Hayvanların Zekâtı Nasıl Verilir?
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların zekâtı hangi oranlarda verilir? Zekâta tabi olan hayvanlar ve nisap miktarları.
Kur’an’da doğrudan hayvanların zekâtından söz eden bir âyet bulunmaz. Ancak “Onların mallarından sadaka (zekât) al…” [1] âyetinin genel anlamının hayvanları da kapsadığı düşünülebilir. Çünkü hayvanlar, özellikle göçebe toplumlarda önemli bir geçim ve zenginlik aracıdır. Nitekim çölde yaşayan Araplar arasında “mal” kelimesi hayvan anlamında kullanılmıştır.
Hz. Peygamber’in hadislerinde öbür zekât malları gibi hayvanlar da ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. Nitekim Allah’ın Elçisi zekâta tâbi olan mallarla onların nisap ve nispetlerini belirten uzun bir vergi tarifesi hazırlatmış, fakat bunu gereken yerlere gönderemeden vefat etmiştir. Bu zekât tarifesi Hz. Ebûbekir ve Ömer dönemlerinde uygulamaya konulmuştur.[2]
HAYVANLARIN ZEKÂTI
Bu tarifeye ve ilgili diğer hadis ve uygulamalara göre, hayvanların zekâtında aşağıdaki esaslara göre zekât vermek gerekli olur.[3]
a) Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiîler döneminde yalnız deve, sığır ve koyun zekâta tâbi tutulmuştur. Manda sığır türünden, keçi ise koyun türünden sayılır. Buna göre sayı beş olur. Bunlar aynı zamanda evcil hayvanlardır. Bu yüzden evcil olmayan hayvana zekât gerekmez.
b) Devenin nisabı beş, koyunun nisabı kırk ve sığırın nisabı ise otuzdur. Bu nisaba ulaşmayan hayvanlara zekât gerekmez.
c) Hayvanların üzerinden sahibinin mülkiyetinde olarak bir yıl geçmelidir. Eğer hayvan bir kimsenin mülkiyetinde bir yıl kalmazsa ondan zekât vermek gerekmez. Rasûlullah (s.a.s), “üzerinden bir yıl geçmedikçe, bir maldan zekât vermek gerekmez” [4] buyurmuştur. Çünkü yıl tamamlanmadan genel olarak malın büyümesi ve yavrulaması tamam olmaz.
Buna göre, yıl içinde hayvanın satış, bağış vb. yollarla elden çıkması halinde, yeniden başka hayvan satın alınır veya hayvan mübadelesi yapılırsa nisabı tamamlamada sonradan alınan hayvanların üzerinden bir yıl geçmesi konusunda satın alındıkları tarihe itibar edilir.
d) Hayvan, yılın büyük bir kısmında sâime, yani kırlarda mer’a ve otlaklarda beslenmiş olmalı, ağılda yemle beslenen (me’lûfe) hayvanlardan olmamalıdır. Bu hayvanlar mücerret sütleri alınmak veya üremeleri sağlanmak veya besicilik için kırda otlamış olmalıdır. Bu yüzden altı aydan az süreyle kırlarda beslenen veya mücerret binilmek veya yük taşıtılmak yahut kesilip etleri alınmak üzere meralarda az çok otlatılan hayvanlar da zekâta tabi değildir. Ticaret için olan hayvanların hükmü diğer ticaret malları gibi olur. Ticaret malı olmayan hayvanlardan zekâtın farz olması için yılın yarıdan fazlasında herkese açık meralarda beslenmesi gerektiği, çeşitli hadis-i şeriflerle sabittir.[5]
e) Hayvanın tarım ve nakliye işlerinde kullanılan (âmile) hayvanlardan olmaması gerekir.
İmam Mâlik’e göre, hayvanların sâime olmasına veya tarım ya da nakliye işinde kullanılıp kullanılmamasına bakılmaksızın belirtilen türler nisaba ulaşınca, bunlara zekât gerekli olur.
ZEKÂTA TABİ OLAN HAYVANLARIN NİSAP MİKTARLARI
Zekâta tâbi olan hayvanlar ve nisap miktarları şöyledir.
1) Koyun ve Keçilerin Zekâtı:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sâime olan koyunların sayısı kırka ulaştığı zaman yüz yirmiye kadar bir koyun verilir. Yüz yirmiyi aşınca, iki yüze kadar iki koyun, iki yüzü aşınca üç yüze kadar üç koyun, üç yüzü aşınca her yüz tane için bir koyun verilir.” [6] Yılın yarıdan fazlasını mübah otlaklarda beslenerek geçiren hayvana “sâime” denir.
Buna göre, sâime olan koyun ve keçi sürüsünün kırktan azına zekât gerekmez. Koyun ve keçi sayısı kırk olur ve bunların üzerinden bir yıl geçerse zekât gerekli olur. 40’tan 120’ye kadar bir koyun, 121’den 200’e kadar iki koyun, 201’den 399’a kadar üç koyun zekât verilir. 400 koyun için de dört koyun zekât gerekir. Bundan sonra her yüz için bir koyun daha verilir. Zekât miktarının arttığı dilimlerin alt ve üst sınırı arasındaki sayı bağışlanmış olup, zekâta tabi değildir. Meselâ; zekata tabi ve üzerinden bir yıl geçmiş yalnız kırk koyunu olanla, yüz yirmi koyunu olan iki mükellef de birer koyun zekât verir.
Keçi de koyun gibidir. Çünkü hadislerdeki “ganem” ifadesi erkek ve dişi koyun ile keçiyi içine almaktadır. Bu yüzden koyunla keçi bir cins sayılır ve nisabı tamamlamada birbirine eklenir. Meselâ; otuz koyun ile on keçisi olanın bir koyun zekât vermesi gerekir. Bunların erkekleri ile dişileri eşittir. Zekât için verilecek hayvan erkek de dişi de olabilir.
Koyunlar ile keçilerden hangisi daha fazla ise zekâtın ondan verilmesi sünnete daha uygundur. Sayıları eşit olursa dilediğinden verebilir. Ancak tamamı koyun veya tamamı keçi olursa, zekâtını kendi cinsinden vermek gerekir.[7]
Salim babasından rivayetle Hz. Peygamber’in zekât mektubunda şöyle yazdığını nakletmiştir: “Kırk koyundan yüz yirmiye kadar bir koyun, bundan fazlasına iki yüze kadar iki koyun, bundan fazlasına üç yüze kadar üç koyun, üç yüzden fazlasına her yüz sayısı için bir koyun zekât verilir. Sonra sayı dört yüze ulaşıncaya kadar bir şey vermek gerekmez. Zekâttan kaçırılmak için ayrı koyunlar birleştirilmez, toplu halde bulunan koyunlar da ayrılmazlar. Koyunları karışık halde bulunan ortaklar eşit şekilde ödeşirler. Çok yaşlı veya kusurlu hayvan zekât olarak alınmaz.” [8]
Bu hadiste yasaklanan birleştirme ve ayırma şöyle olur. Ortak olan üç kişinin nisap miktarına ulaşan kırkar koyunu olsa, bunlar ayrı kabul edilirse üç koyun, birleştirilirse yüz yirmi koyuna bir koyun zekât gerekir. Burada her ortağın hissesi ayrı kabul edilerek zekâta tabi olur. Yine iki ortaktan her birinin yüz bir koyunu olsa ayrı kabul edilirse iki koyun, birleştirilirse sayı iki yüz ikiye ulaşacağı için üç koyun zekât gerekir. Burada yoksulun lehine olan tercih edilerek, hisseler toplu olarak zekâta tabi tutulur.
2) Sığır ve Mandaların Zekâtı:
Sığırların zekâtının farz oluşu sünnet ve icma delillerine dayanır. Muaz İbn Cebel (r.a) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s) beni Yemen’e gönderdi ve her otuz sığırdan iki yaşında dişi veya erkek bir sığır, kırk sığırdan üç yaşında dişi bir sığır (müsinne) veya buna denk maâfir kumaşı zekât almamı emretti.”[9]
Ebû Zerr (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Deve, sığır veya koyun sahibi bir kimse eğer bunların zekâtını ödemezse, kıyamet gününde bunlar olduklarından daha büyük ve iri olarak gelecekler, o mal sahibine boynuzları ile toslayacaklar ve çiğneyeceklerdir. Sonuncusu işini bitirince birincisi yeniden toslamaya ve çiğnemeye başlayacak, insanlar arasında hüküm verilinceye kadar bu durum sürecektir.” [10]
Sâime olan sığır cinsi hayvanların nisabı otuzdur. Bundan azına zekât gerekmez. Otuz sığırdan kırk sığıra kadar zekât olarak iki yaşına girmiş erkek veya dişi bir buzağı verilir. Kırk sığırdan altmış sığıra kadar üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir dana verilir. Altmış sığırdan ise birer yaşını bitirmiş iki buzağı verilir. Sonra her otuzda bir buzağı ve her kırkta bir dana hesabı üzere zekât verilir.
Meselâ; yetmiş sığır için bir buzağı ile bir dana zekât verileceği gibi; seksen sığır için iki dana; doksan sığır için üç buzağı; yüz sığır için bir dana ile iki buzağı ve yüz on sığır için de dört buzağı veya üç dana vermek konusunda sahibi muhayyerdir. Çünkü bunda dört otuz, üç adet de kırk vardır. Bundan sonraki sayılar için de bu şekilde zekât hesabı yapılır.
Zekât konusunda sığır ile manda aynı tür kabul edilir. Bunlar karışık olduğu takdirde birbirine eklenir. Meselâ; yirmi sığır ile on manda bulunsa, bunlar için iki yaşına girmiş bir buzağı verilir. İki türden hangisi fazla ise zekât ondan verilir. Sayıları eşit olduğu takdirde, pahalı olanların ucuzundan, ucuz olanların pahalısından verilir. Meselâ; sığır ve manda eşit miktarda karışık ve manda kıymetli ise mandanın ucuzundan, sığırın iyisinden verilir.
Hayvanlar erkek dişi karışık olduğu zaman, erkek olandan zekât verilmez. Çünkü hayvanın dişisi daha üstündür. Süt verir ve neslin çoğalması onunla olur. Ancak sığır bu hükmün dışındadır. Çünkü daha önce geçen Muaz (r.a) hadisinde bununla ilgili nass bulunmaktadır. Eğer nisabı teşkil eden hayvanların hepsi erkek olursa deve, sığır veya koyun gibi bütün türlerin zekâtı için erkek hayvan vermek yeterlidir. Çünkü malında bulunmayandan zekât vermek kişiye teklif edilemez.
3) Develerin Zekâtı:
Salim (r.a)’in babasından rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber’in zekât mektubunda develerin zekâtı açıklanmıştır.[11] Diğer yandan Allah’ın Elçisi, beş deveden azında zekât olmadığını bildirmiştir.[12]
Sâime develerden birer yaşlarını bitirmiş beş deve için bir koyun verilir. Fazlası dokuz deveye kadar muaftır. On deveden yirmi deveye kadar her beş devede bir koyun verilir. Yirmiden yirmi dörde kadar zekâttan muaftır. Yirmi beşten otuz beş deveye kadar iki yaşına girmiş bir dişi deve yavrusu verilir. Otuzaltı deveden kırkbeşe kadarda üç yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Kırk altı deveden altmışa kadarda dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Altmışbir deveden yetmiş beş deveye kadarda beş yaşında bir dişi deve verilir. Yetmiş altı deveden doksana kadar üçer yaşına girmiş iki dişi deve vermek gerekir. Doksan birden yüz yirmiye kadarda dört yaşına girmiş iki dişi deve verilir. Yüz yirmi deveden yüz kırk beşe kadarda böyle dört yaşında iki deve ile birlikte her beş devede bir koyun verilir. Yüz kırk beş deveden itibaren 224’e kadar beş’er, ondan sonra on’ar basamak olarak devam eder.[13]
Zekât konusunda develerin erkekleriyle dişilerinin, karışık olup olmamaları sonucu değiştirmez. Ancak zekât verilecek develerin orta halde dişi olması gerekir. Erkek deve verildiği takdirde kıymet olarak verilir.
Yıl başında nisap miktarında olan sâime hayvanlara, yıl içinde miras, bağış veya satın alma gibi yollarla aynı türden sâime hayvanlar ilâve olsa, yıl sonunda hepsinin zekâtı birden lâzım gelir.
İmam Şâfiî’ye göre ise bu sonradan katılanların üzerinden bir yıl geçme süresi, mülk edinme tarihinden itibaren hesap edilir.
Sâime hayvanlar arasında bulunan kör, zayıf hayvanlar da nisaba dahil olur. Fakat bunlar zekât olarak verilmez. Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre, sâime olup henüz yaşını doldurmamış olan kuzulardan, sığır, manda ve deve yavrularından dolayı, sayıları nisap miktarına ulaşsa bile zekât gerekmez. Fakat aralarında kendi türlerinden büyük hayvanlar bulunursa onlarla birlikte zekâta tabi olurlar.
Meselâ; yıl boyunca elli koyun ile sekiz aylık yetmiş beş tane kuzu bulunsa, yıl sonunda iki koyun zekât verilir. Yine yirmi dokuz sığır yavrusu ile bir tane de sığır bulunsa bir yaşını bitirmiş bir buzağı vermek gerekir. Dört deve yavrusu ile bir tane de iki veya üç yaşına girmiş deve bulunsa bir koyun zekât verilir.
Ebû Yûsuf’a göre, henüz yaşını doldurmamış olan hayvanların sayısı nisap miktarına ulaşınca zekât gerekir. Meselâ; kırk kuzu için bir kuzu zekât verilir. İmam Şâfiî de aynı görüştedir.
Zekâta tabi hayvanların bir bölümü helak olsa, Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf’a göre, zekâttan muaf tutulan basamaklarda bu sebeple meydana gelecek azalma zekâtı etkilemez. İmam Muhammed ve İmam Züfer’e göre ise zekât helak oranında azaltılır.
Mesela; altmış koyunu olan kimsenin on veya yirmi koyunu yıl içinde bir afet sonucu helak olsa, ilk görüş sahiplerine göre geride yine kırk koyun kaldığı için bir koyun zekât verilir. İmam Muhamed ve Züfer’e göre ise on koyun helak olmuşsa altıda bir, yirmi tane helak olmuşsa altıda iki oranında zekât miktarı azalmış olur. Zekât hayvan yerine kıymet olarak verilebildiği için, bu düşüş değeri üzerinden yapılır.
Hanefî ve Hanbelîlere göre zekâta tabi bir malın yıl sonu geçtikten sonra zekâtı verilmeden satılması, ancak zekât miktarı kadarını tazmin etmek şartıyla caizdir.
Şâfiîlere göre, zekât farz olduktan sonra bir malın satılması halinde, satım akdi, zekât tutarı kadar olan kısımda batıl olur. Çünkü farz olan miktar yoksullara ait olup, onların izni olmaksızın satılamaz. Zira o kısımda onlar da ortaktırlar.
4) Atların Zekâtı:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sizi at ve kölenin zekâtından muaf tuttum.”, “Müslümana kölesi ve atından dolayı zekât yoktur.” [14] Ancak Allah Elçisi’nin “üreme amacıyla bulundurulan sâime atları” bundan istisna ettiğini bildiren hadisler de nakledilmiştir.
Hz. Ömer uygulamada Allah Rasûlü ve Ebû Bekir döneminde atlardan zekât alınmadığı gerekçesiyle, Şam’dan bu konuyu sormak için gelenlere, zekât gerekmediği yönünde cevap vermiştir.[15] Ancak daha sonra Şamlıların, atlarının zekâtını alması için Ebû Ubeyde İbnü’l-Cerrah’a başvurması ve Ebû Ubeyde’nin yazılı cevap istemesi üzerine, Hz. Ömer “atların zekâtını vermek istiyorlarsa, bu zekâtı almasını ve oranın yoksullarına dağıtmasını” yazılı olarak bildirmiştir.[16]
Fakihlerin çoğunluğu, Hz. Peygamber’in atları zekâttan muaf tuttuğunu bildiren hadislere ve uygulamaya dayanarak, at çeşidine zekât gerekmediği görüşündedir.
Hz. Peygamber ve dört halife döneminde atlar genel olarak yolculuk, savaş ve nakliye işinde kullanıldığı için, diğer deve ve sığır cinsinin tarım ve nakliye işinde kullanılınca (âmile) zekâttan muaf tutuldukları gibi, atların da muaf tutulduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu atlar üremesi için yılın yarıdan çoğunu mer’alarda otlayarak geçirirse sâime olurlar. Nitekim Ebû Hanîfe ve Züfer’e göre; “nesli elde edilip ileride satılmak üzere, erkeği ve dişisi karışık bir halde yaşayan ve yılın çoğunu otlaklarda otlayarak geçiren sâime atlar için ya her at için 1 dinar (yaklaşık 4 gr. altın para) veya atın değeri üzerinden % 2.5 zekât vermek gerekir. Ebû Hanife’nin bu durumda atları, sâime niteliği yanında, ticaret malı sayarak zekâta tabi tuttuğu anlaşılmaktadır. Buradaki görüş ayrılığı at sahibine üretici zekâtı gerekip gerekmediği konusu ile ilgilidir. Atlar ticaret amacıyla yetiştirilir veya satın alınırsa, bunların zekât dönemi sonunda, değerleri üzerinden zekât matrahına eklenmesi gerektiğinde şüphe yoktur.
5) Balıkların ve Hayvan Çiftliklerinin Zekâtı:
Balık, eti yenen ve ticareti yapılan bir deniz ürünüdür. Çünkü bir marketin et reyonundaki sığır veya koyun eti ile balık etleri ticaret malı sayılmada eşit durumdadır. İnsan eliyle inşa edilen balık çiftliklerinde de durum, et reyonundan farksızdır. Sadece burada balıklar canlılığını ve tazeliğini sürdürsün diye suyun içinde tutulmakta ve beslenmekte, istenildiği zaman elde etme riski olmaksızın ağ sepetleri ile tutulabilmektedir.
Ömer İbn Abdilazîz’in, Umman zekât memuruna, denizden çıkarılacak balıkların değeri gümüş nisabına ulaşınca, onlardan zekât tahsil etmesini emrettiği nakledilir.[17] Buna göre ticaret amacıyla balık tutan veya balık ticareti yapan kimse, zengin durumda olunca, balıkların değeri üzerinden %2.5 zekâta tâbi olur.
Tavuk çiftliklerini ise iki duruma göre değerlendirmek gerekir. Sırf yumurtalık tavuk yetiştiren çiftlikte, zekât dönemi sonunda, döner sermaye kapsamına; temel ihtiyaçlar ve borçlar düşüldükten sonra nakit para kaynakları, kesin alacaklar ve o tarihte elde bulunan yumurta stokları ile kesim ya da satışına karar verilmiş olan piliç ve tavuklar girer. Bunlar ticaret malı olarak değerleri üzerinden % 2.5 zekâta tâbi olurlar. Çiftliğin taşınmazları, kümes, sosyal tesis, servis aracı gibi sâbit sermâye kısmı zekâttan muaftır. Etlik piliç veya yavru yetiştirip satan çiftliklerin sahibi ise, zekât dönemi sonunda bunların değerinin % 2.5’u üzerinden zekâta tabi olur. Deve kuşu, hindi gibi eti yenen hayvanların yetiştirildiği çiftliklerin durumu da tavuk çiftlikleri gibi olmalıdır.
Sığır cinsi hayvan yetiştirilen çiftliklerin zekâtını ise şu şekilde değerlendirmek gerekir: Bunlar yıl boyunca veya en az altı aydan fazla süreyle ağılda beslendiğinden, kendileri için üretici zekâtı gerekmez. Süt amacıyla besleniyorsa, zekât dönemi sonunda döner sermaye sayılan; temel ihtiyaçlar ve borçlar ayrıldıktan sonra elde kalan para, kesin alacak, süt ürünleri ve etlik için satımına karar verilen hayvanlar değerleri üzerinden % 2.5 zekâta tâbi bulunur. Böyle bir çiftlik tam olarak etlik hayvan yetiştirmek amacıyla kurulmuşsa, zekât dönemi sonunda elde bulunan para, kesin alacaklar ve elde bulunan hayvanların bütünü, değeri üzerinden % 2.5 zekâta tâbi olur.
Dipnotlar:
[1] Tevbe, 9/103. [2] Buhârî, Zekât, 37. [3] İbnü’l-Hümâm, age, I, 494 vd; Kâsânî, age, II, 30; İbn Kudâme, age, II, 575-577, 591-596, 625; Şirbinî, age, I, 368 vd; İbn Âbidîn, age, II, 30 vd; Zühaylî, age, II, 832 vd. [4] San’ani, Sübülü’s-Selam, II, 129. [5] bk. Ebû Dâvud, Zekât, 5; Nesâî, Fer’, 2; İbn Mâce, Zebaih, 2; Malik, Muvatta, Zekât, 23; Dârimî, Zekât, 4. [6] Ebû Dâvud, Zekât, 5; Mâlik, Muvatta’, Zekât, 23; Dârimî, Zekât, 4; A. İbn Hanbel, I, 12. [7] bk. Kâsânî, age, II, 28; İbnü’l-Hümâm, age, I, 499 vd; İbn Âbidîn, age, II, 24; Şirbinî, age, I, 374; İbn Kudâme, age, II, 592; Zühaylî, age, II, 844, 845. [8] Tirmizî, Zekât, 4; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Nesâî, Sünen, 10. [9] Ebû Dâvud, Zekât, 5; Tirmizî, Zekât, 5; İbn Mâce, Zekât, 12; Nesâî, Zekât, 8. [10] Buhârî, Zekât, 3, 43; Müslim, Zekât, 24-28; Ebû Dâvud, Zekât, 32; Tirmizî, Zekât, 1; Nesâî, Zekât, 2, 8, 11; İbn Mâce, Zekât, 2; Dârimî, Zekât, 3. [11] Tirmizî, Zekât, 4; Ebû Dâvud, Zekât, 5. [12] Buhârî, Zekât, 4; Müslim, Zekât, 1, 3. [13] bk. Kâsânî, age, II, 31 vd; İbnü’l-Hümâm, age, I, 494 vd; Şirâzî, age, I, 145 vd; Şirbinî, age, I, 369 vd; İbn Kudâme, age, II- 579 vd. [14] Buhârî, Zekât, 45, 46. [15] Ebû Ubeyd, Emvâl, nr. 1364. [16] Ebû Ubeyd, Emvâl, nr. 1365. [17] Ebû Ubeyd, Emvâl, nr. 888.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları