Hak Çağrısı

Çarpıtılmış zamanlara ulaştık, dini zemin ayağımızın altından kaydırılmaya çalışılıyor, özenle yaşatmamız gereken biricik kavramın can suyumuz olan “Hak” olduğu ortada değil mi?

İnsanlığın bütün hareketleri şu üç gayeden birine ulaşmak içindir:

  1. Ya bir gerçeği tanımak,
  2. veya bir hakikati araştırmak,
  3. veyahut bir değeri ortaya koymak.

Gerçek, hakikat ve değer arasında salınıp duran insan elbet bunun bir imtihan olduğunun da farkına varacaktır.

Hayatta boş verilmiş hiçbir şey yoktur.

Modern zamanların yerine oturmayan kent dokusu ihtimaliyat hesapları yaparken metafizik verileri nedense görmezden geliyor. Akılı yücelttiğini zanneden modernite aklın esareti altında inim, inim inliyor.

Değer kavramı üzerinde duracak olursak gözden kaçan nice hikmetlerin olduğunu da anlayacağız.

Değer, gerçek ve hakikate dayanır, varlık olarak da tecelli eder, yaptırım gücünü taşır.

Değer hükümleri; dini, hukuki, ekonomik, estetik ve ahlâkî diye ayırmamız gerekir. Hukuki değer hak ve adalet ilkeleriyle sıkı bir ilişki içindedir.

Adalet; bireysel ve toplumsal hayatta dirlik ve düzeni, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan ahlâkî erdemdir. Hukuk, hakkın topluma yansıması iken bunu görmemek ne kadar gariptir?

KUR'ÂN-I KERİM'DE 247 YERDE HÂK KELİMESİ GEÇİYOR

Hak Allah Teâlâ’nın da güzel isimlerinden biridir.

Kur’ân-ı Kerim’de 247 yerde geçen hak kelimesinin anlam zenginliğine bu gün ne kadar muhtaç olduğumuz aşikârdır.

Buhari de geçen şu hadisi zikretmek istiyorum: “Allah’ım! Sen haksın, senin vaadin haktır, cennet haktır, cehennem haktır, senin sözün haktır, sana kavuşmak haktır. Peygamber haktır, Muhammet haktır, kıyamet haktır.” (Buhari-Teheccüd, 1)

Kur’an’da, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi için “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gereken maddi veya manevi imkân, pay, eşya ve menfaatler; görev, sorumluluk, borç” karşılıkları kullanılmıştır.

Allah hakkı ile kul hakkı arasındaki geçişkenlik bütün dünya insanlığına varlık imkânı tanırken dinin bu yönünü görmezden gelmenin bedeli çok ağır olmaktadır.

Hak Allah’tır!

Gönül marifet nuruyla dolunca her şeyi Allah’tan, Allah ile kâim, Allah’ın malumu, Allah’a ait olarak görür.

Çarpıtılmış zamanlara ulaştık, dini zemin ayağımızın altından kaydırılmaya çalışılıyor, özenle yaşatmamız gereken biricik kavramın can suyumuz olan “Hak” olduğu ortada değil mi?

Kaynak: Ali Büyükçapar, Altınoluk Dergisi, 371. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.