Hayırsız Evlatla İmtihan
Hayırsız evlat imtihan mıdır? Allah neden evlatla imtihan eder? Hayırsız evladı olanlar ne yapmalı? Anne-babanın hayırsız evlatla imtihanı...
Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- ile Hazret-i Havvâ Vâlidemizin dünyaya indirilişinden itibaren büyük bir hay huyun içine sürüklendik. Evet, Cennet’te “bir yasak ağaçla” imtihan edilen ve bu imtihanı kaybeden ilk insanlar; bütün Cennet nimetlerinden bir anda mahrum kalmışlardı. Dünyaya indirildikten sonra imtihanlar birbiri ardınca geliyordu artık… Bu imtihanların âkıbeti de kısmen dünyada belli oluyor, daha çok ise âhirete kalıyordu.
Önce Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ birbirinden ayrı düştüler, hasret imtihanıyla kavruldular. Pişman oldular, tevbe ettiler, af dilediler ve affedildiler. Tekrar birbirine kavuştular. Bu sefer evlât imtihanına çarptırıldılar.
HAYIRSIZ EVLAT İLE İMTİHAN
Evlâtlarından biri diğerinin canına kastetti ve yeryüzündeki ilk kanı döktü. Evlâtlardan birisi mazlum oldu, öldü; diğeri zâlim oldu, öldürdü. Neticede iki evlâtlarını da kaybettiler. Ama hangi evlâtlarına daha çok üzüldükleri Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılmamış.
İnsanlığın ikinci atası sayılan Hazret-i Nûh da bir isyankâr evlâdıyla imtihan olmuş. Hayatı boyunca îmâna davet ettiği evlâdı, azgın sularla boğuşurken yine “kurtuluş gemisine” dâvet etmiş. Ama babasını inkâra alışan evlât, bu dâveti de reddetmiş, hidayet dâvetine bîgâne kaldığı gibi… Neticede babasının gözleri önünde helâk olmuş.
Kur’ân-ı Kerîm, sâlih evlâtlardan da örnekler veriyor; Hazret-i İbrahim’e teslim olan Hazret-i İsmâil’i, İmrân ailesinden Hazret-i Meryem’i…
Aynı şekilde evlâtlarından büyük bir imtihan veren babalardan birisi de Hazret-i Yâkub… On evlâdı, bir mâsum evlâdını ölüme terk ediyor. Baba, olup bitenin farkında… Ama sadece Allâh’a sığınıyor ve:
“(Yâkub:) Ben gam ve kederimi sadece Allâh’a arz ediyorum. Ve ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum.” (Yûsuf, 86) demekle yetiniyor.
Hülâsa, evlât nimeti de dünyadaki her şey gibi bir imtihan… İnsan, hayırlı evlâtla da imtihan oluyor, Allah korusun, şerli evlâtla da… Anne-babalar, üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirdikten sonra neticeden sorumlu değiller. Çünkü hiç kimse “sevdiğini hidâyete erdirecek” güce sahip değil![i] Takdir ve hidâyet Allah’tan…
HAYIRSIZ EVLADI OLANLAR NE YAPMALI?
Ama insanın ciğerpâresini ebedî ateşten korumak için çırpınması şart!.. “Artık o ne yaparsa yapsın, ben yapacağımı yaptım!” deme lüksümüz yok!..
Her birimiz, son âna kadar Hazret-i Nûh gibi “Oğulcuğum!”[ii] demeli ve evlâdımızın gönlüne girmenin derdinde olmalıyız!.. Hazret-i Lokman gibi, çocuğun anlayacağı şekilde îmânı-şirki, namazı, Allâh’ın emir ve yasaklarını, iyilik ve kötülüğü anlatmalıyız.[iii] Onları, “Yakıtı, insanlar ve taşlar olan Cehennem’den”[iv] korumak için canla başla çalışmalıyız. Tıpkı Allah Rasûlü’nün evlendirdiği Fâtımatü’z-Zehrâ’nın kapısına gidip namaz için uyandırması gibi, evlâtlarımızı her gün şefkatle namaza kaldırmalı, samimiyet ve gayretle îmâna ısındırmalıyız. Bu, aynı zamanda, “(Ey Habîbim!) Ailene namaz kılmalarını söyle, sen de bunda sebatkâr ol!..”[v] buyuran Allâh’ın açık emridir.
Üzerimize düşenleri gerektiği gibi yapmazsak; “anne-babaların evlâtlarından, evlâtların anne-babalarından kaçtığı”[vi] o günde hesabımız çetin olabilir.
“Rabbimiz, bize göz aydınlığı eşler ve zürriyetler ihsân eyle! Bizi, müttakîlere imam eyle!”[vii] Âmîn.
Dipnotlar:
[i] Bkz. el-Kasas, 56. [ii] Bkz. Hûd, 42. [iii] Bkz. Lokman, 13-19. [iv] Bkz. et-Tahrîm, 6. [v] Bkz. Tâhâ, 132. [vi] Bkz. Abese, 34-37. [vii] Bkz. el-Furkân, 74.
Kaynak: Ömer Faruk Demireşik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 452