Hakim Değil Hizmetçi

Hizmet

Hizmet ehli, bir ırmak gibidir ki, uzun yollar boyunca bin bir canlıya; insana, hayvanâta, ağaca, güle, sünbüle, bülbüle hayat vererek akıp gider. Bu ırmağın varacağı menzil de Cenâb-ı Hakk’ın ebedî vuslat deryâsıdır.

 Bu hakîkate âşinâ olanlar, halka pâdişâh bile olsa kendilerini devamlı olarak bir hâdim, yâni hizmetkâr olarak addetmişlerdir. Koca Osmanlı pâdişâhı Yavuz Sultan Selîm Han’ın, mübârek beldeler, devletine emânet edilip de hutbede kendisi hakkında:

“Hâkimü’l-Haremeyni’ş-Şerîfeyn (Mekke ve Medîne’nin hâkimi)” denilince yaşlı gözlerle imâma itiraz edip: “Bilâkis Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerîfeyn (Mekke ve Medîne’nin hizmetçisi)” diye düzeltmesi de hep ulvî bir hizmet anlayışının ve kulluktaki asıl gâyeyi idrâkin bir tezâhürüdür.

Nitekim Ubeydullâh Ahrar -kuddise sirruh-, eriştiği mertebeyi hizmetin be­reketine atfederek -tahdîs-i nîmet kabîlinden- şöyle buyurmuştur:

“Biz bu yoldaki mesâfeleri, sadece tasavvuf kitaplarını okuyarak değil, okuduklarımızı imkân nispetinde tatbik etmek ve halka hizmetle katettik. Herkesi bir yoldan götürürler, bizi de hizmet yolundan götürdüler.”

Bu ise, sadece bilmenin kâfî olmadığını ve bildiğini mutlaka hizmete dönüştürmek gerektiğini ifâde etmektedir.

 Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Vakıf İnfak Hizmet