Hakk’a Yolculuk Nasıl Olmalı?

Takvâ ile müzeyyen olmuş bir gönülle sefere çıkmak, eşsiz bir ilâhi sanat harikası olan şu kâinât müzesini bediî zevklerle seyretmenin, diğer bir ifâdeyle kâinât kitabını okuya okuya Rabbe doğru vecd ve iştiyak ile yol almanın olmazsa olmaz bir şartıdır.

Hakk’a doğru olan kutsî yolculuklar, hem azık, hem de rehber ve refik (yol arkadaşı) ister. Mevlânâ'nın –kuddise sirruh- ifadesiyle:

“Her kim kılavuzsuz yola giderse, iki günlük yol, yüz yıllık mesafe olur. Seyr u sülukteki yol arkadaşlarının ziyaretini lazım bil, o arkadaş, ister piyâde, ister süvari olsun. Yoldaşların, yani hakikat yolcularının gölgesi kadar, bu hevâ ve hevesi dünyada kıracak hiçbir şey yoktur. Gönül, her yârdan bir gıda ve her ilimden bir safâ bulur. Kalbin Allah’a vuslattan başka gıdası yoktur.”15

Yüce Rabbimiz hazırlanacak azığın en hayırlısını şöyle bildirir:

“Kendinize azık edinin, şüphe yok ki azığın en iyisi takvâ16  azığıdır.” (Bakara Sûresi, 197)

AHİRET AZIĞI

Sultânu’ş-şuarâ Necip Fazıl Kısakürek, hayat yolculuğunda hazırlanması gereken azığa şöyle dikkat çeker:

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir! Mezarda geçer akçe neyse, onu biriktir!

Yol boyunca lüzumlu olacak azığın hazırlanması nasıl gerekliyse, gidilen yere eli boş gitmemek de bir o kadar önemlidir. Mevlânâ –kuddise sirruh- şöyle seslenir:

“Dostların kapısına eli boş gitmek, buğdaysız değirmene gitmek  gibidir.”17

Nihâi yolculuk Mevlâ’ya olacağına göre O Yüce Dost’a ne götürülmelidir? Yüce Rabbimiz İbrahim’in (a.s.) şahsında takdir ettiği hediyeye şöyle işaret eder:

“(İbrahim) Rabbine selîm bir kalp getirdi.” (Saffât Sûresi 84)

AHİRET GÜNÜ FAYDA VERECEK AZIK

Buradan anlıyoruz ki, Rabbimize arı duru mücellâ bir ayna gibi “selîm bir kalp” götürebilmek, O’nu en çok hoşnut eden hediyelerden biridir. Çünkü kıyamet gününde geçer akçe yalnız odur. Mevlânâ bu hediyenin keyfiyeti ve kalitesi hakkında şu tespitlerde bulunur:

“Sen Allâh’ın huzuruna yüz çuval altın götürsen, Cenâb-ı Hak buyurur ki: Ey getirdiği yükler altında iki büklüm olan kişi! Bana gönül getir, gönül...

Ben sana bakmam, gönle bakarım. Ey can! Armağan olarak bana gönül getir.”

Sen; “Bende de gönül var” diyorsun, diyorsun ama; gönül arşın üzerinde olur, halbuki sen, aşağılardasın, aşağılıklarda bulunmadasın.

Kara balçıkta da su bulunduğunu herkes bilir. Fakat o su ile abdest alınmaz ki.

Balçığın içinde su vardır; vardır ama, o balçığa yenilmiş, balçıkta kaybolmuştur. Sen de gönlüne; “Bu da gönüldür” diyemezsin. Çünkü senin gönlün, kirli emellere, şehvete, hiddete, mevki hırsına, dünya isteklerine mağlup olmuş, onlar arasında kaybolup gitmiştir.

Sonunda solmuş, canı pörsümüş, çürümüş bir gönül bulur da, onu teneşir tahtasına yatırıp Hakk’a doğru götürürsün.

“Padişahım!” dersin, “Sana gönül getirdim, Sebzvar şehrinde bundan daha iyi gönül olamaz.”

Cenâb-ı Hak da sana buyurur ki: “Ey küstah! Burası mezarlık mıdır ki, ölü bir gönül getiriyorsun? Yürü git, padişah huylu bir gönül getir. Öyle bir gönül getir ki, ‘varlık pazarı’ onun yüzünden emana kavuşsun. İçinde gönül nûru bulunmayan gönül, gönül değildir. Can olmadıktan sonra beden topraktan başka bir şey değildir. İçinde can nûru olmayan kandile, kandil deme; o, içine kirli pis bir su konmuş şişeden ibarettir.”18

Kendi gönlümüzle birlikte kırılmış, mahzun olmuş gönülleri yapıp, onları imar edilmiş gönüller olarak Hakk’a sunmak da kabul edilebilecek en güzel hediyelerdendir. Bu bakımdan şairin ifadesiyle:

Nereye gidersen git heybene gönül doldur

Bir kovan parçalama bir parmak acı bala

Yontuldukça yer kapla ve her zaman güzel kal

Temiz kal, fazlanı at, eksiğini tamamla

Azıksız çıkma yola..

Takvâ ile müzeyyen olmuş bir gönülle sefere çıkmak, eşsiz bir ilâhi sanat harikası olan şu kâinât müzesini bediî zevklerle seyretmenin, diğer bir ifâdeyle kâinât kitabını okuya okuya Rabbe doğru vecd ve iştiyak ile yol almanın olmazsa olmaz bir şartıdır.


15) Tahiru’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî,, V, s. 1387, beyit: 2957; VII, s. 674, beyit:6098; IX, sh. 106, 154, beyit: 8131, 8311

16) “Takvâ”, Allah’a karşı mesuliyet duygusu içinde, ilâhi emir ve yasakları titizlikle uygulamak suretiyle kişinin kendini ve özellikle kalbini koruması ve böylece ilahi azaptan korunmasıdır.

17) Tahiru’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, V, s. 1468, beyit: 3168; Şefik Can, Mesnevî Tercümesi, V, s. 81-82

18) Tahiru’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, XIV, s. 247-251, beyit: 17052-17062

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Göklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları

KALB-İ SELİM NE DEMEK? KALB-İ SELİM NASIL ELDE EDİLİR?

https://www.islamveihsan.com/kalb-i-selim-ne-demek-kalb-i-selim-nasil-elde-edilir.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.