Hayırlı İşlere Mani Olan Bahaneler
Yapılacak her hayırlı işin başı öncelikle halis ve iyi niyettir. Temiz ve salih bir niyetle çıkılan yolda elbet kolaylık ve rahmet vardır. Peki bizlere engel olan, hayırlı işlere mani olan o bahaneler neler? Nasıl yenebiliriz?
Tasadduk kıssasının bir nüktesi de, bahaneleri bertaraf etmektir. Hayırlı bir iş yapmaya niyet etmeyen kişi, birçok mazeret bulur.
Tasadduk etmesi gereken kişi;
“Herkes zengin, şimdi fakir mi kaldı. Allah versin. Herkes gibi çalışsın o da kazansın!” der! Türlü bahaneler uydurur.
Talebe okutması gereken kişi;
“Şimdi vefâlı talebe mi kaldı?” der, ümitsizliğe kapılır, bedbin bir şekilde hizmetten geri kalır.
Emr-i bi’l-mârufta bulunması gereken kişi;
“Bu zamanda kim dinler ki?!.” der, köşesine çekilir.
Bu kıssa, böylelerine;
“Sen azmet ve gerçekleştir! Bahanelere sığınma! Niyetinin samimiyeti, amelini isabet ettirecektir!” mesajını vermektedir. Necip Fazıl bu mânâyı şiirin diliyle şöyle ifade eder:
Tohum saç! Bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylân, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Nitekim;
Asr-ı saâdette de Peygamber Efendimiz, bin bir meşakkat ve zorluk karşısında ümitsizliğe düşmemiş, sabır ve azimle gayret ederek muvaffak olmuştur.
Mekke devrinde büyük zulümler karşısında altı senede ancak 40 kişi müslüman oldu. Fakat müslümanların azmi devam etti. Bu azimle hicrette takrîben 90 aile hicret etti. Medine’deki ilk nüfus sayımında 1.500 kişi tespit edildi. Bu gayretler neticesinde İslâm öyle yayıldı ki, vedâ haccına 120.000 kişi iştirâk etti. Gelemeyenler de hesaba katılırsa, müslümanların sayısı 150.000’e vardı. Demek ki on yıl içinde Medine’ye gelen 1 kişi, 100 kişi oldu.
Tevfik Allah’tandır. Bereketi verecek Cenâb-ı Hak’tır. Müslüman dâimâ nikbindir, ümitvardır. Asla bedbin ve ümitsiz değildir. Çünkü o dâimâ bilir ki gücü verecek Cenâb-ı Hak’tır.
Unutmamalıdır ki;
Gayretlerimizde ihlâs ve takvâmız arttıkça, Cenâb-ı Hak da yardımını artırmaktadır.
Ümitsizlik, insanın uhrevî yolculuğunda yolunu kesen bir belâdır. Bu sebeple Mevlânâ Hazretleri şöyle îkāz eder:
“Ey azîz varlık! Sen kendinin hakir yahut zayıf olmasına değil de, kendi himmetine, kendi gayretine bak!
Sen ne hâlde olursan ol; istekten vazgeçme ey susamış, dudakları kurumuş kişi, durmadan su ara!
Susuzluktan kurumuş olan o dudak, sahibinin çeşme başına erişeceğine şahitlik eder.
«Dudakların kurumuş olması, bu ızdırap, bu çırpınma; seni bize ulaştıracaktır.» diye suyun gönderdiği müjdeli bir haberdir.
Bu arayış, mübârek ve kutlu bir harekettir. Bu candan isteyiş, Allah yolundaki bütün engelleri kırar döker.
Bu isteyiş, isteklerinin anahtarıdır; senin ordundur, sancakların ve zaferlerindir.
Bu isteyiş, sabaha karşı horozun; «Sabah oluyor.» diye ötmesine benzer.
Âletin yoksa, yani Hakk’a yaklaşmak için iyi işlerin, ibâdetin yoksa da, ümitsizliğe kapılma, yine de istekte bulun! Allah yolunda ibâdete ihtiyaç yoktur; yalvarış, yakarış ibâdete yol açar.
Evlâdım; her kimi Allah talibi (=Allâh’ı isteyen) görürsen, onun dostu ol, onun önünde hürmet ile eğil!
Allâh’ı isteyenlerin, Allah dostu olanların komşusu olursan, sen de Hakk’ı isteyenlerden olursun, onların sayesinde sen de nefis savaşını kazanırsın.”
Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi, sâlih bir insan olma yolundaki gönüldeki arzu ve niyet, makbul sâlih amellerin anahtarıdır.
Öyle ki;
Bir rivâyette;
“Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.” buyurulmaktadır. (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 194).
Kaynak: Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Ağustos, Sayı: 162