Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden Hikmetli Sözler ve Tavsiyeler

Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden hikmetli sözler ve tavsiyeler...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din, nasihattir.” (Müslim, Îmân, 95)

Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa muhteşem ikrâmı, ebedî ve mükemmel mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerim; baştan sona hikmettir, öğüttür, nasihattir, ibret dolu kıssa ve bin bir hissedir.

Başta sahâbî efendilerimiz olmak üzere, bütün Hak dostları Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in zamana yayılmış zirve mâhiyette, müstesnâ talebeleridir.

HASAN-I BASRÎ HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER VE TAVSİYELER

Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- Allah Teâlâ’ya şöyle niyâz ederdi:

“Allâh’ım! Beni Zât’ına muhtaç kılmak sûretiyle zenginleştir, Sen’den müstağnî bırakarak beni fakirleştirme!”

(Bâkıllânî, Αcâzü’l-Kur’ân, Beyrut 1998, s. 107)

REDDEDİLDİ!

Bir derviş, Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden bir şey istemişti. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkardı ve dervişe verdi.

“–Efendim, eve gidip oradan bir şeyler verseydiniz olmaz mıydı?!.” dediler.

Hazret şu cevabı verdi:

“–Bir defasında ihtiyaç sahibi biri mescide gelip;

«Karnım aç!» demişti. Biz gaflet edip hemen yiyecek getirmedik. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.

Ertesi gün, bir zuhûrat olarak, fakiri sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde;

«Kefeninizi alın, Allah kabul etmedi!» yazdığını gördük. İşte o gün;

«Bundan sonra bir ihtiyaç sahibini gördüğümde onu bekletmeyeceğim, hemen ihtiyacını göreceğim.» diye yemin ettim.” (Bkz. Darîr Mustafa Efendi, Yüz Hadis Yüz Hikâye, İstanbul 2001, s. 157)

İSTİĞFAR HEPSİNE ÇARE

Dört kişi gelerek;

  • Biri kuraklıktan,
  • Diğeri fakirlikten,
  • Bir diğeri tarlasının verimsizliğinden,
  • Sonuncusu da çocuğunun olmayışından yakınıp Hazret’ten himmet talep ederler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri, onların her birine de «istiğfâr»ı tavsiye eder.

Yanındakiler, kendisine;

“–Efendim, bu kimselerin dert ve sıkıntıları farklı, lâkin sizin hepsine de tavsiyeniz aynı!” derler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri onlara şu âyet-i kerîmeyle cevap verir:

“Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki);

  • Üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,
  • Mallarınızı ve
  • Oğullarınızı çoğaltsın,
  • Size bahçeler ihsân etsin, sizin için ırmaklar akıtsın!” (Nûh, 10-12)

(İbn-i Hacer, Fethü’l-Bârî, XI, 98; Aynî, Umdetü’l-Kārî, Beyrut ts. XXII, 277-278)

NE MÜTHİŞ NASİHAT!

Hasan-ı Basrî Hazretleri bir cenâzeye katılmıştı. Orada yaşlı bir zât gördü. Defin işlemleri bittikten sonra ona;

“–Ey ihtiyar! Sana Allah için soruyorum; ne dersin, acaba vefât eden bu zât, şu anda dünyaya geri dönüp sâlih amellerini artırmayı ve geçmiş günahlarına istiğfâr etmeyi düşünüyor mudur?” diye sordu.

O zât da hiç tereddüt etmeden;

“–Evet, tabiî ki düşünüyordur.” dedi.

Bunun üzerine Hasan-ı Basrî Hazretleri;

“–O hâlde bize ne oluyor ki bu vefât eden kişi gibi düşünmüyoruz?” dedi ve yürüdü.

Giderken şöyle diyordu:

“–Ölüm, ne müthiş bir nasihat! Kalplerde hayat olsa, ne kadar beliğ ve tesirli bir mev’ıza, lâkin nidâ ettiği kimselerde hayat yok!”

(İbnü’l-Cevzî, Âdâbu’l-Haseni’l-Basrî, thk. Süleyman el-Harş, Dâru’n-Nevâdir, 1428, s. 29)

GIYBETE MUKABELE!

Hasan-ı Basrî’nin kulağına;

«–Falan kişi senin hakkında gıybet etti.» diye bir söz ulaşınca hemen bir tabak üzerine koyduğu birkaç hurmayı o kişiye göndererek özür dileme sadedinde;

«–Haber aldığıma göre kazanmış olduğun sevapları, benim amel defterime nakletmişsin. Bundan dolayı seni mükâfatlandırmak istedim, seni hakkıyla mükâfatlandıramadığım için mâzur gör!» diye haber gönderdi. (Ferîdüddin Attâr, Tezkire, I, 70-71)

  • Eğer illâ dedikodu yapacaksan, anne-babanın dedikodusunu yap!..

Âhirette en azından sevâbın onlara gitmiş olur ve onların günahını yüklenirsin!..

  • Vallâhi müslüman bir kul için; çocuklarını, torunlarını ve akrabalarını Allâh’a itaatkâr görmekten daha sevimli bir şey yoktur.

MUHABBET AMA NASIL?

–Ey insanlar!

«Kişi sevdiğiyle beraberdir.» hadîsini yanlış anlamayın!

(Gücünüz nisbetinde) sâlihlerin amelini işlemedikçe, sâlihlerden olamazsınız.

Zira yahudi ve hıristiyanlar da kendilerince peygamberlerini sevdiklerini iddia ederler; fakat (hâl, ahlâk ve yaşayışları itibarıyla)
onlarla beraber değildirler.
(İhyâ, c. II, s. 402)

Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh-, «hurma kütüğü»nün inlemesi hâdisesinden bahsederken gözyaşları içinde şöyle derdi:

“Ey Allâh’ın kulları! Bakınız, bir odun parçası bile, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yüce mertebesinin farkında olduğu için O’na muhabbet besliyor, hasretini çekiyor ve O’na kavuşma şevkiyle inliyor. Hâlbuki sizin O’na karşı daha büyük bir iştiyak içinde olmanız, O’nun cemâlini özlemeniz îcâb eder!” (Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, IV, 570)

TEVÂZU ÖLÇÜLERİ

  • Tevâzu, karşılaştığın her müslümanın senden üstün olduğunu kabul etmendir.

Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh-, talebesi olan muhaddis Tâvûs’a şu îkazda bulundu:

‒Yâ Tâvûs! Hadis öğretmek sana gurur veriyorsa, bu ilmi okutmaktan vazgeç!

Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin, talebelerinden birine kerâmetle ilgili yaptığı şu vasiyet çok câlib-i dikkattir:

–İlim, hâl ve irfan seviyenin yüksekliğine aldanma!

  • Bel’am bin Bâûrâ’nın Levh-i Mahfûz’a bakıp onu okuyacak makama geldikten sonra başına neler geldiğini hatırla!
  • İnsanlar arasında kendisini kötüleyen kimse, aslında kendisini övmüş olur. Bu ise riyâ alâmetlerindendir.

GECE İBÂDETİNE KALKAMIYORSAN...

  • Kişinin gece ibâdetine kalkmamasının tek sebebi, işlediği bir günahtır.
  • O hâlde her akşam nefsinizi sorgulayıp kendinizi denetleyiniz. Gece ibâdetine kalkmak için Rabbinize tevbe ediniz.
  • Gece ibâdetine kalkmak, ancak günahları altında ezilen kişiye ağır gelir.

Hasan-ı Basrî Hazretleri’ne sordular:

“–Gece namazı kılanların yüzleri niçin güzel ve nurlu olur?”

Şöyle buyurdu:

“–Çünkü onlar, Rahmân ile baş başa kalmışlardır...”

  • Seleften biri, geceleyin Kur’ân okuduğunda sabahleyin kendisini görenler sararıp solmasına, hâlsizliğine, bitkinliğine bakarak gecesini ibâdetle geçirdiğini onun yüzünden anlarlardı.

Oysa bugün herhangi biri geceleyin Kur’ân’ı baştan sonuna değin okuyor ama sabahleyin kalktığında, sırtına hırkasını çekip uyumuş gibi yüzünde hiçbir değişiklik görülmüyor.

İKİ KORKU ARASINDA!

–Ey Âdemoğlu! Gerçek mü’min, ihsan sahibi bile olsa yine de korku üzere sabahlar. Zaten ona da bu yaraşır. Mü’min, akşama yine aynı korku ile kavuşur. Evet, o her zaman şu iki korku arasındadır:

  • Geçmiş günahlar: Bu günahları sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın kendisine nasıl muâmelede bulunacağını bilemez.
  • Gelecek hayatı: Nasıl bir hayat sürecek, son nefesi nasıl verecek? Bu soruların cevaplarını devamlı tefekkür eder.

Bir gün yolda giderken çok neşeli, gülen bir adamla karşılaşır. Ona;

“–Ey kardeşim! Sırât’ı geçtin mi?” diye sorar.

Adam;

“–Hayır.” cevabını verince tekrar sorar:

“–Peki cennete mi, yoksa cehenneme mi gideceksin? Bunu biliyor musun?”

Adam yine;

“–Hayır.” diye cevap verir.

O vakit Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- o adama şunları söyler:

“–Allah sana afiyet versin! O hâlde niçin bu kadar taşkınca gülüyorsun? Unutma ki, o kıyâmet gününün işi çok çetindir!..”

ÇÜRÜTÜCÜLER

  • Kalpler altı şeyden dolayı çürür ve bozulur:

Birincisi: Tevbe ederim ümidiyle günah işlemek.

İkincisi: İlim öğrenip mûcibince amel etmemek.

Üçüncüsü: Hareket ve davranışlarda içten ve
samimî (ihlâslı) olmamak.

Dördüncüsü: Allâh’ın verdiği nimetlerden faydalanıp şükretmemek.

Beşincisi: Allâh’ın yarattıkları arasında paylaştırdığı rızka râzı olmamak.

Altıncısı: Ölüleri defnedip onlardan ibret almamak.

  • Duâlarınız kabul olunmayacak diye korkmuyorum.

Sizin, duâ edemez hâle gelmenizden korkuyorum...

Vaktiyle Emevîler devrinin üç büyük hiciv şairinden biri olan Ferezdak’ın eşi ölmüştü. Defin merasiminde Hasan-ı Basrî de bulunmaktaydı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, şiirleriyle insanları karalayan, iffetlerini zedeleyen bu şaire, bir ara kabri işaret ederek;

“–Âhiret için ne hazırladın?” diye sordu.

Yaşlı şair;

“–Yetmiş yıldan beri kelime-i şahâdeti hazırladım.” dedi.

Hasan-ı Basrî;

“–Ne güzel hazırlık!” dedikten sonra şu sözleri ekledi:

“–Lâkin kelime-i şahâdetin şartları vardır. Bu yüzden iffetli kadınlara iftirâ etmekten sakın!”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık

İslam ve İhsan

HASAN BASRİ HAZRETLERİ KİMDİR?

Hasan Basri Hazretleri Kimdir?

HASAN BASRİ HAZRETLERİNİN SALAVATI

Hasan Basri Hazretlerinin Salavatı

HASAN BASRİ HAZRETLERİ’NİN ZENGİNLİK DUASI

Hasan Basri Hazretleri’nin Zenginlik Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.