Hak Din İslâm ve Muharref Dinlerde Ahiret Anlayışı

İslam'da ahiret anlayışı nasıldır? Berzah, kabir ve ahiret hayatı nedir? Kıyamet nasıl kopacak? Tahrife uğramış Tevrat’ta ebedî hayata ve âhirete dair bilgiler nelerdir? Hristiyanların ahiret anlayışı nasıldır?

Cenâb-ı Hak, insan hayatı için beş safha takdir buyurmuştur. Bunların birincisi ruhlar âlemi, ikincisi ana rahmi, üçüncüsü dünya hayatı, dördüncüsü berzah/kabir âlemi, beşincisi ise Cennet veya Cehennem’le neticelenen ebedî âhiret hayatıdır.

İnsanın ölümüyle onun kabir hayatı başlamış olur. Kabir; âhiret duraklarının ilkidir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin tâbiriyle; “Ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukurdur...”[1]

Kıyâmetin kopmasına kadar sürecek olan bu zaman ve mekâna “berzah âlemi” denilmiştir. Ancak çeşitli merhaleleri ve kendine has hayat şartları bulunan âhiretin gerçekleşmesi, kıyâmetle bu dünya nizâmının bozulmasından sonra olacaktır.

İsrâfil -aleyhisselâm-’ın, Allâh’ın emriyle Sûr’a ilk defa üflemesinin ardından kıyâmet kopacak, Sûr’a ikinci defa üflemesiyle bütün insanlar diriltilerek hesaba çekilecektir.

Âyet-i kerîmede buyruluyor:

“Sûr’a üflenince, kabirlerinden Rab’lerine koşarak çıkarlar. «Vah hâlimize! Bizi uykumuzdan kim kaldırdı?» derler. Onlara; «İşte Rahmân olan Allâh’ın vaad ettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi.» denilir.” (Yâsîn, 51-52)

Bazı âlimlerin beyânına göre, her ne kadar küfür ve isyân ehli, kabirlerinde azap göreceklerse de bu azap, âhirettekine kıyasla pek hafiftir. Bu cihetle kabirdeki hayat, uykuya benzetilmiştir. Onlar mezarlarından kalkınca öyle müthiş bir azâba tutulacaklar ki;

“Yâ veylenâ/vah hâlimize!” diye feryâd ve figāna başlayacaklardır.[2]

Her insan, bu dünyadaki iyi veya kötü davranışlarının karşılığını, ebedî hayatta muhakkak görecektir. Âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere:

“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (ez-Zilzâl, 7-8)

Dolayısıyla her insan, bu dünyadaki hâl ve hareketlerine son derece dikkat etmek mecbûriyetindedir.

Diriliş ve hesabın ardından, Allâh’ın vaadi gerçekleşecek, dünyada yapılan iyi ve kötü amellerin mükâfat ve cezâsı sadedinde, Cennet ve Cehennem hayatı başlayacaktır.

Kur’ân-ı Kerîm’de “âhirete îman”, ehemmiyetine binâen birçok yerde “Allâh’a îman”la birlikte zikredilmiştir. Bilhassa Kur’ân’ın son üç cüzünde, ısrarla âhirete îman üzerinde durulmuştur.

Buna göre; kıyâmetin kopmasıyla öyle dehşetli manzaralar ortaya çıkacak ki; gök yarılacak, erimiş maden hâline gelecek, Güneş ve Ay kararacak, yıldızlar dağılıp dökülecek, dağlar atılmış yün gibi olacak, denizler kaynatılacak ve fışkıracak, Cehennem alevlendirilecek ve Cennet yaklaştırılacaktır. Gözler dehşetten kamaşacak, insanlar kaçacak, fakat sığınacak bir yer bulamayacaklardır. Bu dehşetli hengâmede, dünyada kıymet verilen malların hiçbir değeri kalmayacaktır. Yabânî hayvanlar bir araya toplanacaktır. Kimse dostunu sormayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı sebebiyle, emzikli kadınlar kucaklarındaki çocuklarını unutacak, hâmile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar o günün dehşetinden âdeta sarhoş hâline geleceklerdir. Günahkâr bir insan, o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak evlâtlarını, eşini, kardeşini, kendisine sahip çıkan sülâlesini, hattâ dünyada var olan insanların tamamını verip kendisini kurtarmak isteyecektir.[3]

YAHUDÎLİKʼTE AHİRET ANLAYIŞI

Tahrife uğramış Tevrat’ta ebedî hayata ve âhirete dair açık ve net bir âyet bulunmamaktadır.

Hâlbuki Kurʼân-ı Kerîm, Hazret-i İbrahim ve Hazret-i Mûsâʼya verilen suhufta, âhiret hayatından bahsedildiğini açıkça beyan etmektedir.[4] Dolayısıyla bugünkü Tevratʼta âhiret inancından bahsedilmiyor olması, Hazret-i Mûsâʼya verilen âhirete dair bilgilerin Tevrâtʼın tedvîni sırasında ya kasten ya da kaybolduğu için kitaba alınmamasından kaynaklanmış olduğunu düşündürmektedir.

Bununla birlikte, günümüze ulaştığı şekliyle Tevrat’ta, ölenler hakkında; “Günlerine doymuş olarak atalarıyla birlikte uyudu.” ibâresi kullanılmaktadır. (Tekvîn, 47/30; Tesniye, 31/16)

Yahudîler arasında, iyi ve kötü bütün insanların öldükten sonra “Şeol” denilen ölüler diyârına gideceğine, orada varlıklarını sürdüreceğine ve ruhlarının mezarda kalacağına inanılıyordu. Fakat yahudîler, uzun zaman boyunca, ölenlere ne olacağı hususunu tartıştılar.

Âhiret inancı, yahudîlik tarihi açısından geç sayılabilecek bir dönemde, Mûsâ bin Meymun tarafından M. S. 12. yüzyılda oluşturulan 13 îman esâsı içerisinde zikredilmiştir.

Yahudîlikʼteki; öldükten sonra dirilme, Cennet ve Cehennem gibi âhirete dâir konular, daha çok Talmud’da bulunmaktadır.

Talmudʼa göre; Benî İsrâil, dâimî olarak Cennet’te kalacaktır. Günahkâr olan İsrâiloğulları ise, Cehennem’de sadece 12 ay kalacak, sonra onlar da Cennet’e gireceklerdir.

Yahudî olmayanların ise, hepsi Cehennem’e gidecek ve ebedî bir azap içinde kalacaklardır. Çünkü yahudîlere göre, yahudî olmayanların Tanrı Yahovaʼnın gözünde hiçbir değeri yoktur.

Bazı yahudîler Hazret-i Nûh’a verilen yedi emre inananların da Tanrı katında makbul olacağını ve kurtulabileceğini, ancak aslâ yahudîlerle aynı derecede olamayacaklarını söylemişlerdir.

Burada belirtilen Nuh kanunları şunlardır:

Tanrı’ya lânet etmemek,

Putlara tapmamak,

Zinâ etmemek,

Çalmamak,

Öldürmemek,

Âdil olmak,

Canlı hayvandan et koparıp yememektir.

Buna göre bazı yahudî din âlimleri, hristiyan ve müslümanların Nûhîlik kategorisinde görülebileceğini söylemişlerdir. Ancak putperestlerin Tanrı katında aslâ selâmet ve saâdetten nasipleri olmayacaktır.

HRİSTİYANLIKʼTA AHİRET ANLAYIŞI

Hristiyanlar, Îsâ Mesîh’in tekrar yeryüzüne döneceğine inandıkları için, âhiretle ilgili bütün inançlarını buna göre belirlemişlerdir. Onlara göre, öldükten sonra dirilen ve göğe yükseltilen Îsâ Mesih, kıyâmete yakın geri dönecektir. Yine onlara göre Filistin’de İlâhî Mesih Devleti kurulacak ve bu durum kıyâmetin başlangıcı için bir işaret sayılacaktır.

Hristiyanlar içinde bilhassa Protestan Evanjelik gruplar, dünyanın sonunda Mesîh’in gelişine dair büyük bir beklenti içindedirler. Özellikle bugün ABD’de medya, siyaset ve toplum içinde büyük nüfuzları olan Evanjelikler, Yeni Ahid metinlerinde ve özellikle de Yuhannaʼya atfedilen Vahiy Kitabıʼnda anlatılan hâdiselerin birebir gerçekleşeceğine inanmaktadırlar.

Buna göre, önce Mesîhʼin ikinci kez yeryüzüne gelmesine uygun şartların hazırlanması için birtakım hâdiseler meydana gelecek, âdeta “Tanrı kıyâmete zorlanacak”tır.

Yine onların beklentilerine göre Ortadoğu merkezli büyük bir kaos ve şiddet yaşanacak, Kudüsʼte Süleyman Mâbedi yeniden inşâ edilecek, gökten ateş ve kükürt yağacak, bu bölgede iyilerle kötüler arasında son büyük savaş (Armagedon Savaşları) yaşanacaktır.

Akabinde ise Îsâ Mesih gökten inerek yeryüzündeki hâdiselere müdâhale edecek, insanları iyi ve kötü şeklinde yargılayacak, kötüler yok olacak, iyiler (Îsâ’ya inananlar) ise Mesîh’in kurduğu Tanrı Krallığıʼnda yaşayacak, böylece bin yıl sürecek olan altın çağ (milenyum çağı) başlamış olacaktır. Bin yılın sonunda ise hep birlikte ilâhî âleme yükseleceklerdir.

Bir kısım Evanjeliklere göre ise Îsâ Mesîhʼin inişinden önce, kutsal metindeki kehânetlerde ifade edildiği üzere, atların gemlerine kadar oluk oluk kan akacaktır. (Bkz. Vahiy Kitabı, 14/20)

Fakat onlar bu büyük hâdiseyi yaşamayacaklarını; zira kendilerinin bu esnâda ölümsüzlük elbiselerine bürünmüş olarak ilâhî âleme yükseleceklerini ve buradan, aşağıda olup bitenleri izleyeceklerini iddia etmektedirler. Buna göre onlar, yeryüzünde yaşanacak olan kargaşa ve şiddetten etkilenmeyecek olan seçilmiş kimselerdir.[5]

Son 40-50 yıldır İslâm coğrafyasında ve özellikle Ortadoğuʼda yaşananları düşününce, bu grupların dünya siyasetinde ne kadar da belirleyici oldukları, daha iyi anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan hristiyanlar, Cennet ve Cehennem’in varlığına inanırlar. Hristiyanlığa göre âdil olan Tanrı her iyiliği mükâfatlandırır, hiçbir kötülüğü de cezâsız bırakmaz. Tanrı, yapılan iyilik ve kötülüğün karşılığının bir kısmını bu dünyada, bir kısmını da âhirette verebilir.

Hristiyanlığa göre; bir insan ölünce rûhu bedeninden ayrılır. Her insan dünyadaki iyi ve kötü durumlarına göre değerlendirilir. Ölümden sonra ruh, ne sevap ne de günah kazanabilir.

Hristiyan kiliseleri arasında, âhiretin unsurlarına dair birbirinden farklı inanışlar bulunmaktadır. Meselâ;

Katolik kilisesi Cehennemʼi kesinlikle ebedî kabul ederken, Ortodoks kilisesi ebedî Cehennem inancına pek sıcak bakmaz. Protestanlar ise ebedî Cehennem inancını tamamen reddederler.

Yine Katolik hristiyanlara göre Âraf vardır ve mühim bir inanç umdesidir. Âraf, ebedî Cehennemliklerin yerinden farklı bir yer olup, geçici arınma bölgesidir. Ortodoks kilisesinde ise Âraf inancı yoktur. Zira bu inanç, tanrı Îsâ’nın kurtarıcılık misyonuna ters düşer. Protestanlar da Ortodokslar gibi Âraf inancını reddederler.

Hristiyanlara göre Îsâ Mesîh’in tanrılığını kabul etmeyen kişiler, ebedî günahı boyunlarında taşıdıkları için, onların kurtuluşu söz konusu olmayacaktır.

Kurʼân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, ehl-i kitâbın âhiretle ilgili birtakım iddiâlarına şöyle cevap veriyor:

(Ehl-i kitap:) «Yahudîler ve hristiyanlar hâriç hiç kimse Cennetʼe giremeyecek!» dediler. Bu, onların kuruntusudur. (Ey Rasûlüm!) Sen onlara de ki: «–Eğer sâhiden doğru söylüyorsanız, delîlinizi getirin!»” (el-Bakara, 111)

“De ki: Ey yahudîler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allâhʼın dostları olduğunuzu iddiâ ediyorsanız, bunda da samimî iseniz, haydi ölümü temennî edin (bakalım)!

Ama onlar, önceden yaptıklarından dolayı, ölümü aslâ temennî etmezler. Allah, zâlimleri çok iyi bilir.” (el-Cumʼa, 6-7)

Dipnotlar:

[1] Tirmizî, Kıyâmet, 26.

[2] Bkz. Ömer Nasûhi Bilmen, Tefsîr, VI, 2943.

[3] Bkz. el-Hac, 1-2; el-Meâric, 8-14; el-Kıyâme, 6-12; et-Tekvîr, 1-13; el-İnfitâr, 1-5. Kıyâmetin meydana gelmesindeki azametle ilgili ayrıca bkz. İbrâhîm, 48; Tâhâ, 105-107; el-Kamer, 7-8; el-Hâkka, 14-16; el-Müzzemmil, 14; el-Mürselât, 8-11; Abese, 34-42; el-İnşikāk, 1-5; el-Kāria, 1-5.

[4] Bkz. el-Aʻlâ, 9-19.

[5] Bkz. Yaşayan Dünya Dinleri, sf. 161.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Din İslâm ve Muharref Dinler | 2024, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

YAHUDİLİK, HRİSTİYANLIK VE İSLAMİYET’İN AHİRETE İMAN HUSUSUNDAKİ FARKLILIKLARI NELERDİR?

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’in Ahirete İman Hususundaki Farklılıkları Nelerdir?

AHİRETE İMAN ETMENİN İNSAN HAYATI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ NELERDİR?

Ahirete İman Etmenin İnsan Hayatı Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

AHİRETE İMAN İLE İLGİLİ HADİSLER

Ahirete İman ile İlgili Hadisler

AHİRETE İMAN İLE İLGİLİ AYETLER

Ahirete İman ile İlgili Ayetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.