Haya (Utanma Duygusu) Neden Önemlidir?

Aklın göstergesi nedir? Haya yani utanma duygusu neden önemlidir? Cehenneme karşı nasıl duyarsız kalınabilir? Emel Sözcüer yazdı.

Bütün âlemleri yaratan Rabbimiz, insanı da kâinatın özü olarak var etmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de “O (Allah) sizi yarattı ve sûretlerinizi de en güzel şekilde kıldı” (Teğabün, 3) buyurmaktadır. Utanma, çekinme duygusu olan hayâ, yaratılan varlıklar arasında fıtrî olarak sadece insanda mevcuttur.

İLAHİ LANETİ ÇEKEN ŞEY

İnsandaki fıtrî ve ulvî olan hayâ duygusunun lüzumsuz olduğu düşüncesiyle, özgüven adı altında insana sınırsız özgürlük telkin etmek; insanı yaratıcısı ve yaratılan varlıklarla problemli hâle getirmek, onu fıtrattan uzaklaştırmaktır. Rabbimizin yaratılışımıza bahşettiği, peygamberlerin bu fıtrî öz üzerine inşâ ettiği ahlâkî güzellikler, insanın huzur teminatıdır. Hayâ duygusunu kaybeden insan ve toplulukların, böylece diğer güzellikleri de kaybedecekleri âşikârdır. Toplumda hayâ damarlarını imhâ eden söz, davranış ve hareketlerin yaygınlaşması ilâhî lâneti celbedecek büyük musîbettir.

“İnsanlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve âhirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Nur, 19)

Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem açıkta ve gizlide her zaman edep üzere bulunmayı öğütlemiştir, insanları hayâya ve onun bütünleyicisi olan tesettüre dâvet etmiştir:

“Çıplaklıktan sakınınız. Yanınızda sizden hiç ayrılmayan (melekler) vardır. Bunlar ancak özel durumlarda, ihtiyaç giderirken ayrılırlar. Onlardan hayâ edin ve onlara saygılı davranın.”(Tirmizî) buyurarak hayâlı olmayı ve hassas bir edep üzere yaşamayı tavsiye etmiştir.

AKLIN GÖSTERGESİ UTANMA DUYGUSUDUR

İmam Gazâli, bir çocuğun akletmeye başlamasının işaretini ‘konuşması’, ‘sayı sayması’ değil, ‘utanma duygusu’ olarak görür. Çocuk çekindiği ve utandığı zaman aklın nuru onun üzerine doğmuştur, bir kısım şeyleri çirkin görür ve bir kısmına muhalefet eder. Aklın göstergesi ahlâktır.

Teşhir, her geçen gün normalleştirilmektedir. Böylece sistematik olarak, normalin standartlarını düşüren bir proje yürütülmektedir. Sosyal medya ve moda sektörü, bu aşırılığı normalleştirme projesini desteklemektedir. Yaz aylarında bunu daha net görmekteyiz. Çocuklar artık neyin doğru, normal, neyin sapkınlık, aşırılık olduğunu anlamakta güçlük çekiyorlar. Görsel idrakin egemenliği, kalbin idrâkini yıpratıyor.

Yaşı ne kadar küçük olursa olsun, çocukları çıplak vaziyette denize sokmamalıdır. Güneş ışınlarının zararından koruduğu gibi çocuğun mahremiyetini de koruyacak deniz giysileri almaya özen göstermelidir. Çocukların tuvaleti geldiği zaman uluorta yerlerde tuvalet yaptırmaktan kaçınmalıdır.

 Bedenini daha fazla gözler önüne serecek, insanları rahatsız edecek, çıplaklılığa varacak ölçüdeki kıyafetler seçmemelidir. Unutulmamalıdır ki istediğiniz gibi giyinebiliyorsunuz ama istediğiniz gibi soyunamazsınız. Her şeyin bir haddi, sınırı vardır. Gözler ve gönüller bundan rahatsız olmaktadır. Açıklık, çıplak olmayı gerektirmez.

Kıyafet bedeni örtmeli, şeffaf olmamalı, vücut şeklini belli etmemelidir. Mahremiyet eğitimi ailede başlar. Bu eğitimi çocuklara verebilmek ve bedenlerini korumayı öğretmek için özellikle yaz mevsimi, kıyafet seçmek önemli bir fırsattır, fırsatın kazası olmaz.

Gaflet, hakîkate karşı kalbin önüne perde çekilmesidir. Mayın tarlasında fütûrsuzca koşmak, uçurum kenarlarında şuursuzca dolaşmaktır. Gaflet, kuzunun kurda sevdalanmasıdır. İnsanın büyük düşmanları olan nefs’i emmâre ve şeytan, insanı çeşitli hîle ve desîselerle kulluk vazifelerinden, fıtratından uzaklaştırmak, sorumluluklarını ihmâl ettirmek için türlü bahâneler öne sürer. Böylelikle aklı, kalbi, idrâki, vicdânı âdeta uyuşturur. Bu şuursuzluk hâliyle, insanı kolayca azâba yuvarlar.

Bu gün maalesef basın yayın, televizyon dizileri, internetin zararlı adresleri, sosyal medya mecraları, müstehcenlik, lüks içinde yaşamayı ve aşırı tüketimi kamçılayan reklamlar, siteler, neslin rûhunu zehirleyen canavara dönüşmüştür. Genç zihinler, bu olumsuz odakların yaydığı zehirli tesirleri altında, şahsiyetlerini ve kimliklerini kaybetmekte ve zaman içinde bu zararlı etkilenmeden payını almaktadırlar. Telkin edilen şekillerin, kalıpların biçimine bürünmektedirler. Kültür erozyonu her geçen gün artmaktadır. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Davûd, Libas, 4/4031)

Onların izledikleri ekranları kontrol altına almak, medyanın tuzaklarına düşmemek çok mühimdir. Bu yapımlar bizim ahlâkî normlarımıza uygun değildir. Ama medya bize bambaşka bir ahlâk biçimi empoze ediyor. Bu dizileri izlememek ve izletmemek gerekir.

Bu gençler, sosyal medyanın, televizyon dizilerinin, internet sokaklarının güdümündeki çocuklar olmaktadır. Aileleri, anne babalarıyla yakınlıkları, kan bağından öteye geçmemektedir. Bu sebeple günümüzde ailelerin, çocuklarını tehlikelerden korumak için onlara daha çok ilgi ve şefkat göstermelidir. İlâhî emânet olan evlâtları, ibâdet vecdi içinde yetiştirerek onlara İslâm kimliği kazandırmak, anne babaların en önemli vazifelerindendir.

 “Ey îman edenler! Kendinizi ve aile efrâdınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 6)

Cehennem bir felaket olduğu hâlde, etrafı nefsin hoşlanacağı şeylerle kuşatıldığı için insanlara câzip gelmektedir. Tembellik, başıboşluk, haram eğlence, fuhuş, dedikodu, israf, haram kazanç, fıtratı bozmak, ifsat hareketleri birer tuzaktır. Cehenneme, insanı yalan ve yaldızlarla tuzaklara çağırmak, kandırmak şeytanın işidir.

“Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: Allah size gerçeği vaat etmişti. Ben de size vaat ettim ama sözümde durmadım. Aslında benim sizi zorlayacak hiçbir gücüm yoktu. Ancak sizi isyâna çağırdım. Siz de çağrıma hemen uydunuz. Öyle ise beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Zâten önceden beni Allâh’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim. Şüphesiz ki zâlimler için acı veren bir azap vardır.” (İbrahim, 22)

CEHENNEME KARŞI TEDBİRLİ OLMAK GEREKMEZ Mİ?

Cehenneme karşı nasıl duyarsız kalınabilir? Dünyada en küçük bir tehlikeye karşı tedbir alan insan âhiretteki korkunç ve ebedi felâkete karşı tedbirli davranması akıl kârı değil midir? Fânî lezzetler için bâkî saadetleri göz ardı etmek akıllı işi değildir.

Kur’an’da câhilî toplumlar, çeşitli vasıflarıyla anlatılmaktadır. Önemli özellikleri arasında Allâh’ın verdiği nimetlerin kıymetini bilmemek, farkında olmamak, Allâh’a îman etmemek, Peygamberleri tanımamak, zâlim olmak, haddi aşmak vardır. Meselâ “tartı ve ölçüde”, “cinsel kimlikte” haddi aşan toplumların Allâh’ın gazâbıyla cezâlandırıldıklarından bahsedilir. Şuayb toplumu, Nuh toplumu ve Lût toplumu bu kapsamda yer alır. Bu toplumlar hudutları aşarak aşırıya kaçmışlar ve peygamberlerini dinlemeyerek sapkınlıklarında ısrar etmişlerdir. Bu sebeple Allâh’ın gazâbıyla çeşitli cezâlara dûçar olmuşlardır.

HAYÂ İLAHİ BİR AHLAKTIR

Hz. Ömer radıyallahu anh:

“Hayâsı azalan insanın takvâsı, haramlardan kaçınması da azalır. O hâle gelince de kalbi ölür. Din bütünüyle hayâdan ibarettir” demiştir. Hayâ, ilâhî bir ahlâktır. Nebevî haslettir, fıtrî güzelliktir, insan olma özelliğidir.

Güzelliklerin korunması ve yaşatılması kötülüklerin yok edilmesi adına yapılması gerekenler, bu ümmetin omuzlarındadır. Yaşadığımız zaman ve mekânla sınırlı değiliz. Dinimiz İslâm, insanlık için son çâredir. İslâm’la insanlık, insan olarak var olma şansını sürdürmektedir. İflas eden insanlığın ihyâsı, îman mektebinde yetişen, güzel örnek olan insanlarla mümkündür. En güzel örnek de Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem’dir.

Dünya sîreti olmayan bir sûrete dönüştü. En önemli mesele sûretâ değil, îman ve ahlâkla diri olan sîretâ insan olmaktır.

Kaynak: Emel Sözcüer, Altınoluk Dergisi, Sayı: 465

İslam ve İhsan

EDEP (UTANMA DUYGUSU) İLE İLGİLİ HADİSLER

Edep (Utanma Duygusu) ile İlgili Hadisler

EDEP (UTANMA DUYGUSU) İLE İLGİLİ HADİSLER

Edep (Utanma Duygusu) ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.