Hak Dostları Nasıl Yaşarlar?
Allah dostları nasıl yaşarlar? Allah dostlarının örnek olacak yaşayışları...
Kalb tasfiye edile edile, beşerî ve tasavvufî temrinlere ilâve olan Allâh’ın lutf u keremiyle, yolun nihâyetinde öyle bir hâle gelir ki, sâhibini sûreten insan bırakmakla berâber, sîreten âdeta melekiyet derecesine yükseltir. Bu durumda olanlardan bâzıları, fezâdaki sonsuz yıldızlardan herhangi biri gibi, kendi âlemlerinde ve dışa karşı tam bir mahfiyet (gizlilik) içinde yaşarlar. Böyleleri bilinemez.
Bir hadîs-i kudsî olduğu rivâyet edilen:
“Velîlerim kubbelerim altındadır; onları Ben’den başkası bilemez.” (Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-Üns, s. 45) şeklindeki beyan da bu zümre hakkındadır.
Hak dostlarının bâzıları ise uhdelerine tevdî olunan irşâd vazîfeleri sebebiyle -belli ölçüde- bilinirler ve kendi zamanlarından geleceğe doğru bir hidâyet meş’alesi olarak, beşerî hayatta hizmetlerini devâm ettirmek üzere bekâ sırrından nasip alırlar. Hâdiselerin perde arkasında bulunan sır, hikmet ve murâd-ı ilâhîyi kavrarlar. Bundan dolayı hikmete vukûfiyetin huzûr ve sükûnu içinde yaşarlar. Onlar telâş ve endîşe gibi birçok beşerî zaaftan korunmuşlardır.
“YARATILANI HOŞ GÖR YARATAN'DAN ÖTÜRÜ”
Onlar için artık “abes” yoktur. “Yaratılmışı hoş gör Yaratan’dan ötürü.” ölçüsüyle başlayan mânevî terakkîde, hikmete îtibâr ile âlemin kâffesini ibret, muhabbet ve hayret hisleriyle dolu olarak seyre başlarlar.
İşte bütün bu güzel ve ulvî hâlleri ve sıfatları kendisinde ömür boyu seyrettiğimiz Mûsâ Efendi’nin davranışlarındaki nezâket ve zarâfet mükemmelliğinin bir tezâhürü de, günlük hayâtın akışı içinde, Rabbimizin her mahlûkuna merhamet ve muhabbetle nazar etmesiydi. O derecede ki, civârında barınan kedileri ve hattâ bahçesi üzerinden uçan güvercinleri, ikram ve ihsânıyla, bu engin merhametinden nasiplendirirdi.
Biz de “tahdîs-i nîmet” kabîlinden zikredelim ki, üzerimizdeki fikrî ve fiilî nîmetin gerçek müessirlerinden olan o Hak dostunun, hayâtına hâkim bir davranış üslûbu mâhiyetindeki “îmândan ihsâna” mefhûmunu, son eserimiz olan “Tasavvuf”un serlevhasına yerleştirerek, onu “Îmândan İhsâna Tasavvuf” olarak adlandırmış bulunmaktayız.
Bu vesîleyle, o Allâh dostunu, bütün sevenleri ve talebeleri adına, burada en derin hürmet, muhabbet, kalbî duâ ve minnettarlığımızla yâd etmek ihtiyacını hissediyoruz.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları
YORUMLAR