Hansâ Hatun (ra.) Kimdir?

Hansâ Hatun (ra.) kimdir? Araplar’ın en meşhur kadın şâire, sahâbî Hz. Hansâ’nın (r.anha) hayatı.

“Hansâ” kelimesi, Tümâdır binti Amr hanımın lâkabı olup, lâkabı isminden daha yaygın olarak kullanılmıştır. Mîlâdî 575 yıllarında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Babası, Amr ibni Şerîd’tir.

Birçok şair yetiştirmiş olan Benî Süleym Kabîlesi’ne mensuptur. Hazret-i Hansâ da kudretli bir şair olup, Arap edebiyatında kadın şairlerin en önde geleni olarak kabul edilir. Şiirlerinin büyük bir kısmı Câhiliye devrine aittir. Savaşlardaki yiğitlik, kahramanlık sahnelerini bir hanım gözüyle yorumlamış, yoğun duygu ile sadeliği bir arada sunmuştur. Mersiye türünde ön plana çıkmıştır.

Hazret-i Hansâ’nın biri Muâviye adında ana bir, diğeri Sahr isminde baba bir, iki kardeşi vardı. Kabileler arasında yaşanan savaşlarda iki kardeşi öldürülmüştü. Bu iki kardeşinin mertlik ve cömertliğine dair söylediği mersiyelerle adından söz ettirmiştir. Kardeşleri için çok ağladığından gözyaşları yüzünde izler meydana getirmişti. Hazret-i Ömer’in:

“-Niçin bu kadar ağlıyorsun? Onlar cehennemdedir.” demesi üzerine:

“-Şimdiye kadar onların ayrılığına ağlıyordum. Artık hüznüm daha da arttı. Bundan sonra onların ateşte olmalarından dolayı da gözyaşı dökeceğim.” demişti.

İslâm’dan önce varlıklı ve nüfuzlu bir aile içinde yetişen Hazret-i Hansâ, İslâm’ın yayılmaya başladığı ilk yıllarda çocuklarıyla birlikte Müslüman olmuş, Peygamber Efendimiz’in huzûrunda da şiirlerini okumuştur. Rivâyete göre Peygamberimiz:

“-Haydi Hunâs!”[1] diyerek kendisinin şiir okumasını isterdi. Hazret-i Ömer de onun şiirlerini ve belâgatini beğendiğini ifade etmiştir.

Hazret-i Hansâ, çocuklarını Allah yolunun yolcuları olarak büyütmüştü. Çocukları cihad edebilecek yaşa geldiklerinde, güçlü, kuvvetli ve gönülleri şehitlik arzusu ile yanan, pırıl pırıl gençler olmuşlardı.      

Annesinin bu dört ciğerparesi, İslâm Dîni’nin hızla yayıldığı, Müslümanların zaferden zafere koştuğu bir dönemde Hazret-i Ömer’in halifeliği sırasında “Kadisiye Savaşı” için hazırlanan orduya gönüllü olarak katıldılar. Hazret-i Hansâ, çocuklarını bir akşamüstü yanına topladı, her birine anne şefkati ile nazar etti ve çocuklarına şöyle hitap etti:

“-Yavrularım! Sizi müslüman olmaya kimse zorlamadı. Kendi isteğinizle müslüman oldunuz. Kendi irâdenizle orduya katılıp buralara kadar geldiniz. Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allâh’a yemin ederim ki, siz hep bir anne ve bir babanın çocuklarısınız.

Ben sizin babanızın namusunu korudum; ona ihanet etmedim. Dayınızı da mahcup edecek bir ahlâksızlıkta bulunmadım. Şerefinize leke düşürmedim. Soyunuzu değiştirip bozmadım.

Sizler Allah yolunda savaşan mücâhidlere Rabbinizin hazırladığı sevâbı biliyorsunuz. Bâkî olan âhiret yurdunun fânî olan dünyadan daha hayırlı olduğunu da biliniz. Cenâb-ı Hakk’ın:

«Ey îman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.» (Âl-i İmrân, 200) buyurduğunu hatırlayınız.

Yarın inşâallah sağ sâlim sabaha erişirseniz, basîretli bir şekilde, sabır ve sebatla düşmana saldırın.

Bu konuda düşmana karşı sadece Allah’tan yardım isteyin. Harp kızıştığında düşmanın can alıcı yerine kadar gidin. Onların kumandanı ile çarpışın.

Zafer elde ederseniz ganimete kavuşursunuz. Şehid olursanız Cennet’e girer, ikrâma nâil olursunuz…”

Sabahı zor eden bu dört civanmert yiğit, kahramanca savaşıp şehid oldular. Onların şehid olduğu haberi annelerine gelince Hazret-i Hansâ:

“-Onların şehâdeti ile beni şereflendiren Allâh’a hamd olsun. Rabbimden beni onlarla rahmetinin karargâhında toplamasını ümit ediyorum.” diyerek metânetli bir hâl ile Rabbine hamd ve niyazda bulunmuştu.

Âhiret yurduna, kendinden önce dört evlâdını göndermiş olan Hansâ -radıyallâhu anhâ-’nın mekânının Cennet, makâmının âlî olmasını Rabbimiz’den niyâz eder, şefaatlerine nâil olmayı ümit ederiz. Bu aziz İslâm büyüklerinin ruhları için bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs-ı Şerîf okumanızı istirham ederiz.

Dipnot: [1] Bkz. İbn Hacer, IV, 287.

İstifade Edilen Kaynaklar: Ali Şakir Ergin, “Hansâ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1997, 16/46-47; Mehmed Emre, Hanım Sahabeler, İstanbul, 2019, 235-237; Mustafa Eriş, Hanım Sahabîler 1, İstanbul, 2020, 139-144.

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 467

İslam ve İhsan

HZ. HANSÂ (RA.) KİMDİR?

Hz. Hansâ (ra.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.