Halifeliğin Kaldırılması

Halifelik nasıl ortaya çıkmıştır? Halifelik nasıl Osmanlı’ya geçti? Halifelik ne zaman ve neden kaldırıldı? Halifelik neden kaldırıldı? 

İslâm dünyasının büyük fedakârlıklarla verdiği destekle kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasının ardından 3 Mart 1924’te hilafet ilga edildi ve İslâm dünyası sömürgeciler karşısında başsız kaldı. Başta bugün Siyonist soykırım ile karşı karşıya bulunan Filistin, Suriye ve Mısır olmak üzere işgal altındaki tüm İslâm coğrafyasının hilâfeti mumla arıyor.

Fransızlar, Cezayir’i işgal etti. Yakın zamanda Amerika Irak’ta, Afganistan’da işgaller gerçekleştirdi. Rusya, Orta Asya’da yüzyıllardır işgaller gerçekleştirerek, baskı uyguluyor. Uygur Türkleri, Kızıl Çin’in zulmü altında eziliyor. Bütün bunların sebebi, Müslümanların başsız olmasıdır.

Halifelik ne zaman ve nasıl ortaya çıktı? Makam-ı Mukaddes varlığını nasıl devam ettirdi? Halifeliğin Osmanlı'ya geçişi nasıl oldu? Gelin kısaca bir göz atalım.

4 HALİFE

Dört Büyük Halife (632-661) ya da Hulefa-i Raşidin (Raşid Halifeler) Peygamber (s.a.v.) Efendimizin vefâtının ardından ümmetin başı olarak vazife yapmış halifelerdir.

4 Halife sırasıyla; Hz. Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali (r.a.)’dir.

Emeviler döneminde (661-750) halifeliğin babadan-oğula geçmesiyle hilâfet, saltanat halini aldı. Bu hal Abbasiler döneminde (750-1258) de devam etti. Abbasi pâyitahtı Bağdat’ın 13. yüzyılda düşmesinden sonra hilâfet, Memluk Sultanlığı (1258-1517) himâyesinde yaşadı.

HALİFELİĞİN OSMANLI’YA GEÇİŞİ

Ridaniye ve Mercidabık zaferlerinin ardından Yavuz Sultan Selim Hân 4 Şubat 1517’de törenle Kahire’ye girdi ve “Yusuf Nebi Tahtı”na oturdu. Mısır'da yer yer devam eden Memluk direnişi kırılarak, bütün toprakları Osmanlı egemenliğine girdi. Memluk Sultanlığı’nın ortadan kalkmasıyla Osmanlı Devleti, Mısır’a hakim oldu ve Halifelik Osmanlılara geçti.

Osmanlıların tüm dünya Müslümanlarının başı olma iddiası ilk kez 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile uluslararası bir ortamda onaylandı. Bunu izleyen 150 sene boyunca Osmanlı toprakları gitgide küçülürken, Osmanlı Halifeliğine yönelik dinî saygı sürekli olarak arttı.

Velhasıl, bugün kullandığımız mânâda siyasî hilafetin Osmanlı’ya geçiş tarihini 1517’den 1774’e getirmemizde yarar var. 1. Selim döneminde hilâfetin sembolik ve dinî bir mânâsı varken, dede-torun Abdülhamitlerin iktidarları arasında onu artık siyasî bir mahiyet kazanmış olarak görürüz.

CİHAD-I MUKADDES İLÂNI

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Sultanı Mehmet Reşat emriyle hazırlatılan Şeyhülislam Hayri Efendi’nin "Bütün Müslümanlara cihadın farz olduğunu ve Halife'ye karşı savaşan ordularda bulunmanın Müslümanı dinden çıkaracağını" bildiren beş fetvası 11 Kasım 1914’te Cihad-ı Ekber Hakkında Beyanname-i Hazret-i Hilafetpenahi” adıyla yayınlandı.

Türkistan’dan Anadolu’ya kilometrelerce yol katedip gelen Uygur Türkleri, bazı cephelerde çarpışan Araplar cihadın kabul gördüğünü gösteriyor. Lâkin çeşitli sebepler yüzünden istenilen seviyede bir etki oluşturmadı.

HALİFELİĞİN KALDIRILMASI

İstiklâl Savaşı’ndan sonra 1924 martında yeni rejimi korumak için yasal düzenlemeler gerçekleşti. Saltanatın kaldırılması ile boşlukta kalan ancak geçen sürede yönetimde iki başlılık görüntüsü vererek halk egemenliğine dayalı sistemin sağlıklı işlemesini güçleştireceği anlaşılan halifelik makamının da kaldırılması, bunun yanında sorunun bütünüyle çözülmesi için Şer‘iyye ve Evkaf Vekâleti’nin lağvedilmesi ve eğitim öğretimin laikleşmesini sağlayabilmek için ilköğretim kurumlarının birleştirilmesi (tevhîd-i tedrîsât) gerekli görüldü.

3 Mart 1924’te “laiklik kanunları” diye anılan üç önemli yasa kabul edilerek yürürlüğe konuldu. Halifeliğin kaldırılmasına ve Osmanoğulları ailesinin vatandaşlıktan çıkarılmasına ilişkin 431 sayılı yasada, “Halife hal‘edilmiştir. Hilâfet, hükümet ve cumhuriyet mâna ve mefhumlarında mündemiç olduğundan hilâfet makamı mülgadır.” hükmüne yer verildi.

İslam ve İhsan

HİLAFET NEDİR? HALİFE KİME DENİR?

Hilafet Nedir? Halife Kime Denir?

HİLAFETİ OSMANLI’YA GETİREN PADİŞAH

Hilafeti Osmanlı’ya Getiren Padişah

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.