Hangi Mallardan Zekât Verilir?

Hangi mallardan zekât verilir? Öşür nedir? Darvanlılar kıssasından çıkarmamız gereken dersler nelerdir?

Zekâtta en çok zihne takılan meselelerden biri de, zekâtın hangi mallardan verileceği husûsudur.

Zekât, aslen nâmî / artan, büyüyen mallardan verilir.

Yani altın, gümüş, para, ticaret malları, madenler, hisse senedi, toprak mahsulleri ve sâime (otlatılan) ehlî hayvanlar gibi…

Ev eşyası, oturulan ev, binilen araba, ustanın âlet ve edevâtı, ekilen tarla, ahırda yemle beslenen, ticaret malı olmayan ehlî hayvanlar, zekât verilecek mallar arasına yazılmaz.

Altın ve gümüşe her hâlükârda zekât düşer. Ziynet eşyası da olsa, bir hat levhasında varak olarak da kullanılmış olsa, kaç gram olduğu hesaplanıp zekâtı her yıl ödenmelidir.

  • Ticaret malı grubunda zekât yüzde 2 buçuk,
  • Maden grubunda yüzde 20 zekât nisâbı vardır.

Sâime hayvanların zekâtları, cins ve adetlere göre değişiklik gösterir.

ÖŞÜR

Toprak mahsullerinin zekâtına öşür denir ki, zekâttan farklı yönleri vardır:

  • Eğer sulama masraf verilerek yapılıyorsa, 20’de 1 (% 5),
  • Eğer sulama masrafsız yapılıyorsa, 10’da 1 (% 10) öşür olarak verilir.

Öşür, Osmanlı zamanında devlet tarafından toplanmaktaydı. 1925’te devlet, öşür toplamayı kaldırdı.

Öşür bir ibâdettir. Onu; devletin toplamaması, bu vazifeyi şahısların kendilerine bırakması demektir. Öşürü Allah emretmiştir. Bu emri de kaldırmamıştır. Ziraatle meşgul olanlar, mutlaka öşürlerini vermelidirler.

DARVANLILAR

Öşür vazifesini yerine getirmemenin Allah katındaki vebâlini Kur’ân-ı Kerim’de Kalem Sûresi’nde anlatılan, tafsîlâtı da rivâyetlerden elde edilen şu kıssa çok bariz bir şekilde ifade etmektedir:

Yemenli cömert bir zâtın San‘a yakınlarında üzüm, hurma ve ekin bahçesi vardı. Bu cömert kişi; mahsul toplama zamanında fakirlere, gariplere ve zayıflara öşür payını fazlasıyla, bolca ayırır idi. O zât vefât edince, çocukları ihtirâsa kapılarak;

“–Ailemiz hayli kalabalık, mal az! Fakirlere bir şey vermeyelim! Onlar gelip istemeden mahsulleri toplayalım…” diyerek aralarında sözleştiler.

Allah Teâlâ, onların bu kötü niyetleri üzerine bahçelerini harâbe hâline getirip simsiyah kıldı. Koskoca bahçe, tanınmaz hâle gelmişti. Bu durumu görünce şaşırdılar. Bazıları;

“–Acaba yanlış bir yere mi geldik?” dediler.

Bazıları ise;

“–Hayır yanlış gelmedik! Biz fukarânın hakkını gasp ettiğimiz için böyle oldu!” dediler.

Babalarının öşürü cömertçe dağıtıp muhtaçların duâsını alması, bahçeye ziyadesiyle bereket veriyordu. Bütün fukarâ ve gurabâ, o bahçeden istifâde ediyordu. Lâkin oğullarının gözlerinde babalarının fakirlere dağıttığı öşür büyüyor ve onu vermek istemiyorlardı.

Onlar, Allâh’ın o bahçeye ve o tarlaya verdiği bereketin nereden geldiğinin farkında değillerdi. Çünkü gaflet, onların kalplerini kör etmişti. (Bkz. el-Kalem, 17-26)

Kıssadan hisse: Zekât verilmediği zaman, bin bir çeşit âfet, kaza, hastalık, mâlî kriz ve benzeri musîbetler ortaya çıkar ve malın bereketini yok eder.

BOŞ BAŞAKLAR!

Anadolu’da bir seyahatim esnasında bir buğday tarlası gördüm. Yanımızdaki kişiye, mahsullerin durumunu sordum. Mânidar bir cevap verdi:

“–Başakların görünüşüne bakmayın! Bunların içi hep boş! Maalesef buranın insanı öşürü bilmez. Bu sebeple de Allah ekinlere bereket ihsân etmiyor!..”

Cenâb-ı Hak; zekâtını vermeyenlerin, yapması gereken hayır ve infakları yapmayanların son nefesteki pişmanlığını şöyle ifade eder:

“Herhangi birinize ölüm gelip de;

«–Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infâk edin!”(el-Münâfikûn, 10)

ARSALARIN ZEKÂTI

Tarlaya, ileride kendine veya çocuklarına ev yapmak için alınan arsaya zekât düşmez. Fakat ticaret için alınan arsaya zekât düşer. Bu zekâtı da, aldığı fiyata göre değil, her seneki kıymetine göre hesaplamalıdır.

Arsayı ticârî bir yatırım olarak aldığı hâlde, tarla veya şahsî ev için almış gibi zekâttan kaçınmak bir müslümana yakışmaz.

Zekât hesaplanırken -normal şartlarda-, mükellef; zekât verilmesi gereken malları hesapladıktan sonra, borçlarını bundan düşer.

Zamanımızda; programlanmış, taksitlendirilmiş, uzun vâdeli borçlar mevzubahis olabilmektedir. Bu borçların vâdesi gelmeyen kısmını, zekât verilecek mallardan düşmemek lâzımdır. (Din İşleri Yüksek Kurulu)

Esasen zengin insanların, havâic-i asliyye dışındaki borçlarını, matrahtan düşmemeleri en doğrusudur. Çünkü sanayici ve iş adamlarının borcu hiç eksik olmaz. Üstelik bu borcun karşılığı olan fabrika, makine vb. şeylerin zekâtını vermedikleri için, onları zekât meblâğından düşmeleri doğru değildir.*

Hâsılı;

Zekât hesaplanırken, dâimâ muhtaçların lehinde karar vermek gerekir. Şu âyet-i kerîmeyi unutmamak îcâb eder:

“…Sana neyi infâk edeceklerini sorarlar:

De ki: İhtiyaç fazlasını!..” (Bkz. el-Bakara, 219)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ekim, Sayı: 236

İslam ve İhsan

ZEKÂT NE ZAMAN ÖDENMELİDİR?

Zekât Ne Zaman Ödenmelidir?

ZEKÂTI NE KADAR BİLİYORUZ?

Zekâtı Ne Kadar Biliyoruz?

ZEKAT NEDİR, KİMLERE VERİLİR VE NASIL HESAPLANIR?

Zekat Nedir, Kimlere Verilir ve Nasıl Hesaplanır?

ZEKAT NASIL HESAPLANIR?

Zekat Nasıl Hesaplanır?

ZEKAT İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Zekat İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.