Harpleri Ölümden Korkmayanlar Kazanır

Bir harpte; Allah için, vatan ve millet için hakikî şehidler veriliyorsa, bu kurbanların arkasından büyük zaferler gelir. Çünkü harpleri ölümden korkmayanlar kazanır.

Milletlerin istikbâli hakkında önceden fikir sahibi olmak, kerâmet veya kehânet değildir. Bunun için o milletin gençlerinin enerjilerini nerelerde tükettiğine bakmak kâfîdir.

Eğer bir millette gençler enerjilerini ilme, irfâna, hak ve hakikat yolundaki gayretlere sarf ediyorsa, o millet istikbal va‘dediyor demektir.

Eğer bir harpte; Allah için, vatan ve millet için hakikî şehidler veriliyorsa, bu kurbanların arkasından büyük zaferler gelir.

Fakat bunun zıddına; bir muharebede sadece ruhsuz bedenler, iç dünyası bomboş yürekler, tâbir câizse molozlar ölüyorsa, bunun ardından da hezîmet gelir, geriye bir enkaz kalır.

Gazzeliler; onca yıkıma rağmen vatanlarını terk etmiyor, ölümden korkmuyor, şehâdeti cennet vesilesi olarak iştiyakla karşılıyorlar.

Bir kalpte âhirete îman ne kadar güçlü ise, o kişide ölüm korkusu o kadar azalır. Çünkü şehâdet gibi hayırlı bir ölüm, esas hayat olan âhirete en güzel vâsıl oluştur.

İKİ EN GÜZEL NETİCEDEN BİRİ

Allah yolunda cihâd eden bir kişinin neticesi, iki en güzel neticeden biridir:

  • Ya muzaffer bir gāzî olmak…
  • Ya şehâdete nâil olup cennete uçmak… (et-Tevbe, 52)

Fahr-i Kâinât Efendimiz, ashâbına dünyevî olarak;

  • En zayıf oldukları Hendek müdafaası günlerinde de,

  • En güçlü oldukları Mekke’nin fethi günlerinde de şu hakikati hatırlattı:

“Allâh’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikāk, 1)

Hak dostları ölümü güzelleştirebilen bahtiyar kullardır. Mevlânâ Hazretleri, ölümü şeb-i arûs / bir düğün gecesi olarak kabul etmiştir.

Necip Fazıl da ne güzel söyler:

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!

Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!

Kapı kapı bu yolun son kapısı ölümse;

Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!

O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,

Azrâil’e; «Hoş geldin!» diyebilmekte hüner…

Ölümden korkmamak ve şehâdete koşmak, fetihlerin ve zaferlerin anahtarıdır.

Hâlid bin Velid -radıyallâhu anh-, kisrâya yazdığı mektupta şöyle demişti:

“–Sizin üzerinize öyle bir toplulukla geldim ki;

Onlar sizin hayatı sevdiğiniz kadar, ölümü (şehâdeti) severler!” (Taberî, Tarih, s. 533; Bkz. Buhârî, Cizye, 1)

O Hâlid ki; şehîd olamadan, yatağında vefât edeceğini anlayınca çok üzüldü. Ölümü kılıcına yaslanarak, ayakta karşılamak istedi ve şu sözleri söyledi:

“–Beni en çok üzen, hayatı hep at kişnemeleri ve kılıç şakırtıları arasında geçmiş bu cengâverin âcizler gibi yatakta can vermesidir.

Âh Hâlid!

Şehîd olamayan Hâlid!

Vücudumda bir karış yer yoktur ki ya kılıç yarası veya bir mızrak yarası olmasın. Ömrü boyunca dîn-i İslâm’ı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak?”

Fatih Sultan Mehmed’in nebevî müjdeye erişen askerleri de; üzerlerine okların, kızgın yağların ve Rum ateşlerinin döküldüğü İstanbul surlarına doğru;

“–Müjde! Şehîd olma sırası bize geldi!” diye şevk ile koşuyorlardı.

Bu sabır ve sebat, düşmanları kahr u perişan eder. Gazze’de de işgalci düşman bir yıl boyunca yakıp yıktığı hâlde, hiçbir şey elde edememekte!..

Saltanatını korumak için binlerce bebeği kılıçtan geçiren Nemrut ve Firavun da hiçbir şey elde edemedi. Sonunda kahr u perişan oldular.

Duâ ve niyâzımız; Filistinli kardeşlerimizin bir an önce bu katliâmdan kurtulup, zafer ve hürriyete kavuşmalarıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ekim, Sayı: 236

İslam ve İhsan

GAZZE HÂDİSESİNDEN İBRET VE DERSLER | OSMAN NURİ TOPBAŞ HOCAEFENDİ

Gazze Hâdisesinden İbret ve Dersler | Osman Nuri Topbaş Hocaefendi

GAZZELİ KARDEŞLERİMİZ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

Gazzeli Kardeşlerimiz İçin Neler Yapabiliriz?

ZULÜM VE SOYKIRIMA KARŞI GAZZELİ KARDEŞLERİMİZİN MÜCADELESİNE MÜMİNCE BAKIŞ

Zulüm ve Soykırıma Karşı Gazzeli Kardeşlerimizin Mücadelesine Mümince Bakış

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZE KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ

Filistinli Kardeşlerimize Karşı Sorumluluklarımız

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZ İÇİN DUA EDELİM!

Filistinli Kardeşlerimiz İçin Dua Edelim!

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZE DUA

Filistinli Kardeşlerimize Dua

MAZLUM MÜSLÜMANLAR İÇİN OKUNACAK DUALAR

Mazlum Müslümanlar İçin Okunacak Dualar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.