Hakk’a mı, Nefse mi Kurban?

Ayşenur Sever'in "Hakk’a mı, Nefse mi Kurban?" başlığıyla kaleme aldığı Şebnem Dergisi makalesini istifadenize sunuyoruz...

İkisi de kumruydu, ama... Biri huzurla Eyüb Sultan Meydanı’ndaki havuzdan suyunu yudumlarken, diğeri Suriye’de deli bir kurşunun hedefi olmuştu!

İkisi de çocuktu, ama... Biri el-bebek gül-bebek büyürken, biri Filistin’de zulme hedefti!

İkisi de kadındı, ama… Biri “evinin sultanı” olup evlâtlarıyla ilgilenirken, biri evliliğin “kölelik” olduğunu düşünerek yalnız yaşlanıyordu.

İkisi de koyundu, ama... Biri harama meze olduğu için ziyan olurken, diğeri Allâh’a kurban olmanın ayrıcalığını yaşıyordu.

İkisi de kurban kesiyordu, ama... Birinin derdi, “Kaç kilo et çıkar?” diye düşünmekten öteye geçemiyordu. Diğeri ise Hâbil misâli kullukta bir adım daha ileri gidiyordu.

Bıçak, Hazret-i İsmail’i tanımış, kesmemişti ve bir koçun yeryüzüne inişiyle başlamıştı kurban ibadeti… Her kurban, kalbimizin Hâbil ve Kâbil’inin karşı karşıya gelişi belki de! Biri can u gönülden ikram ederken, diğeri ise iki kemik parçasını zoraki vererek sevap kazandım sanır. İlginçtir ki; tam bu esnada Yemen açlıktan kırılırken yanı başında her yıl milyonlarca hacının kesilen kurbanları geliyor aklıma!

Kurban Bayramı vesîlesi ile ülke ülke gezen, kurbanları ihtiyaç sahibi ile buluşturan kurumlar ve gönüllülere ne demeli? Evinde oturup ailesiyle bayram geçirmek yerine, yaralı bir gönle derman olabilme, bir yavrunun bayram sevinci olabilme, bir tencere sıcak aş olabilme sevdasına düşen yüreklerinizin hizmeti dâim olsun, inşâallah.

(Kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allâh’a ulaşır. Allâh’a ulaşan, ancak takvânızdır...” (el-Hac, 37) buyuruyor Rabbimiz... Allâh’a ve emirlerine tam bir teslîmiyetle boyun eğme ve mazluma umut olma şuuru, kurban ibadetinin temelini oluşturur. Hadîs-i şerîfte buyruluyor:

“Âdemoğlunun, Kurban Bayramı’nın birinci günü yaptığı işlerin Allâh’a en sevimli olanı, (kurban) kanı akıtmaktır. Kıyâmet günü o kurban, boynuzları, tırnakları ve kıllarıyla gelir. Kurbanın kanı da henüz yere düşmeden Allâh’ın rızâsına nâil olur ve kabul edilir. O hâlde, kurbanlarınızı gönül hoşnutluğu ile kesin!” (Tirmizî, Edâhî, 1/1493)

Hadîs-i şerîfe göre, gönül hoşluğu ve neden yaptığını bilme idrâki şarttır. “Kurban kesmezsem çevrem ne der?”, “Keselim de buzluk dolsun!” gibi dünyevî duygulardan arınmış bir niyet şarttır. İslâm’ın emirlerinden birini daha yerine getirme fırsatı lûtfeden Rabbimiz’e şükrederek, ihtiyaç sahibine ulaşma azmi içinde olarak ve onların gönlünü hoş ederek tamamlamamız gerektiğini unutmamalıdır.

Kurban; hacda arınmış bir mü’minin kestiği kurbanla ibadetini tamamlayışıdır kimi zaman. Gerçek ihtiyaç sahibini bulma çabasıdır bazen de... Ya da iyiliğin güzelliğini bulan biri için diyar diyar gezip yüreklere dokunmaktır. Ve maalesef kimi için de yıllık stok zamanıdır. Hangisi olmak istiyorsa insan, kalbini o yönde eğitme çabası taşır.

Kurban zâhiren, kesilen bir hayvanın ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gibi görünse de, aslında bir terbiye metodudur. Kurban’da İbrahimî bir teslîmiyet vardır. Hacerî bir Rabbe güveniş, İsmailce bir itaat... Kurban kula, her şartta Allâh’a dayanıp güvenmenin nasıl büyük bir kazanç olduğunu öğretir.

Hayat dediğimiz, bir kurban meselesidir aslında… Kimi zaman çok beğendiğiniz kıyafeti almaktan vazgeçip bir ihtiyaç sahibine infak edersiniz. Dünyada kalacak bir çaputtan Allah için vazgeçer, nefsinizi Hakk’a kurban edersiniz.

O sizi çokça kırıp inciten kişiyi Allah için affeder, öfkenizi kurban edersiniz. Tatlı uykunuzu terk edip gecenin sessizliğinde huzura durur, rahatın gafletini kurban edersiniz. Hasedin çirkinliğini İslâm’la terbiye eder, gıptayı öğretirsiniz kalbinize, kararmış duyguları kurban edersiniz. Vardır her nefsin bir kurbanı… İş ki ömür, nefse kurban olmasın!

Yâ Rabbi! Gönüllerimizi râzı olacağın amel-i sâlihleri işleyecek takvâya erdir... Âmîn.

Kaynak: Ayşenur SEVER, Şebnem Dergisi, 2021-Temmuz, Sayı:197

İslam ve İhsan

KURBAN İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Kurban ile İlgili Ayet ve Hadisler

KURBAN NEDİR?

Kurban Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.