Hakkıyla Tutulan Orucun Kazandırdığı Faziletler

Hakkıyla tutulan bir orucun bir mümine kazandırdığı faziletler nelerdir? Hz. Ali (r.a) hangi iki nimet için “İki nimet var ki beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum." buyuruyor?

Zâhir ve bâtını ile tutulan bir oruç ile;

  • Kul, acziyetini idrâk eder. Allâh’ın lutfu olan bir bardak suya, bir lokma ekmeğe muhtaçlığını idrâk eder. Nimetlere şükrünü artırır.
  • Bu yarım günlük mahrumiyetin bir faydası da, merhamet ve duygu beraberliğini artırmasıdır.

Orucu Hakkıyla Tutan Bir Mü’min

Orucu hakkıyla tutan bir mü’min; bu açlığı, sadece oruçtan dolayı değil, fakirlikten, savaş ve benzeri zarûretlerden ötürü hep yaşayan mazlum ve mahrum kardeşlerinin hâlini idrâk eder. Bunun neticesinde de, infâkını ve îsârını artırır.

Bir misal:

Mısır’da şiddetli kıtlığın hüküm sürdüğü günlerdi. Yûsuf -aleyhisselâm- da aç dururdu. Kendisine;

“–Siz, devletin hazinelerine hükmeden bir idarecisiniz. Niçin kendinizi aç bırakıyorsunuz?” diye sorduklarında o aziz peygamber şu ibretli cevabı verirdi:

“–Karnım tok olursa açların hâlini anlayamam diye korkuyorum!..”

Müslüman bugün de târumâr edilen Gazze’yi ve Halep’i düşünür. Açlıkla pençeleşen Sudan’daki, Myanmar’daki kardeşlerini tefekkür eder. Kifâyet ölçülerinde yaşayıp, arta kalanı infâk eder.

"İki Nimet Var Ki Beni Hangisinin Daha Çok Sevindirdiğini Bilemiyorum"

Bu infâkın nasıl bir hassâsiyetle edâ edilmesi gerektiğini Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şöyle ifade buyurur:

“İki nimet var ki beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum.

  • Birincisi; bir kimsenin, ihtiyacını karşılayacağımı ümit ederek bana gelmesi ve bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir. (Benim ona yardım edeceğim husûsunda hüsn-i zanda bulunmasına sevinirim.)
  • İkincisi de; Allah Teâlâ’nın, o kimsenin arzusunu benim vasıtamla yerine getirmesi yahut kolaylaştırmasıdır.

Bir müslümanın sıkıntısını gidermeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim.” (Ali el-Müttakî, VI, 598/17049)

Demek ki;

İnfâk ederken, zekât ve sadaka verirken, bir müslüman kardeşimize yardım ederken, sevinerek vermek lâzımdır.

Teşekkür ve övgü bekleyerek, abus bir çehreyle vermek; sadakadan hâsıl olacak sevâbı kaybettirir.

Çünkü teşekkür beklemek bir yana;

Ebu’l-Leys Semerkandî Hazretleri’nin şu mühim beyânına göre;

“Veren, alana teşekkür edâsı içinde olmalıdır.

Çünkü;

  • Alanın nasîbi, dünyevî ihtiyacın giderilmesidir.
  • Verenin nasîbi ise uhrevî ve sonsuz lütuflar ile Cenâb-ı Hakk’ın rızâsıdır.

Böyle olunca; veren, alandan daha kârlı durumdadır. Onun için de muhatabına teşekkür etmelidir.”

 “…Sadakaları Allah alır!..” (et-Tevbe, 104) âyet-i kerîmesini unutmadan, nezâket içerisinde vermek lâzımdır.

Muhterem pederim Musa Efendi, infâk edebine büyük hassâsiyet ve titizlik gösterirdi.

Bir ihtiyaç sahibine nakdî yardımda bulunacağında; onu önce güzel bir zarfa koyar, üzerine de inci tanelerini andıran zarif el yazısıyla özene özene;

“İkrâmımızı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.” yazardı.

  • Riyânın / gösterişin,
  • Yardım edilen kişinin başına kakma ve
  • İncitici sözlerle eziyet etme gibi davranışların, infâkın üzerine iptal damgası vuracağını asla unutmamalıyız.

Âyet-i kerîmede buyurulmuştur:

“Ey îmân edenler! Başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız infak ve sadakalarınızı boşa çıkarmayın!..” (el-Bakara, 264)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2025 Ay: Mart, Sayı: 241

İslam ve İhsan

ORUÇ MİDEYİ DEĞİL, NEFSİ AÇ BIRAKMAKTIR

Oruç Mideyi Değil, Nefsi Aç Bırakmaktır

ORUÇ: NEFSE KARŞI DEVRİM

Oruç: Nefse Karşı Devrim

RAMAZAN’IN KIYMETİ VE BEREKETİNDEN İSTİFADE YOLLARI

Ramazan’ın Kıymeti ve Bereketinden İstifade Yolları

ORUCUN MADDİ VE MANEVİ FAYDALARI

Orucun Maddi ve Manevi Faydaları

ORUCUN ZÂHİRİ VE BÂTINI NEDİR?

Orucun Zâhiri ve Bâtını Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.