Havle binti Sâlebe’nin (r.anha) Hayatı

Havle binti Sâlebe’nin (r.anha) kimdir? Kadın sahâbîlerden Havle binti Sâlebe’nin (r.anha) hayatı…

Havle binti Sâlebe -radıyallâhu anhâ- kadın sahâbîlerdendir.

HAVLE BİNTİ SÂLEBE’NİN (R.ANHA) HAYATI

Sâlebe ibni Esrem’in kızı olan Havle binti Sâlebe -radıyallâhu anhâ-, Medîneli olup Hazrec Kabilesi’ne mensuptur. Hicretten sonra Rasûlullâh’a biat etmiştir.

İslam ile müşerref olduktan sonra inancından aslâ tâviz vermemiş, îman mevzuundaki hassasiyeti ile tanınmıştır.

Havle binti Sâlebe -radıyallâhu anhâ-, dînî ölçülere elinden geldiği kadar riayet etmeye çalışan, hayatını İslâm ile güzelleştiren bir îman eridir.

Amcasının oğlu olan Evs bin Sâmit el-Ensârî ile evlenmişti. Eşinin yaşlılık yıllarında aralarında bir hâdise geçmişti. Eşi Evs bin Sâmit yaşlılığından dolayı ne dediğini, ne yaptığını bilemez bir hâle gelmişti. Bir gün canı sıkkın bir vaziyette iken, hanımına:

“-Enti aleyye ke-zahri ümmî: Sen bana anamın sırtı gibi ol!” dedi.

Bu ifadeden sonra Havle Hanım, ona:

“-Sen çok büyük laf ettin. Sonunun nereye varacağını bilemiyorum.” dedi.

Söylediği sözden çok pişman olan Evs bin Sâmit de bu duruma çok üzülmüştü.

Havle Hanım:

“-Sen Rasûlullâh’a git, söylediğin sözü ve hâlimizi O’na arz eyle. Durumumuzu O’na sor.” dedi.

Kocası da Havle’ye:

“-Ben bunu Allah Rasûlü’ne sormaya utanırım. Peygamber Efendimiz’e sen gidip sor, hâlimizi O’na sen danış.” dedi.

Bu ifade; Câhiliye Arapları arasında mutlak boşanmayı gerektiren sözlerden biri olarak kabul edilmekteydi. İnsanın hanımını, annesine benzetmesi; “Artık aramızda nikâh akdi kalmamıştır, sen bana evliliğin yasak olduğu yakın bir akrabam gibi oldun!” mânâsına geliyor ve geri dönülmez bir boşanma şekli sayılıyordu. Câhiliye devrindeki bu boşama şeklinin İslâm’da geçerli olup olmadığı ise, henüz bilinmiyordu.

Allah ve Rasûlü’nün bu konudaki hükmünü öğrenmek üzere Havle binti Sâlebe -radıyallâhu anhâ- Rasûlullah Efendimiz’in hâne-i saâdetine vardı. Efendimiz, Hazret-i Âişe Vâlidemizin evinde idi. İzin alarak huzûra girdi ve olup biteni Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e şöyle anlattı:

“-Yâ Rasûlâllah! Bildiğiniz gibi kocam Evs, çocuklarımın babası, amcamın oğludur. Aşırı yaşlılıktan dolayı biraz geçimsiz hâle gelmiştir. Bana çok ağır konuştu. Talâktan (boşanmaktan) söz açmadı, ama «Sen bana anamın sırtı gibisin.» dedi. Şimdi biz ne yapacağız?”

Durumunu böylece arz ettikten sonra da duâ hâlinde sürekli şunları söylüyordu:

“-Yâ Allah, acımın şiddetini ve onun ayrılığından duyduğum meşakkati sen biliyorsun. Bize bir kurtuluş yolu lûtfeyle!..”

Hazret-i Âişe Vâlidemiz ve orada bulunanlar da Havle binti Sâlebe Hanımın bu durumuna çok üzülmüş ve onun acısını paylaşarak, kendisiyle birlikte gözyaşı dökmüşlerdi.

Bu sırada Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in hâlinin değiştiğine şâhit oldular. Rasûlullah Efendimiz’in yüzünde vahiy sırasında görülen alâmetler belirmeye başlamıştı. Hazret-i Âişe Vâlidemiz:

“-Yâ Havle! En doğrusunu Allah bilir, muhakkak vahiy geliyor. O da olsa olsa senin hakkındadır.” buyurdu.

Havle Hanım, duâ hâlinde “hakkında hayırlı olanı” istiyordu.

Bir müddet sonra vahiy hâli geçince, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tebessüm etti ve:

“-Yâ Havle!” diyerek söze başladı, “Allah senin ve onun hakkında âyet indirdi.” buyurdu.

Nâzil olan âyetleri okudu. Kalplerindeki hüzün, bir anda sürûra dönüştü. Sıkıntılı hâl gitti, neşeli, sıcak bir ortam oluştu. İnen âyetlerin meâli şöyle idi:

“Kocası hakkında seninle tartışan ve Allâh’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. İçinizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.

Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin birbirlerine temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Buna imkân bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce art arda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu hafifletme, Allâh’a ve Rasûlü’ne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allâh’ın hükümleridir. Kâfirler için ise acı bir azap vardır.” (el-Mücâdele, 1-4)

Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu âyetlerden sonra, Havle binti Sâlebe’ye hitâben:

“-Ona söyle de bir köle azâd etsin.” buyurdu. Havle Hanım:

“-Hangi köleyi! Yâ Rasûlallah! Allâh’a yemin ederim ki, onun azâd edecek bir şeyi yok.” dedi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-O zaman peşpeşe iki ay oruç tutsun.” buyurdu. Havle Hanım:

“-Vallahi o çok yaşlıdır. Buna da güç yetiremez.” dedi.

Allah Rasûlü:

“-O hâlde altmış yoksulu doyursun.” buyurdu. Havle bu sefer de:

“-Yâ Rasûlallah, onda bu imkân da yok.” dedi.

Bunun üzerine Efendimiz:

“-Git ona söyle, Ümmü Münzer binti Kays’a gitsin de ondan yarım vesak hurma alsın ve altmış yoksula sadaka olarak dağıtsın.” buyurdu.

Havle Hanım, Peygamber Efendimiz’in huzûrundan ayrıldı ve evine geldi. Kocasını kapıda onu beklerken buldu. Merakla hanımına olanları soran eşine, Peygamber Efendimiz’in söylediklerini iletti. O da söyleneni yaptı.

Kocası o günden sonra sürekli:

“-Eğer Havle olmasaydı, ben helâk olmuştum.” diye konuşur olmuştu. Onu dâimâ hayır ve şükranla andı.

Havle Binti Sâlebe -radıyallâhu anhâ-’ya bütün sahâbîler hürmet ederdi.

Hazret-i Ömer’in halifelik döneminde bir gün, Hazret-i Ömer yanında bulunan kimselerle birlikte yürürken yaşlı bir kadınla karşılaştı. Onunla konuşmak için yol üzerinde bir hayli zaman geçirmişti. Oradan ayrıldıklarında yanındakilerden biri:

“-Ey mü’minlerin emîri, yaşlı bir kadın için bu kadar adamı (yol ortasında) bekletmiş oldunuz.” dedi.

Hazret-i Ömer Efendimiz:

“-Sen bu hatunun kim olduğunu biliyor musun? O, öyle bir kimsedir ki, şikâyetini Cenâb-ı Hakk’a duyurmuş ve Yüce Allah, onun hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de: «(Hâlinden) Allâh’a da şikâyet etmekte olan kadının sözünü (umduğu vech ile) Allah dinlemiştir.» buyurdu. Azîm olan Allâh’a yemin ederim ki o, akşama kadar durup benimle konuşmuş olsaydı, namazdan başka bir sebeple kendisini bırakıp gitmezdim. Namazı edâ ettikten sonra yine onun yanına dönerdim.” buyurdu.

Derdini ve tasasını Allâh’a arz eden, Cenâb-ı Hak tarafından talep ve şikayetine en kısa zamanda cevap verilmiş bulunan İslâm’ın güzîde hanımlarından Havle binti Sâlebe Hanımı rahmetle yâd ediyor, kendisine Rabbimiz’den uhrevî nice güzellikler niyâz ediyoruz. Ruhları için bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs-ı Şerîf okumanızı istirham ediyoruz.

İstifade Edilen Kaynaklar: Mehmed Emre, Hanım Sahâbîler, İstanbul, 2019, 243-246; Mustafa Eriş, Hanım Sahâbîler - 2, İstanbul, 2020, 119-128.

 *“Vesk” veya “visk” şeklinde kullanılan bu kelime; kabaca bir deve yükü, bir veya iki “denk” mal/eşya mânâsına gelmektedir. Âlimler, asr-ı saâdetteki vesk’in, 60 peygamber sâına veya 240 peygamber müddüne denk geldiğini söylemişlerdir. Ancak sâın değerinde bile kesin bir uzlaşmaya varılamadığından veskin ölçüsü de tartışmalı kalmıştır. Sâın hacmi 2,75 lt. alınırsa veskinki (60 × 2,75 lt. =) 165 lt. olarak hesaplanır ki, bu da (60 × 2,04 kg. =) 122,4 kg. civarında kuru gıdanın ölçüsüdür. (Cengiz Kallek, “Vesk” maddesi, DİA, İstanbul 2013, 70)

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 463

İslam ve İhsan

HAVLE BİNTİ SALEBE (RA) KİMDİR?

Havle Binti Salebe (ra) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.