Hangi Mü’min Daha Akıllıdır?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) akıllı müminin kim olduğu söylüyor. Peki akıllı müminin nasıl bir nasip ile mükafatlandırılıyor?

Bir sahâbî Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“Hangi mümin daha akıllıdır yâ Rasûlallâh?” diye sordu.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurdular:

“Ölümü sıkça hatırlayıp, ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapan kimsedir. İşte gerçek akıllı insanlar onlardır...”

(İbn-i Mâce, Zühd, 31)

Ebedî saâdet müjdeleriyle gelen bir ölüm de, ancak Peygamber Efendimiz’in târif ettiği “akıllı” mü’minlerin nasîbidir. Zira bu mü’minler, ömür harmanından hakîkat dâneleri toplamış, fazîlet bahçesinden saâdet meyveleri dermiş, îman tarlasına dâimâ hamd, şükür ve rızâ tohumları ekmişlerdir.

Yine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Ölümü ve öldükten sonra ceset ve kemiklerin çürümesini hatırlayın. Âhiret hayatını isteyen, dünya hayatının süsünü terk eder.” (Tirmizî, Kıyâmet, 24)

Fudayl bin Iyaz der ki:

“İnsanlara nasîhat için ölüm kâfîdir.”

Ashâb-ı kirâmdan biri vefât etmişti. Arkadaşları, ondan övgüyle bahsettiler ve ibâdetinin çok olduğunu söylediler.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sessizce onları dinliyordu. Onlar sözlerini bitirince, Fahr-i Kâinât -

sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“– Bahsettiğiniz kimse, ölümü çokça anar mıydı?” diye sordu.

Onlar da “hayır” dediler.

“– Peki, nefsinin lüzumsuz ve aşırı isteklerinden çoğu zaman vazgeçebiliyor muydu?”

Ashâb-ı kirâm:

“– Hayır, yâ Rasûlallâh!” diye karşılık verdiler.

Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“– Arkadaşınız, bahsettiğiniz kadar değilmiş.” buyurdu. (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, X, 308-9)

Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anh- anlatır:

“Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- beni tuttu ve:

«Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran! Kendini ölülerden ve kabir ehlinden say.» buyurdu.”

Tâbiînin büyüklerinden Mücâhid bin Cebr -rahmetullâhi aleyh- diyor ki:

Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anh- bu hadîsi naklettikten sonra bana şu nasihatte bulundu:

“Ey Mücâhid! Sabaha çıkınca nefsine akşamdan söz etme! Akşam olunca da nefsine sabahtan bahsetme!

Hastalıktan önce sıhhatinden, ölmeden evvel de hayatından istifâde et! Çünkü ey Allâh’ın kulu, sen yarın ne hâlde

olacağını (ölü mü, diri mi olacağını) bilmiyorsun.” (Tirmizî, Zühd, 25)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Külliyat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.