Hakiki Mürid Nasıl Olmalı?

Hace Musa Topbaş Efendi’nin her ay Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan Altınoluk Sohbetleri’nden "Mürid nasıl olmalı?" başlıklı yazıyı istifadelerinize sunuyoruz.

Mürid, sâdık olan tâlip demektir. Allah teâlânın sevgisi ile ve O’nun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktadır. Bilmediği anlayamadığı bir aşk ile şaşkın hâldedir, uykusu kaçar, göz yaşları dinmez, geçmişteki günahlarını hatırlayarak başını kaldıramaz.

MÜRİD NASIL OLMALI?

Mürid, her işinde Allah’tan korkar, titrer, Allah teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabreder ve affeder. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her nefeste Allah’ını düşünür. Gafletle yaşamaz, kimseyle münâkaşa etmez. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allah’ın evi bilir. Ashab-ı kiramın hepsini -radıyallahü teâlâ anhum ecmain- diyerek iyi bilir. Hepsinin iyi olduğunu söyler.

Mürid zeki ve anlayışlı olmalı. Bazı müridler ilk zamanlarında yukarıdaki güzel sıfatlarla muttasıf oldukları hâlde, zamanla bu güzel hâl ve sıfatlarını kaybediyorlar. Hâlbuki bilakis tedennî değil terakkî etmek lâzımdır. Sebebi ise eski müridlerin hatalı nâhoş hareketlerini görerek, onları daha ilerlemiş zannettiği için aynı hataları yapmağa başlamakta bir sakınca görmüyorlar. Hâlbuki bu ulvî yola gönül veren sâlik, iyi huy, hâl ve ahlâkça tekâmül edemezse mânevî yolda ilerleyemez ve Cenab-ı Hakka vâsıl olamaz.

Herkesin istîdâtları ayrıdır. Kimileri eski olup uzun zamandan beri çalıştıkları hâlde, bu yolun gereğini îfâ edemedikleri, yani lâzım gelen ihlâs, edeb, gayret, sevgi, bağlılık ve itaatı gösteremedikleri için mânen yol alamazlar.

Kimileri ise üç beş aylık yahut üç beş senelik olmalarına rağmen ihlâs, hüsn-i niyet ve tevâzû üzere akıllıca çalıştıklarından çok güzel ve semereli netîceler alırlar.

Yaşlıların hatalı hafif hareketlerini benimsememek şartıyla onlara hörmet göstermek ve saygılı olmak islâmî âdâptandır.

Bazı salikler bütün gayretlerini üstazlarının gözüne girmek, iltifatına nâil olmak hususlarına harcarlar.

Doğrudur. Bu çok güzel bir istektir, fakat bunun da bir adâbı erkânı olduğu muhakkak bilinmelidir.

Mürşidinin gönlüne girmek isteyen, muhakkak Kur’ân-ı Kerîm ahkâmına dikkatli olup, sünnet-i seniyeye ittibâ etmekle mükelleftir.

GERÇEK BİR MÜRİDİN ÖZELLİKLERİ

Muhakkak istikâmet, sevgi ve şefkat yoluna yönelmesi gerekir. Bunlarla muttasıf olan sâlik, herkesi sever, şefkat gösterir bu nedenle kalbindeki paslar silinir.

Herkesle geçimli olur; çünkü şefkatlidir, müte­vâzıdır.

İbâdetlerinde kusur etmez; çünkü Allah’ı sever ve Allah’tan korkar.

Muâmelâtı temizdir; çünkü bilir ki muâmele temizliği imandan gelir.

Haramdan sakınır; çünkü bilir ki haramla kazanılan rızık insan için mânevî zehirdir.

Akranlarını sever ve onların hizmetinde olur; çünkü bilir ki onları sevmek Üstâzını sevmektir, onlara hizmet etmek Üstâza hizmet etmektir, Üstâza hizmet etmek ise Allahı sevmektir.

Ahlâkı güzelleşir hep iyi huylar kendisinde tecellî eder;

Bunlar da evradını büyük bir âgâhlık içinde yapıp, mânevî sohbetlere devamla elde edilir.

Haset, nifak, gıybetçilik, baş olma hırsı, tecessüs, sû-i zan gibi kötü huylar kaybolur.

Ancak böyle sâlikler sevilir ve korunur. Böyleleri mürşidlerinin gönüllerine girer, sevilir ve iltifâtına nâil olurlar.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-1, s. 108-110

İslam ve İhsan

MÜRİDİN ŞEYHİNİ ALLAH İLE KENDİ ARASINDA BİR ARACI GİBİ GÖRMESİ DOĞRU MU?

Müridin Şeyhini Allah ile Kendi Arasında Bir Aracı Gibi Görmesi Doğru mu?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.