Hak Dostlarında Nezâket
Hak dostlarında nezaket ne ifade eder? Nezaket ile ilgili kıssa.
Mûsâ Efendi -kuddise sirruh- anlatır:
“Bir hac mevsiminde idi. Muhterem Üstâd Sâmî Efendi Hazretleri ve evlâtları Mekke-i Mükerreme’de Beytullâh Mescidine yakın, Türkistanlı Abdüssettâr Efendi’nin, Ciyâd semtindeki evinde idik. Efendi Hazretleri’nin odası, sokağa karşı, refikleri olan bizlerin ise içe doğru idi.
Bir öğle vakti, bulunduğumuz odanın kapısına teşrîf ettiler ve:
«–Dışarıda birisinin gâlibâ yemeğe ihtiyacı var!» buyurdular.
Fakir, hemen verilecek yemekleri hazırlayıp kapıya çıktığımda kimseyi göremedim. Beklemeyip gittiğini tahmin ederek geri döndüm. Sekiz on dakika geçmişti ki, Efendi Hazretleri tekrar kapıda göründüler:
«–O muhtaç tekrar geldi; içeriye bakıyor!» buyurdular.
Tekrar yemekleri alıp kapının önüne çıktığımda, dilini dışarıya çıkarıp içeriye bakan hayvancağızı, yâni acıkmış köpeği gördüm. Hemen yemekleri olduğu gibi önüne boşalttım. Çok acıkmış olacaktı ki, hepsini yeyiverdi.”
KISSADAN HİSSE:
İşte büyüklerin nezâket ve tevâzuu böyle olur. Sâmi Efendi Hazretleri, köpeği cins ismiyle çağırmamış, «kişi» tâbirini kullanmıştı. Hattâ çok zaman hayvanlara bile “mahluk/yaratık” yerine, “Allâh’ın kulu” tabirini kullanırlardı.
Çünkü yaratandan ötürü yaratılanlara gösterilen ahlâk güzelliği, hakîkatte Yaratan’a arz edilmiş, O’na candan bağlı bir gönül, yâni kalb-i selîm güzelliğidir.
Kalb-i selîme erişen ise, dostluğun bitmez tükenmez kaynağına erişmiştir. Artık o, ilâhî bir lezzet hâlindedir. Çünkü selîm kalbler, Hakk’ın tecellî ettiği mekânlardır. Öyle kalbler, cömertliğin ve merhametin şâheseridir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları