Handan Vâlide Sultan Kimdir?

Handan Vâlide Sultan kimdir? Sultan 1. Ahmet’in annesi Handan Vâlide Sultan’ın hayat hikâyesi.

Handan Sultan, Osmanlı padişahı Sultan 3. Mehmet’in eşlerinden ve padişah Sultan 1. Ahmet’in annesi, valide sultandır.

HANDAN VÂLİDE SULTAN KİMDİR?

Handan Vâlide Sultan, Sultan 3. Mehmet Han’ın baş hasekisi ve Sultan 1. Ahmet Hân’ın Vâlidesi’dir. Kimliği, ailesi ve saraya ne şekilde geldiği hakkında kaynaklarda pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Doğum tarihi ile ilgili farklı rivayetler olsa da 1576 tarihinde doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir.

Handan Sultan’ın dudağının üzerinde bulunan ve gayet hoş duran beni sebebiyle Safiye Sultan’ın gelini Handan’a verdiği “Benli Haseki” sıfatı, onun sarayda bu şekilde anılmasına sebep olmuştur. Güler yüzlü oluşu sebebiyle kendisine “güleç” mânâsına gelen “Handan” ismi verilmiştir. Neşeli, sessiz ve nâzik bir kimse olan Handan Sultan, güzel ahlâkı ile herkesin sevgisini kazanmıştır.

3. Mehmet’in on dört yaşlarında bulunduğu dönemde Saruhan Sancakbeyi iken hareme girmiştir. 3. Mehmet’in ilk hasekisi olduğu tahmin edilmektedir.

Handan Sultan, Şehzâde Ahmet’i 1590 tarihinde Manisa’da dünyaya getirmiştir. Şehzâde Ahmet’in hâricinde, ismi kaynaklarda geçmeyen bir de kızı olduğu bilinmektedir. Handan Sultan, oğlu 1. Ahmet’in 1603 yılında tahta geçmesi üzerine, henüz yirmi dokuz yaşında iken “Vâlide Sultan” olmuştur. Kendisine:

“-Devletlû İsmetlû Handan Vâlide Sultan Aliyyetü’ş-Şan Hazretleri…” diye hitap edilmiştir.

Handan Vâlide Sultan, oğlunun çocuk yaşta tahta çıkmasına rağmen hiçbir zaman kayınvâlidesi Safiye Sultan veya gelini Kösem Sultan kadar güçlü olmamıştır. Nitekim 1. Ahmet Han tahta geçtiğinde, Safiye Sultan hâlâ hayattaydı.

Nakledildiğine göre, Handan Sultan, sarayda Vâlide Sultan olarak çok güçlü bir konuma sahipken sadece bin akçe maaş almaktaydı. Halbuki aynı dönemde babaanne Safiye Sultan üç bin akçe maaş almaya devam ediyordu.

Kocası 3. Mehmet’in döneminde hep Safiye Sultan’ın sözü geçmekteydi. Kuvvetli bir kişiliği olan Sultan 1. Ahmet Han, çok genç yaşta tahta çıkmasına rağmen babası gibi vâlidesinin etkisi altında kalmadığını kanıtlamak konusunda çok titiz davranmıştır. Vâlidesinin sözlerine ehemmiyet verir, fakat devlet işlerinde onu her zaman dinlemezdi.

Oğlu 1. Ahmet’e çok düşkün olan Handan Vâlide Sultan da oğlu gibi Bursa’daki Üftâde Hazretleri’nin talebesiydi. Aynı zamanda Celvetiye tarikatına bağlı Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi’yi de çok sever ve hürmet gösterirdi.

Kaynaklarda nakledildiğine göre, bir gün Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi, Sultan 1. Ahmet Han’la birlikte sarayda sohbet ediyordu. Bir ara Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri, abdest tazelemek istedi. Bunun üzerine ibrik ve leğen getirildi. Padişah, hocasına hürmeten ibriği eline aldı ve hocasının abdest suyunu dökmeye başladı.

Bu sırada Handan Vâlide Sultan da kafes arkasında Şeyh Efendinin havlusunu hazırlamış, bekliyordu. Kalbinden, “Keşke Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi’nin bir kerâmetini görebilseydim.” diye geçirdi.

Handan Vâlide Sultan’ın gönlünden geçenlere vâkıf olan Hüdâyî Hazretleri, abdestini aldıktan sonra havluyu alırken yüksek bir sesle:

“-Hayret! Allâh’ın bir derviş kulu saraya gelmiş, abdest alıyor. Halife-i rûy-ı zemîn eline su dökerken muhtereme vâlideleri de havlusunu tutuyor. Buna rağmen bazıları hâlâ bizim kerâmetimizi görmek istemekteler. Bundan daha büyük kerâmet mi olur?” dedi.

Kalbinden geçen sözlerin bu şekilde karşılık bulması, Handan Vâlide Sultan’ı derin bir hayrete düşürmüş ve şeyhine olan takdir ve muhabbeti ziyâdesiyle artmıştır.

Hüdâyî Hazretleri’nin mânevî terbiyesiyle gönlünü mâmur eden Handan Vâlide Sultan, yaşadığı müddet boyunca kendisini, evlâdının terbiyesine ve yetişmesine adamıştır.

Sultan 1. Ahmet Han daha on altı yaşındayken, Vâlide Sultan otuz bir yaşındaydı. Vâlide Sultan olmasının üzerinden henüz iki yıl gibi kısa bir süre geçmişti ki 26 Kasım 1605’te vefat etti.

Vâlidesini çok seven genç padişahın ve bütün devlet ricâlinin katıldığı cenaze merasiminin ardından Handan Vâlide Sultan, Ayasofya Câmii avlusunda bulunan kocası 3. Mehmet Hân’ın türbesine defnedildi.

Annesinin vefâtına çok üzülen Sultan 1. Ahmet Han, Vâlidesinin rûhu için fakir fukarâya büyük miktarda sadaka dağıtmış ve onlara ziyafetler vermiştir. Vâlidesini defnettiği günün ertesinde de şiddetli fırtınaya rağmen Mudanya üzerinden Bursa’ya, atalarının türbelerini ziyaret etmeye giderek acısını hafifletmeye çalışmıştır.

Çok dindar ve hayırsever bir kimse olan Handan Vâlide Sultan, kendisine ayrılan Menemen ve Kilizman haslarından ve madencilikten elde ettiği gelirleri hayır işlerinde kullanmış, çeşitli vakıflar kurdurmuştur.

Bunlardan biri de kocası 3. Mehmet Hân’ın vefatının ardından türbenin bakımı, burada çalışanların maaşlarının ödenmesi için kurduğu vakıftır. Ayrıca bu türbede Kur’ân-ı Kerîm okunması için de talimat vermiştir.

N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim,

Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusül’ün…

Gül-i gülzâr-ı nübüvvet, O kadem sahibidir;

Ahmedâ durma yüzün sür kademine o Gül’ün!..

mısralarını terennüm eden Peygamber âşığı Sultan 1. Ahmet’in annesi Handan Vâlide Sultân’ı rahmetle yâd ediyor; siz kıymetli okuyucularımızdan aziz ruhları için bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs-ı Şerîf okumanızı istirham ediyoruz.

İstifade Edilen Kaynak: Ahmet Şimşirgil, Vâlide Sultanlar ve Harem, İstanbul, 2023, 153-156.

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 469

İslam ve İhsan

VÂLİDE SULTANLARIN HAYIR ESERLERİ

Vâlide Sultanların Hayır Eserleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.