Haram Yoldan Kazanç Sağlayan Kocanın Eşi Ne Yapmalıdır?

İslâm’ın yasakladığı bir iş ve meslekte çalışan veya hırsızlık ve kumar gibi meşru olmayan bir yoldan kazanç sağlayan kimsenin eşi ne yapmalıdır?

İslâm’da evli olan bir kadının geçim masrafları kocasına aittir. Doğacak çocuklardan erkek çocuğu iş ve meslek sahibi oluncaya, kız çocuğu ise evleninceye kadar yine babalarının nafaka yükümlülüğü altındadır. Evin erkeğinin bu harcamaları meşrû yoldan elde edeceği gelirle karşılaması gerekir. Haram kazanç, kazananın da yedirdiği kimselerin de İslâmî ve ruhî hayatları üzerinde olumsuz etki yapar. Cenâb-ı Hakk’a yapılan dua ve niyazların kabul şartları içinde «haram lokma» ile beslenmemek de kimi hadislerde belirtilmiştir. Dualarda yüce Allah’tan helâl ve bol rızık istenmesinin nedeni de budur.

Bir mü’min hanım, kocasının haram yoldan gelir elde ettiğini biliyorsa, önce onu bundan vazgeçirmeğe çalışması gerekir. Gerektiğinde zorlukları birlikte göğüsleyerek yeni bir meslek edinmesi, meşrû bir iş kurması konusunda karısı da gerekli çabayı göstermelidir. Birlikte çalışma, rızıkları genişleyince yerine koymak üzere mehir ve takılarını sermaye yapma, gerektiğinde helâl rızka dönüşte kadının veya kocasının yakınlarından yardım ve destek isteme yolları denenmelidir.

Bütün bu çabalardan bir sonuç alınmaz ve erkek haram kazanç elde etmeye devam ederse, eğer kadının başka bir geliri varsa geçici olarak kendisine ve çocuklarına bundan sarfetmeye çalışmalıdır. Bu da olmazsa ve başka bir kurtuluş yolu da yoksa kocasının gelirinden yiyebilir ve sorumluluk kocaya ait bulunur.

Sonuç olarak asıl olan evlenmezden önce erkeğin durumu araştırılırken özellikle gelirinin helâlden mi yoksa haramdan mı olabileceğine de dikkat edilmelidir. Kız tarafı erkeğin kazancını çalışmakta olduğu müessesenin veya ifa ettiği mesleğin durumuna göre haram veya mekruh nitelikte görüyorsa, iş ve meslek değiştirdiği takdirde bu evliliğin olabileceğini de şart olarak öne sürebilmelidir.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HELAL VE HARAM LOKMA

Helal ve Haram Lokma

HARAM LOKMANIN AZABI

Haram Lokmanın Azabı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.