne kadar tesir altında bırakır? O hâlde kalbin sâfiyet ve berraklığını muhâfaza için günah ve mâsiyetlerin menfî telkinlerinden son derece sakınmak îcâb eder.

Dipnotlar:

[1] Bkz. Tirmizî, Hac, 49/877; Ahmed, I, 307. [2] Bkz. Said Bektaş, Fadlu’l-Haceri’l-Esved ve Makâmi İbrâhîm, Beyrut 1420, s. 36-38; Dr. Muhammed İlyas Abdülğanî, Târîhu Mekkete’l-Mükerrameti Kadîmen ve Hadîsen, el-Medînetü’l-Münevvere 2001, s. 43.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HACERÜL ESVED NE DEMEK?

Hacerül Esved Ne Demek?

HACERÜL ESVED TAŞININ TARİHİ

Hacerül Esved Taşının Tarihi

KALB-İ SELİM NASIL OLUNUR?

Kalb-i Selim Nasıl Olunur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.