Hayra Teşvik Etmenin Fazileti
İnfâk ehli bir mü’min, diğergâm insandır. Yarın ilâhî mahkemede kendi kurtuluş beraatını alabilmenin, bugün başkalarının da kurtuluşu için gayret ve himmet etmekten geçtiğini bilen insandır.
Yaptığımız infâkların toplumdaki bir yarayı sarmasını, bir derde devâ olmasını temin etmeliyiz.
Tek başına kâfî gelemediğimiz durumlarda da;
“Ne yapalım, benim elimden ancak bu kadarı gelir...” deyip kenara çekilmek ve muhtâcı kederiyle baş başa bırakmak yerine;
“Acaba bu insanı sıkıntıdan kurtarabilecek birilerini bulabilir miyim?..” düşüncesiyle arayış içine girmeli, muhtaç ile çevremizdeki imkân sahipleri arasında bir köprü vazîfesi görmeye çalışmalıyız. Zira hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:
“Hayra vesîle olan, hayrı yapan gibidir.” (Tirmizî, İlim, 14)
Bu hakîkatten dolayıdır ki Hak dostları, her fırsatta insanları hayra teşvik ederek, onların hayırlarına mânen ortak olmanın fazîletini yaşamışlardır.
FATİH’İN MANEVİ REHBERİ
Ecdâdımız bu şuurla yoğruldukları için hayır-hasenatta zirveleşmişler, toplumu bir şefkat ağı hâlinde hayır müesseseleriyle donatmışlardır.
Bu meyanda, Fâtih Sultan Mehmet Hân’ın şahsiyet inşâsında ve fetihlerinde büyük emeği bulunan Akşemseddîn Hazretlerinin şu hâli pek mânidardır:
İstanbul’un fethini takip eden ilk Cuma namazından sonra Ok Meydanı’nda fetih ve zafer alayı yapılmıştı. Nâil olduğu muhteşem fetihte, etrafındakilerin yardımını hiçbir zaman unutmayan pâdişah:
“–Şühedâya rahmet-i Rahmân, gâzîlere şeref ve şân, teb’ama fahr ü şükrân...” dedikten sonra asker-sivil yüz yetmiş bin kişiye zafer hediyesi olarak mal, mülk ve arâzi dağıttı. Tam bu sırada Fâtih’in mânevî rehberi, Hak dostu Akşemseddin Hazretleri orada hazır bulunan gâzilere seslenerek şu nasihatte bulundu:
“–Ey gâzîler! Bilin ki cümleniz hakkında Âhirzaman Peygamberi (s.a.s.) : «Ne güzel askerdir onlar...» buyurmuştur. İnşâallah cümleniz mağfursunuzdur. Şimdi de gazâ malını isrâf etmeyip hayır ve hasenâta sarf edin ve pâdişâhınıza itaat ve muhabbet eyleyin!..”
Böylece İstanbul’u fetheden ordunun fazîletini yeni bir fazîletle taçlandırmak için onların hepsini şehrin îmârına ve halkın istifâdesi için hayır müesseseleri kurmaya teşvik etti.
BİZ OSMANLI TORUNUYUZ
Millet olarak bizler de, büyük bir fazîletler medeniyeti vücûda getirmiş bir ecdâdın torunlarıyız. Onların müstesnâ bir zarâfet, nezâket ve edep ölçüleri içinde kurdukları medeniyetin bereketli semerelerini bugün bile vakıflar, imâretler, sebiller, sadaka taşları vs. sûretinde görmekteyiz. Bizler de ecdâdımızın bu mukaddes mîrâsına sahip çıkarak, onlar gibi hayır müesseseleri kurmaya ve kurulmuş olanları da yaşatmaya gayret etmeliyiz. Önce kendi iç dünyamızı fazîletlerle donatarak örnek teşkil etmeli; sonra da, şehîd ve gâzîlerimizin emâneti olan mukaddes değerlerimizi ve vatanımızı muhâfaza için, îmanlı, yüksek keyfiyetli ve vatanperver nesiller yetiştirmeliyiz. Aksi hâlde din zayıflar, nesiller zâyî olur, vatan el değiştirir. Bu mes’ûliyetlerimizin idrâki içinde infâk ehli mü’minler olmalıyız.
GAYRET VE HİMMET ETMEK
Velhâsıl, infâk ehli bir mü’min, diğergâm insandır. Yarın ilâhî mahkemede kendi kurtuluş beraatını alabilmenin, bugün başkalarının da kurtuluşu için gayret ve himmet etmekten geçtiğini bilen insandır. Zira sırf kendi menfaatini düşünen, kaba, hodgâm, bencil ve cimri bir insan tipini Rabbimiz reddediyor.
Bu itibarla başkalarının mes’ûliyetini omuzlarımızda hissedebildiğimiz nisbette, kendi mes’ûliyetimizin hesabını kolay verebileceğimizi hatırımızdan çıkarmamalıyız.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları