Halık'ın Nazarıyla Mahlukata Bakış
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri'nin Halık'ın nazarıyla mahlukata bakış açısını anlattığı misalleri...
Bir hac mevsiminde Sâmi Efendi Hazretleri ve mânevî evlâtları Mekke-i Mükerreme’de, Türkistanlı Abdüssettar Efendi’nin Ciyad semtindeki evinde kalıyorlardı. Efendi Hazretleri’nin odası sokağa karşı, refiklerininki ise içe doğru idi. Bir öğle vakti, arkadaşlarının bulunduğu odanın kapısına teşrif ederek:
“–Dışarıda bir kişinin gâlibâ yemeğe ihtiyacı var!” buyurdu.
Hizmetinde bulunan mânevî evlâtlarından biri, hemen verilecek yemekleri hazırlayıp kapıya çıktığında, ortalıkta kimseyi göremedi. Beklemeyip gittiğini tahmin ederek geri döndü. Sekiz on dakika geçmişti ki Hazret yeniden kapıda göründü:
“–Tekrar geldi, içeriye bakıyor.” buyurdu. Yine hizmetinde bulunan evlâtlarından biri, tekrar yemekleri alıp kapının önüne çıktığında, dilini sarkıtmış içeriye bakan hayvancağızı, yani acıkmış olan köpeği gördü. Hemen yemekleri olduğu gibi önüne boşalttı. Hayvancağız çok acıkmıştı ki hepsini yiyiverdi.
İşte o büyük Hak dostunun nezâket ve tevâzuu böyleydi. Köpeği cins ismiyle çağırmamış, “kişi” tâbirini kullanmıştı.[1]
BAKIŞ AÇISI
Onun, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakış tarzını ifâde eden şu misâli de çok ibretlidir:
Merhum pederim Mûsâ Efendi Hazretleri’nin anlattığına göre Sâmi Efendi Hazretleri’nin Medîne-i Münevvere’de yerleştiği odada bir yılan olduğunu görmüşlerdi. İhvan endişe içinde onu evden çıkarma derdine düştüler. Sâmi Efendi Hazretleri ise hiçbir telâş emâresi göstermeden:
“–Onu kendi hâline bırakın!” buyurdu.
Daha sonra bu hayvanın kendi kendine ortadan kaybolduğunu gördüler.[2]
MERHAMET KAPISI
Torunu Mahmud Kirazoğlu Beyefendi’nin nakline göre, bir gün Üstad Hazretleri’nin bahçesine ayağı kırık bir köpek gelmişti. Sâmi Efendi Hazretleri derhâl onu tedâvi ettirdi. Hayvan iki buçuk ay kadar sonra bir gün yine havlamaya başladı. Pencereden baktıklarında, yanında başka bir ayağı sakat köpeğin olduğunu gördüler. Anlaşılan, hayvancağız, ayağı kırılan arkadaşını da bu merhamet kapısına getirmişti.
Bu köpek, Efendi Hazretleri’ne iyice bağlandı, ondan hiç ayrılmaz oldu. Üstad Hazretleri, sabah 7:32 treniyle gider, akşam 16:22 treniyle dönerdi. Bu hayvancağız ölünceye kadar senelerce Sâmi Efendi Hazretleri’ni sabah trene kadar uğurlar, sonra eve dönerdi. Akşam, tren saati geldiğinde ise yine tam vaktinde istasyona gider, üstelik bu sefer yolun karşı tarafına geçer, Üstad Hazretleri’ni karşılar ve birlikte devlethâneye gelirlerdi.
[1] Bkz. Sâdık Dânâ, Sultânü’l-Ârifîn, sf. 35-36.
[2] Bkz. Sâdık Dânâ, Sultânü’l-Ârifîn, sf. 35.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları