Halkın Arasına Karışmak Hakkında Hadis-i Şerifler

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur: “İnsanların Hakk’a en yakın olanı; halkın cefâlarına katlanan, onların ihtiyaçlarını merhametle yüklenen ve ahlâkı en güzel olandır.”[1]

Müʼmin, kendi kurtuluşunun, başkalarının da kurtuluşuna hizmet etmekten geçtiğini hiçbir zaman unutmamalıdır. Yani müslüman, bencil olmamalı, bilâkis diğergâm bir rûha sahip olmalıdır. Yüksek bir mesʼûliyet duygusuyla, din kardeşlerini, hattâ imkânı nisbetinde bütün mahlûkâtı kendisine zimmetli bilmelidir.

Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe Cennetʼe giremezsiniz.” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Rasûlâllah! Hepimiz merhametliyiz.” deyince, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..” buyurdular. (Hâkim, IV, 185/7310)

Rabbimiz; müslümanların birlik ve beraberliğini, hayırda yarışıp yardımlaşmalarını, velhâsıl ictimâîleşmelerini arzu eder. Müʼmin, bu şuurdan uzak bir şekilde yaşanan ferdî bir müslümanlığın, kendisini kurtarmaya kâfî gelmeyeceğini aklından çıkarmamalıdır. İnsanlarla ülfetin doğuracağı birtakım külfet ve zahmetleri de Cenâb-ı Hakkʼın rahmet, mağfiret ve lûtuflarına bir vesîle ittihâz etmelidir. Bütün bunları sabır ve rızâ ile karşılamalı, hattâ kendisi için bir nîmet bilmeli, böylece zahmetleri rahmete inkılâb ettirmelidir.

HALKIN EZÂ VE CEFÂLARINA ALLAH İÇİN KATLANMAK

İmâm Gazâlî Hazretleri, halkın ezâ ve cefâlarına Allah için katlanmanın fazîletine dâir, şu hikmetli kıssayı nakleder:

“Hakîmin biri, hikmete dâir 360 eser yazmış ve bu sâyede Allâh’a yaklaştığını zannetmişti. Allah Teâlâ, zamanın peygamberine şöyle vahyetti:

«–Falana söyle, yeryüzünü nifâk ile doldurdu. Ben onun nifâkından bir şey kabul etmem!»

Bunu duyan adamcağız, tek başına bir mağaraya çekilerek ibadet etmeye başladı ve;

«–Herhâlde şimdi Rabbimin rızâsına eriştim.» diye düşündü.

Yine Allah Teâlâ, peygamberine:

«–Ona söyle, insanlar arasına girip onların eziyetlerine katlanmadıkça rızâma erişemez.» diye vahyetti.

Adamcağız çarşıya çıktı, insanlar arasına girdi, onlarla beraber yürüdü, oturdu, yedi-içti. (Onların dertleriyle dertlendi, onlara karşı mesʼûliyetlerini idrâk etti. Hatâsını anladı.) Bunun üzerine Allah Teâlâ peygamberine şöyle vahyetti:

“–Haber ver o adama ki, şimdi Ben’im rızâma nâil oldu.” (İhyâ, II, 610-611)

İSLÂM, TOPLUMDAN UZAKLAŞARAK YAŞANAN BİR DİN DEĞİLDİR!

Yani İslâm, kendini toplumdan tecrid ederek ve kendi kabuğuna çekilerek yaşanan ferdiyetçi bir din değildir. Bilâkis, toplum hâlinde yaşanan bir hayat dînidir.

Mühim olan, toplumla iç içe, âile, akrabalık, komşuluk münâsebetlerinden, ticâret ve iş hayatına kadar bütün insanî muâmelât ve münâsebetlerde İslâmʼın güzelliklerini, hâl, davranış ve şahsiyetinde sergileyebilmektir. Böylece Allâhʼın yeryüzündeki şâhidi ve dîninin temsilcisi olabilmektir. Bu hususta müʼminin karşılaşacağı zorluk ve imtihanlar, onun gönül dünyası için âdeta bir tezkiye/arınma, günahlara kefâret ve terfi-i derecât vesîlesidir.

Nitekim Hak dostları da insanları irşâd edebilmek için halkın içine karışmış, bu uğurda câhillerden, nâdanlardan, yol-yordam bilmeyen kaba insanlardan gelen ezâ ve cefâlara katlanarak Allah için sabretmenin uhrevî mükâfâtına nâil olmayı hedeflemişlerdir.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KABALIKLARA KARŞI TAHAMMÜLÜ

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, Allah yolunda sadece gayr-i müslim ve münâfıklardan değil, İslâm’ın nezâket ve zarâfetini henüz kavrayamamış bâzı müslümanlardan da sâdır olan kabalıklara, büyük bir sabırla tahammül göstermiştir. Nitekim, çölden kalkıp gelen görgüsüz bedevîlerin kaba bir hitapla:

“–Ey Muhammed, ey Muhammed!” diye defalarca bağırmalarına rağmen O, her defasında yumuşak bir üslûpla:

“–Buyurun, isteğiniz nedir?” diye mukâbelede bulunmuştur.[2]

Hattâ Peygamber Efendimiz’in insanlarla haşır-neşir olup onların eziyetlerine mâruz kalmasından büyük ıztırap duyan amcası Hazret-i Abbas -radıyallâhu anh-, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in yüksek bir taht üzerinde oturup hiç olmazsa birtakım sıkıntılardan kurtulmasını istemişti. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise:

“–Hayır! Allah beni içlerinden alıp huzura kavuşturuncaya kadar, onların aralarında bulunacağım. Varsın ökçelerime bassınlar, elbisemi çekiştirsinler, kaldırdıkları tozlarla beni rahatsız etsinler!” buyurdu. (İbn-i Sa’d, II, 193; Heysemî, IX, 21)

Mü’minlere de şu îkazda bulundu:

“İnsanların arasına karışıp onların ezâlarına katlanan bir müslüman, onlara karışmayıp ezâlarına katlanmayandan daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 55/2507)

Dipnotlar: [1] Attâr, Tezkire, s. 199. [2] Bkz. Müslim, Nüzür, 8; Ebû Dâvûd, Eymân, 21/3316; Tirmizî, Zühd, 50; Ahmed, IV, 239.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2015 – Haziran, Sayı: 352, Sayfa: 032

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.