Harem Bölgesi Neresidir?

Medine’nin harem bölgesi ilan edilmesi ne zaman gerçekleşti? Harem bölgesi neresidir? Harem yasakları nelerdir? Medine’nin harem bölgesi ilan edilmesi ve harem sınırları...

Peygamber Efendimiz, Medine Sözleşmesi’nin yapılmasının ardından Medîne’yi harem ilan etti ve Medîne Haremi’nin hudutlarını şöyle belirledi: “İbrâhîm (a.s.) Mekke’yi harem olarak îlân etmişti; ben de Medîne’nin iki tepesi arasını harem îlân ediyorum.” (Ahmed, IV, 141) Bu emir üzerine belirlenen yerlere taşlar dikilerek Medîne Haremi’nin sınırları tespit edildi. Böylece hudutlar içine alınan Medîne’ye “Harem-i Resûl” denildi. Medîne’nin Ayr ile Sevr tepeleri arasındaki üç fersahlık mesâfenin her köşesi de koru hâline getirildi. (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 1; Müslim, Hac, 471-472)

HAREM YASAKLARI NELERDİR?

Efendimiz Medîne’yi harem îlân ettikten sonra şöyle buyurdu: “Onun ağacı kesilmez, orada günah işlenemez. Kim orada Kitâb ve Sünnet’e muhâlif bir amel işlerse, Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olur!” (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 1) Bundan sonra Allâh Resulü, ellerini kaldırıp bu belde için duâ buyurdular. Bu duânın bereketi ile Medîne, o zamandan bu zamana bütün mü’minlerin huzur, sürûr, rahmet mekânı ve İslâm dünyâsının nabzının attığı bir saâdet beldesi oldu.

HAREM BÖLGESİ NERESİDİR?

Ashâb-ı Kirâm, Medîne’nin haremliğine son derece îtinâ gösterirlerdi. Nitekim Ebû Hüreyre (r.a.) bu husustaki hassâsiyetini şöyle dile getirmektedir: “Şâyet Medîne’de otlayan bir geyik görsem, aslâ onu rahatsız etmem! Çünkü Resûlullâh: «Medîne’nin iki kara taşlığı arası haremdir.» buyurmuştur.” (Müslim, Hacc, 471) Ashâb-ı Kirâm, çocukların bile buna muhâlif davranışlarda bulunmalarına göz yummazlardı. Abdullâh bin Ubâde (r.a.) şöyle anlatmaktadır: “Ben Ebû İhâb kuyusu civârında kuş avlıyordum. Babam Ubâde beni görüp elimdeki kuşu bıraktırdı ve: «–Allâh Resulü, İbrâhîm’ın (a.s.) Mekke’yi harem kıldığı gibi Medîne’nin iki kara taşlığı arasını harem kıldı.» dedi.” (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, III, 159) Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

 

 

İslam ve İhsan

MEDİNE’NİN FETHİ NASIL GERÇEKLEŞTİ?

Medine’nin Fethi Nasıl Gerçekleşti?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.