Haram Lokmanın Azabı
Lokma; haram veya şüpheli ise mânevî hayata zehir saçar. Kalbe kasvet, ibadetlere karşı üşengeçlik ve Allah yolundaki hizmetlere karşı tembellik verir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) haram lokma yemenin azabından bahsediyor...
Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur:
“Bak evlâdım! Haram yemek, kalbi öldürür. Lokma vardır, kalbini nurlandırır; lokma vardır onu karanlığa boğar. Yine lokma vardır, seni dünya ile meşgul eder; lokma vardır ukbâ ile meşgul eder. Lokma vardır, seni her iki dünyanın da zâhidi yapar, seni dünya ve âhiretin Hâlıkı’na yöneltir.”
HARAM LOKMA AZABI NEDİR?
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın çok aç olduğu bir gün, kendisine bir yiyecek ikram edilir. O da açlığının şiddetinden, o gıdanın nereden geldiğini sormadan bir lokma alıverir. Fakat o lokmanın haram veya şüpheli bir yoldan kazanılmış olduğunu öğrenince, derhâl parmağını boğazına götürüp (bütün eziyetine rağmen) yediklerinin hepsini çıkarır. O yiyeceği getiren kimseye de;
“–Yazıklar olsun sana! Neredeyse beni helâk ediyordun!” der.
Kendisine:
“–Bir lokma için bu kadar eziyete değer miydi?” diyenlere de şu cevâbı verir:
“–Canımın çıkacağını bilseydim, yine de o lokmayı çıkarırdım. Zira Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
«Haramla beslenen vücudun müstahak olduğu yer, Cehennem’dir!» buyurdular.”[1]
Görüldüğü üzere bizler için örnek nesil olan ashâb-ı kirâm efendilerimiz, hatâen yedikleri bir gıdayı dahî -haram veya şüpheli olduğunu öğrendiklerinde- derhâl kendilerinden uzaklaştırmak istiyorlardı. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki haram lokma, rûhî inkişâfa, kalbî terakkîye, maddî-mânevî fütûhâta engel teşkil eder; gaflet ve günahların sermayesi olur.
Şu bir hakîkattir ki insan rûhuna en çok tesir eden iki müessir vardır. Birincisi, ülfet ettiği kimselerin mânevî durumu, ikincisi de yediği lokmaların helâliyet derecesidir.
Lokma; haram veya şüpheli ise mânevî hayata zehir saçar. Kalbe kasvet, ibadetlere karşı üşengeçlik ve Allah yolundaki hizmetlere karşı tembellik verir.
Buna mukâbil, yenilen lokmalar helâl ise o da gönül feyzini ziyâdeleştirip rûhâniyeti takviye eder. Sâlih amellere rağbeti artırır, bedenle birlikte rûha gıdâ, sadra şifâ olur.
Dipnotlar:
[1] Bkz. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 26; Ebû Nuaym, Hilye, I, 31; Ahmed bin Abdullah et-Taberî, er-Riyâdu’n-Nadra, II, 140-141.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2018 – Mart, Sayı: 384, Sayfa: 032