“Haklarında Yeminle Söz Söyleyebileceğim Üç Haslet Vardır” Hadisi

HADİSLER

Peygamberimiz (s.a.v) “Haklarında yeminle söz söyleyebileceğim üç haslet vardır..." buyururken hangi hasletleri vurguluyor? Hadisi şerifi nasıl anlamalı ve amel etmeliyiz? Hadisten çıkarmamız gereken dersler nelerdir?

Ebû Kebşe Amr İbni Sa’d el-Enmârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre o, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlemiştir:

“Haklarında yeminle söz söyleyebileceğim üç haslet vardır; iyi belleyiniz!

Sadaka vermekle kulun malı eksilmez.

Uğradığı haksızlığa sabredenin  Allah şerefini arttırır.

Dilenme kapısını açan kimseye Allah,  fakirlik kapısını açar. (Veya buna benzer bir cümle söyledi).

Yine size bir söz daha söyleyeceğim, onu da iyi belleyiniz” dedi ve şöyle buyurdu:

Dünyada dört kısım insan vardır:

(Birincisi) Allah’ın kendisine mal ve ilim verdiği kimsedir. Bu kişi Allah’a karşı saygılı davranır, hısımlarını görüp gözetir, o maldaki Allah’ın hakkını yerine getirir. Bu, en üst derecedir.

(İkincisi), Allah’ın kendisine ilim verip mal vermediği iyi niyetli kimsedir. O, iyi niyetle, “Eğer malım olsaydı ben de falan adam gibi davranırdım” der. Bu, iyi niyetinin karşılığını görür.  İkisinin sevabı eşittir.

(Üçüncüsü), Allah’ın mal verip ilim vermediği kimsedir. O bilgisizliği yüzünden  malını gelişi güzel harcar, Allah’a karşı sorumlu davranmaz, hısımlarını görüp gözetmez, o malda Allah’ın hakkı olduğunu idrak etmez. Böylesi kişi, en kötü durumdadır.

(Dördüncüsü), Allah’ın ne mal ne de ilim verdiği kimsedir. Bu kişi der ki, “Eğer malım olsaydı, ben de  falan gibi  yer-içerdim”. Bu da niyetinin karşılığını görür. Binaenaleyh bu iki kişinin vebâli eşittir.”

Tirmizî, Zühd 17

  • Ebû Kebşe el-Enmârî Kimdir?

Künyesiyle meşhur olan ve ismi kaynaklarda Amr veya Ömer olarak iki ayrı şekilde verilen Ebû Kebşe, Enmâr kabilesine mensup bir sahâbîdir. Şamlılardan sayılır. Hz. Peygamber’den ve Hz. Ebû Bekir’den rivayetleri vardır. Kendisinden de oğulları Abdullah ve Muhammed hadis rivayet etmiştir. Tirmizî ve İbni Mâce onun hadislerini kitaplarına almışlardır.

Allah ondan razı olsun.

  • Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

 Bu hadiste, mecbur olmadığı halde sırf mal biriktirmek maksadıyla  dilenciliğe kalkışan kimseyi Allah Teâlâ’nın fakirlikle cezâlandıracağı bildirilmektedir. Hadisimizde sadaka ve dilencilikten bahsedildiğine göre, ikinci cümledeki  “haksızlık” da her halde ekonomik açıdan bir haksızlık olmalıdır. Nitekim hadisin bundan sonraki kısmında da ağırlıklı olarak mal ve mal sarfından bahsedilmektedir.

Uğradığı haksızlığa sabır ve tahammül göstermek,  haksızlığa râzı olmak anlamına gelmez. Bu, “Sen kötülüğü en güzel bir şekilde  önle!” [bk. Fussılet sûresi (41), 34] âyetindeki tavsiyenin uygulaması demektir. Sonucu da  yine aynı âyette haber verildiği gibi, “candan dostluk”ların oluşmasıdır.

Hadisimizin ikinci kısmında açıkca görüldüğü gibi  ilim de mal gibi insanlara lutfedilmiş bir tür rızıktır. Hatta mal nimetinin nasıl kullanılması gerektiğini bilmeye ve dünyayı değerlendirmeye yarayan çok daha kapsamlı ve insanı kemâle ulaştırıcı bir rızıktır. Hatta bu sebeple bir hadîs-i şerîfte, “Ortaya konulmayan, istifadeye sunulmayan ilmin, kendisinden infakta bulunulmayan bir hazine gibi olduğu” (bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 499] bildirilmiştir. Öte yandan fakir bile olsalar âlimler,Kendilerini rızıklandırdığımız nimetlerden infak ederler” [Bakara sûresi (2), 3] âyetinin anlam sınırları içindedirler.

Ayrıca hadisimizde, iyi ve kötü niyetin kişiye, sanki iyiliği ve kötülüğü bizzat işlemiş gibi sevap ve günah kazandıracağı  çok çarpıcı bir biçimde ortaya konulmuştur. Birinin iyilik yaparak kazandığı sevabı, bir  başkasının sırf iyi ve samimi niyetinden dolayı alması çok güzeldir. Ancak birinin işlediği hatalar sebebiyle kazandığı günahı,  bir başkasının sırf ona özendiği ve onun gibi olmak istediği için  üstlenmesi, “durduk yerde günaha girmek” demektir.  Bu durum, yani birinin işleyerek hakettiği vebâli ötekinin işlemediği halde sırf niyeti sebebiyle haketmesi, “Allah Teâlâ, işlemedikleri sürece gönüllerinden geçen kötülüklerden dolayı ümmetimi sorumlu tutmaz” (Bk. Buhârî, İtk 6; Talak 11; Eymãn 15; Müslim, İman 201-202) hadisine ilk bakışta muhalif gibi geliyorsa da öyle değildir. Çünkü hadisimizde “Malım olsaydı ben de onun gibi keyfimce  harcardım” diye  niyetini,  sadece içinden geçirmekle kalmadığına, diliyle  açıklamış olduğuna dikkat çekilmektedir. Böyle olunca  artık o bir anlamda fiil haline dönüşmüş gibidir. Öte yandan işi inceden inceye araştıran âlimler, “İnsanın içinden geçenler dolayısıyla sorumlu tutulmaması, o şeylerin yerleşik bir niyet ve karar haline gelmemesine bağlıdır. Bir azm ve değişmez karar haline gelmişse, kişi onu  henüz işlememiş ve diliyle söylememiş bile olsa, günah olarak kaydedilir” demektedirler (bk. 12. hadis). Hiç kuşkusuz bu yorum, her iki hadisin birbiriyle çelişik olmadığını, farklı durumlara yönelik olduklarını açıkca ortaya koymakta ve  doğru olarak anlaşılmalarını sağlamaktadır.

  • Hadisten Öğrendiklerimiz Nelerdir?
  1. Sadaka malı eksiltmez.
  2. Uğradığı haksızlığı sabır ve tahammülle karşılayanın izzeti artar.
  3. İhtiyacı yokken dilenciliğe yeltenen, fakirlikle cezalandırılır.
  4. İlim, maldan üstündür. Çünkü malın nasıl kullanılması gerektiği, neleri nasıl yapmanın doğru olduğu ilimle bilinir.
  5. Kişi niyetiyle hem sevab hem de günah kazanabilir. İyi şeylere niyet etmek ve iyi niyetli olmak müslümana iyilik kapılarını açar.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları