Hayır İşleri Üç Şeyle Kemale Erer

Hayırlı işlerde acele etmek gerekir. Zira Allâhʼın râzı olduğu bir hususta ağır hareket edilip ihmalkâr davranılırsa, araya pek çok mânî girer.

Câfer-i Sâdık Hazretleri buyurur:

“Hayır işleri, ancak şu üç şeyle kemâle erer:

1) Karar verildiği an ihmâl edilmeyip hemen îfâ edilmesiyle,

2) Yapılan ameli küçük görüp benlikten uzak kalmakla,

3) Riyâdan sakınmak için, gizli olarak îfâ edilmesiyle!”[1]

[Hayırlı işlerde acele etmek gerekir. Zira Allâhʼın râzı olduğu bir hususta ağır hareket edilip ihmalkâr davranılırsa, araya pek çok mânî girer. Nefs ve şeytan da, kulu o hayırlı düşünceden vazgeçirmek için didinir dururlar. Vazgeçiremezlerse, bu defa onun içini boşaltıp ecrini zâyî etmek maksadıyla, onu riyâ, kibir ve ucub gibi nefsânî gâyelerle bulandırmaya çalışırlar.

SALİH AMELLERİN DÜŞMANI

Sâlih amellerin en büyük düşmanı; gurur, kibir ve gösteriştir. Bunlardan korunmak için, yapılan hayırları gizlemek gerekir. Mecbûren âşikâr olarak îfâ edilen hayırlarda ise, kalbi koruyup ihlâsı zedelememek îcâb eder. Ayrıca yapılan hayır ne kadar büyük olursa olsun, onu dâimâ az ve yetersiz görmek de, gönlü, gurur, kibir ve ucubdan koruyan bir fazîlettir.

İKİ ŞEYİ UNUT İKİ ŞEYİ DE UNUTMA

Nitekim ârif zâtlar “iki şeyi unut” demişlerdir:

1) Yaptığın hayır-hasenâtı unut ki, sana gurur, kibir ve ucub vermesin.

2) Sana yapılan kötülükleri unut ki, kalbinde kin ve öfke tohumları yeşermesin.

Buna mukâbil, “iki şeyi de unutma” buyurmuşlardır:

1) Yaptığın hatâ ve kusurları unutma ki, tevbe ve telâfisiyle meşgul olup nefsinin büyüklenmesine mânî olasın.

2) Sana yapılan iyilikleri unutma ki, vefâsız ve nankör olmayasın.

Velhâsıl, kulun ebediyet yolculuğunda en kıymetli azığını zâyî etmemesi için, sâlih amellerinin üzerine titremesi îcâb eder. İhlâs sırrına büyük bir titizlikle riâyet etmesi gerekir. Aksi takdirde, bir taraftan doldurmaya çalıştığı heybesini, diğer bir tarafından boşaltır da, huzûr-i ilâhîye eli boş olarak gittiğinden haberi bile olmaz.]

Dipnot:

[1] Ebû Nuaym, Hilye, III, 198.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Cafer-i Sadık (rahmetullâhi aleyh), Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CÂFER-İ SÂDIK HAZRETLERİ’NİN HİKMETLİ SÖZLERİ

Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin Hikmetli Sözleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.