Han Ne Demek?

Han nedir, ne anlama gelir? Han kelimesinin sözlük anlamı nedir? Eski Türk devletlerinde kağan ve han unvanlarının kullanımı nasıldır? Han kelimesi ile ilgili cümleler.

Han, Türk hükümdarlarının İslâm öncesi dönemden beri kullandıkları bir unvandır.

HAN NEDİR?

Han sözlükte, “Türkler’de hâkāna bağlı devlet başkanlarına veya müstakil beyliklerin başkanlarına verilen isim, emir” demektir.

TÜRKLERDE HAN UNVANININ KULLANILMASI

Çin kaynaklarına göre Asya Hunları önceleri şanyü veya tanhu/tanju unvanlarını kullanmışlardır. III. yüzyıldan itibaren bunların yerini kağan/kaan ve han almaya başlamıştır. “Bağımsız yönetici” anlamına gelen han kelimesinin dişili ise hanımdır (bazı lehçelerde hanış). Aslında Türk göçebe devletinin başında kağan bulunur, o da akrabalarını han rütbesiyle kendisine bağlı oymakların başına yönetici olarak tayin ederdi. Fakat zamanla han unvanı “imparator, şah, sultan” karşılığında hükümdarlar için kullanılmaya başlanmıştır.

Hârizmşahlar’ın ordu teşkilâtında emîr muadili bir rütbe oluşturan hanın Dede Korkut hikâyelerinde de hükümdardan çok bey karşılığında kullanıldığı görülmektedir. Yine Anadolu’nun doğu ve güneydoğusundaki özel statülü birimlerin hâkimleriyle Safevîler döneminde İran’daki taşra yöneticilerine “bey, paşa” anlamında han denilmiştir. Bu kelime aynı zamanda Delhi Sultanlığı’ndan beri Hindistan Müslümanları arasında soyluluk unvanıdır. “Hanlar hanı” anlamına gelen hân-ı hânân ise özellikle Hindistan’da kurulan İslâm devletlerinde askerî bir makamın adı olmuştur.

Osmanlı padişahları içinde hanı bir hükümdarlık unvanı olarak ilk benimseyen I. Murad’dır; Yıldırım Bayezid ilk defa bu unvanı tuğralarına, Çelebi Sultan Mehmed de sikkelerine koydurmuştur. Han unvanı Kırım girayları ile Türkistan’da kurulan Hîve, Buhara ve Hokand devletlerinin hükümdarları için de kullanılmış, hatta bu devletler “hanlık” adıyla tanınmıştır; Karahıtay hükümdarları ise gürhan unvanıyla anılmıştır.

İslam ve İhsan

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Büyük Selçuklu Devleti Sultanları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.