Harem Bölgesi Neresidir?

Mekke'de Peygamber Efendimiz tarafından belirlenen Harem bölgesi neresidir? Harem bölgesinin özellikleri, yasakları nelerdir? Harem bölgesi ve Hila bölgesi sınırları nerelerdir? Harem bölgesi sınırları nasıl belirlenmiştir? Harem bölgesi hakkında kısaca bilinmesi gerekenler...

Mekke’nin, sınırları Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tarafından çizilen çevresine Harem (yasaklanmış, korunmuş, dokunulmaz) adının verilmesinin sebebi, zararlılar dışındaki canlıların öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesinin haram sayılması, her türlü tecavüzün yasaklanarak buranın güvenli ve dokunulmaz kılınmasıdır. Kur'ân-ı Kerîm'de insanlar için yeryüzünde kurulan ilk mâbedin Mekke’deki mübarek ev (Kâbe) olduğu (Âl-i İmrân 3/96), Kâbe "el-beytü’lharâm” (el-Mâide 5/2), onu çevreleyen mescid "elmescidü'l-harâm" (el-İsrâ 17/1), Mekke şehri de "harem” (el-Kasas 28/57; el-Ankebût 29/67) diye nitelendirilip diğerlerinden farklı olarak İlâhî feyiz ve berekete, insanların mânevî açıdan temizlenme ve arınmalarına mahal kılındığı, buraların korunmuş ve saygıya değer yerler olduğu belirtilmiştir. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de Mekke'nin fethedildiği gün yaptığı konuşmasında, bu beldenin yerlerin ve göklerin yaratıldığı gün Allah tarafından haram kılındığını ve kıyamete kadar da böyle kalacağını ifade etmiştir (Buhârî, "Sayd”, 10; Müslim, "Hac”, 445-446).

Allah gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke’yi "harem" kılmış, daha sonra unutulan bu statüsü Hz. İbrâhim -aleyhisselâm- tarafından iade edilmiştir. İki âyette, Hz. İbrahim -aleyhisselâm-'in Mekke'yi güvenli bir şehir kılması için Allah'a dua ettiği belirtildiği gibi (el-Bakara 2/126; İbrâhim 14/35) bir âyette de Mekke'den güvenli şehir diye söz edilmiştir (et-Tîn 95/3). Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yeryüzünde Allah'a en yakın ve sevimli olan yerin Kâbe ve çevresi olduğunu söylemiştir. Harem’in bir hususiyeti de orada işlenen sevap ve günahların karşılığının da fazlasıyla görüleceğidir. Bütün mescidlerin, hatta bütün yeryüzünün Allah'a ibadet için mekân oluşturduğu bilinmekle birlikte Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ'da namaz kılmanın, Mekke ve Medine haremlerinde ibadet etmenin ferdî-derunî hayat açısından ayrı bir önem taşıdığı şüphesizdir.

  • Harem Bölgesi Sınırları Nasıl Belirlenmiştir?

İlk defa Hz. İbrâhim -aleyhisselâm- tarafından tesbit edilen Mekke Haremi’nin sınır noktaları "alem” adı verilen taşlarla işaretlenmiştir. Ana yolların üzerindeki alemler, açıklayıcı bilgilerin yazıldığı duvar vb. bir yapı şeklinde iken diğer alemler genel olarak bir taş yığınından ibarettir. Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke'nin fethinden sonra bu alemleri yenilettiği gibi, tarih boyunca çeşitli dönemlerde de yenilenerek Mekke Haremi'nin sınırlarının belirgin kalmasına özen gösterilmiştir.

  • Mekke Harem ve Hil Bölgeleri Sınırları

Mekke Haremi'nin sınırları, Medine yönünde Ten'im, Yemen tarafında Edâetülibn, Cidde istikametinde Hudeybiye'nin uç noktasındaki Şümeysî, Ci'râne cihetinde Abdullah b. Hâlid mahallesi, Irak yönünde Zâtüırk yolu üzerinde Cebelünnakvâ, Karnülmenâzil yolu üzerinde Cebelülmakta, Tâif yönünde Arafat yakınındaki Ürene vadisi şeklindedir. Kâbe'yi kuşatan Mescid-i Harâm ile sınırları belirleyen alemler arasındaki uzaklık en yakını Ten'im (6 km.) en uzağı Hudeybiye (20 km.) olmak üzere 6-20 km. arasında değişmekte, çevresi 127 km. olan Mekke Haremi yaklaşık 550 km2'lik bir alanı kaplamaktadır. Harem ile mîkât yerleri arasında kalan bölgeye de Harem’deki yasakların kalkması sebebiyle Hil denilmektedir.

Hz. Âişe -radıyallâhu anhâ-, Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Vedâ haccını ifa ettikten sonra Ten'îm’de ihrama girerek umre yapmıştı. Yakınlığı sebebiyle umre ihramı için en çok tercih edilen bu yerdeki Mescid-i Âişe onun hâtırasını taşır.

Kaynak: Diyanet İşleri

İslam ve İhsan

HAREM BÖLGESİ NERESİDİR?

Harem Bölgesi Neresidir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.