Hârun Reşid ve Behlül Dânâ Hazretleri'nin İbret Dolu Konuşması
Hârun Reşid ve Behlül Dânâ'nın ders çıkarmamız gereken ibret dolu konuşması...
Sâlih insanlar, dâimâ ölüm tefekkürü içinde yaşamış ve insanlara âhireti hatırlatmışlardır. Cenâb-ı Hakk’ı tanımakta mesafe alabilenlerin üç vasfından biri de;
- «Âhiret endişesi içinde yaşamak»tır. (ez-Zümer, 9)
HÂRUN REŞİD VE BEHLÜL DÂNÂ'NIN İBRET DOLU KONUŞMASI
nlatılır ki Hârun Reşid hacdan dönerken Kûfe’de bir müddet kaldı.
Bir gün dışarı çıkınca, Behlül Dânâ, yoluna dikildi. Avazı çıktığı kadar üç kere;
“–Ey Hârun!” diye bağırdı.
Hârun şaşırarak;
“–Kim bu beni çağıran?” diye sordu.
Behlül olduğunu söylediler. Hârun durdu ve perdenin kaldırılmasını emretti. İnsanlarla perde gerisinden konuşurdu. Behlül’e;
“–Beni tanıyor musun?” dedi.
Behlül;
“–Evet, seni tanıyorum.” dedi.
Hârun Reşid;
“–Ben kimim öyleyse?” dedi.
Behlül;
“–Sen o kimsesin ki; sen batıda olduğun hâlde doğuda birisine zulmedilse, Allah Teâlâ kıyâmet gününde onu sana sorar.” diye cevap verdi.
Hârun, Behlül’ün sözünün tesiriyle ağlamaya başladı. Behlül’e dönerek;
“–Benim hâlimi nasıl görüyorsun?” dedi.
Behlül;
“–(Bu suâlinin cevabını) Allâh’ın kitabına arz ediyorum. Allah Teâlâ;
«Ebrâr / sâlihler muhakkak cennettedirler.
Fâcirler de cehennemdedirler.» (el-İnfitâr, 13-14) buyuruyor.” dedi.
Hârun;
“–Amellerimizin durumu nicedir?” diye sordu.
Behlül;
“–Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.” (Bkz. el-Mâide, 27)
âyetini okuyarak cevap verdi.
Hârun Reşid;
“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e akrabalığımıza ne dersin (Bunun âhirette bana faydası olmaz mı)?” diye sordu.
Behlül;
“–Sûr’a üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.” (el-Mü’minûn, 101) âyetini okuyarak cevap verdi.
Hârun Reşid;
“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bize şefaati nerede kaldı?” dedi.
Behlül bu defa;
“–O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fayda vermez.” (Tâhâ, 109) âyetiyle cevap verdi.
Hârun;
“–Bir ihtiyacın var mı?” dedi.
Behlül;
“–Evet, günahlarımı bağışlaman ve beni cennete koyman.” dedi.
Hârun;
“–Bu benim elimde değil.” deyip boynunu büktü.
Sâlih insanlar, dâimâ ölüm tefekkürü içinde yaşamış ve insanlara âhireti hatırlatmışlardır. Cenâb-ı Hakk’ı tanımakta mesafe alabilenlerin üç vasfından biri de;
يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ
«Âhiret endişesi içinde yaşamak»tır. (Bkz. ez-Zümer, 9)
Çünkü;
Rasûlullah Efendimiz’in rahat ve sıkıntılı zamanlarda tekrar tekrar ashâbına hatırlattığı gibi;
“Esas hayat, âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikāk, 1)
Bu cihan, ancak âhirete hazırlık için bir imtihan mektebidir. Fânî ömür; ancak bu gayeye sarf edilirse, fayda verir.
Kıssada zikredildiği üzere, insanı âhirette çetin bir hesap beklemektedir.
Orada;
- Her türlü maddî ve mânevî nimetin hesâbı sorulacaktır.
- İlâhî tâlimatların edâ edilip edilmediğinin sorgusu olacaktır.
- Rabbimiz’in yasaklarından ne kadar içtinâb edildiği ortaya konacaktır.
- Kul haklarının muhakemesi yapılacaktır.
Kıyâmet gününün dehşetini idrâk edebilmemiz için, Kur’ân-ı Kerim’de nice îkazlar nâzil olmuştur. Hadîs-i şeriflerde, mîrac haberlerinde nice îkazlar vârid olmuştur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Mart, Sayı: 193
YORUMLAR