Hakikat Yolcusuna Kılavuz

Bir ebediyet yolcusu olan mü’minin, bu fânî âlemde iptilâ ve musîbetleri sabırla, unutkanlığı zikirle, nankörlüğü şükürle, isyânı tâatle, cimriliği cömertlikle, hodgâmlığı diğergâmlıkla, şüpheyi yakînle, riyâyı ihlâs ve tevâzû ile, isyânı tevbe ile, gafleti tefekkür ile bertaraf etmesi zarûrîdir.

Bir sahâbî, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e geldi ve:

“−Yâ Rasûlallâh! Bana öğüt ver, ancak kısa ve öz olsun!” dedi.

Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Namazını, (hayâta) vedâ eden bir kimsenin namazı gibi kıl! Özür dilemen gereken bir sözü söyleme! İnsanların elindekilerden ümidini kes!” buyurdular. (İbn-i Mâce, Zühd, 15; Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 412)

Bu bakımdan ölüme hazırlanma gayreti içinde bulunan bir mü’min olarak, ibâdet hayâtımızı olduğu gibi, muâmelâtımızı ve beşerî davranışlarımızı da sünnet-i seniyyeden feyz alarak güzelleştirmek mecbûriyetindeyiz. Elinden dilinden ümmetin istifâde ettiği bir kul olmalı, kendimiz için istediğimiz bir şeyi mü’min kardeşimiz için de isteyebilme diğergâmlığına kavuşabilmeliyiz. Netîcede ise, Allâh ve Rasûlü’ne duyduğumuz muhabbet, gönlümüzden bütün mahlûkâtı kuşatacak derecede taşarak, onlara Hakk’ın nazarı ile bakabilmemize medâr olmalıdır.

Son nefese hazırlıkta mühim bir diğer husus da ihsân duygusunu kalbde sâbitleyebilmektir. Yâni Cenâb-ı Hak ile her an kalbî beraberliği sağlamak ve kendini dâimâ ilâhî müşâhede altında hissetmektir. Kulun en büyük saâdeti, Rabbi

ile berâber olabilmesidir. Lâkin nefsine mağlup ve kalbe bağlı olmayan akıl, bunu idrakten âcizdir. Yâni en büyük saâdetten gâfildir.

Yine bir mü’min, mütevekkil ve sabırlı olmalıdır. Hayâtın fırtınaları karşısında îtidâl ve muvâzenesini kaybetmemelidir. Peygamber Efendimiz - sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in başından geçen ağır imtihanları düşünmeli, yedi evlâdından altısını hayâtında iken kaybetmesine rağmen hâlet-i rûhiyesinde en ufak bir sarsılma olmaksızın sergilediği o güzel “rızâ” hâlini hatırlamalı, amcası Hamza -radıyallâhu anh- ve çok sevdiği Mus’ab -radıyallâhu anh- şehid edildiğindeki sabır ve metânetini unutmamalıdır.

Bir hakîkat yolcusunun da bu fânî âlemde iptilâ ve musîbetleri sabırla, unutkanlığı zikirle, nankörlüğü şükürle, isyânı tâatle, cimriliği cömertlikle, hodgâmlığı diğergâmlıkla, şüpheyi yakînle, riyâyı ihlâs ve tevâzû ile, isyânı tevbe ile, gafleti zikir ve tefekkür ile bertaraf edip kalbî bir kıvâma ulaşması zarûrîdir.

Osman Nuri Topbaş, Gönül Bahçesinden Son Nefes,  Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.