"Hazret-i Aişe Annemiz İsteyen Bir Kişiye Bir Tane Hurma Verir..." Hadisi Şerifi

Hadisi şerifi nasıl anlamalı ve amel etmeliyiz? Hazret-i Aişe'nin (r.a) verdiği bir hurmanın hikmeti neydi? Prof. Dr. Ömer Çelik anlatıyor...

"Artık kim zerre ağırlığınca bir iyilik yapmışsa, onu görür. Kim de zerre kadar bir kötülük yapmışsa, onu görür."  (Zilzâl Sûresi 7-8. Ayet)

Âişe vâlidemizin, yanında iki kız çocuğu ile dilenen bir kadına, bulabildiği tek şey olarak bir hurma verdiği ve bunun Peygamber Efendimiz tarafından takdir edildiği de bilinmektedir. (bk.270-271 numaralı hadisler) Hatta yine Hz. Âişe’nin, yanında bulunan bir üzüm tanesini bile sadaka olarak verdiği rivayet edilmektedir. Hayır da şer de küçük görülmemelidir. Zira Yüce Rabbimiz bu konuda çok açık bir şekilde şöyle buyurmaktadır: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzâl sûresi,7-8)

Dinimizde sadaka, iyilik ve hayrın genel adıdır. Sadaka niteliğine sahip olan her şey, hatta yarım hurma veya güzel bir söz başlı başına bir iyilik ve insanı cehennemden koruyan bir kalkandır. Bu sebeple iyiliğin azı çoğu değil, iyilik olarak yapılmış olması önemlidir.

ZİLZAL SURESİ 7. VE 8. AYETLERİN TEFSİRİ

Nihayet iyilere amel defterleri sağ tarafından, kötülere de sol tarafından verilir. (bk. Hâkka 69/19-37; İnşikâk 84/7-15) Dünyada küçük büyük bütün yaptıkları amel defterlerine yazılmıştır. Amellerini eksiksiz orada görürler. Zerre ağırlığınca bir iyilik yapmış olsalar, onu görürler. Yine zerre kadar kötülük işlemiş olsalar onu görürler. الذرة (zerre), gözle görülür görülmez derecede küçük karınca, güneş ışığında sezilebilecek zerrecikler demektir. Burada maksat, beşer hissiyâtının sezebileceği en küçük şeyle sorumluluğun en küçük miktarını bildirmektir. En küçük bir iyiliğin veya kötülüğün bile Allah katında kaybolmayacağını haber vermektir. Zira her şey, en küçük bir ihmale uğramadan o defterlerde kayıt altına alınmıştır. Mevzuyla alakalı diğer âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Herkesin amel defteri önüne konulacak; sen günahkârların o defterde yazılı olanlardan dolayı ödleri patlayacak şekilde korktuklarını göreceksin. Hayretler içinde: «Yazıklar olsun bize! Bu nasıl defter ki, küçük büyük demeden, hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan ne yapmış, ne söylemişsek hepsini saymış dökmüş!» diyecekler. Böylece yaptıkları her şeyi amel defterlerinde bulacaklar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

“Kıyâmet günü herkes dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükleri önünde hazır bulacak; ama kendisi ile günahları arasında çok uzun bir mesafe olmasını isteyecek. Allah sizi azabından sakındırıyor.  Çünkü Allah, kullarına çok şefkatlidir.” (Âl-i İmrân  3/30)

Madem insan o gün, zerre miktarı kadar bile olsa yaptığı bütün iyilikleri ve kötülükleri görecek, o halde o, dünyadayken hesabını zerre miktârına göre yapmalıdır. “Küçüktür, bundan bir şey olmaz” diyerek mekruhları bile işlemekten kaçınacağı gibi, “küçüktür, bunun bir faydası olmaz” diyerek de en küçük iyilikleri bile ihmal etmemeli, elinden geldiği kadar iyilik yapmalıdır. Günahın küçüklüğüne değil, onu kime karşı işlediğine; iyiliğin küçüklüğüne değil, onu kimin adına yaptığına dikkat etmelidir. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) hiçbir iyiliğin önemsiz olmadığını ve hiçbir günahı basit görmemek gerektiğini şöyle ifade buyurur:

“Yarım hurma ile veya bir güzel sözle olsa bile kendinizi ateşten koruyun.” (Buhârî, Edeb 34; Müslim, Zekât 66-70)

“Sizden bir şey isteyeni eli boş geri göndermeyin; kızartılmış koyun veya sığır tırnağı bile olsa verin.” (Mâlik, Muvatta’, Sıfatü’n-Nebi 5)

“Âişe! İnsanların küçümsediği günahlardan uzak dur. Çünkü onları da kaydeden görevli melekler vardır.” (İbn Mâce, Zühd 29; Dârimî, Rikâk 17)

Rivayete göre, bir fakir müminlerin annesi Hz. Aişe’den yiyecek bir şeyler istedi. Önünde bir miktar üzüm vardı. Orada bulunan birisine:

“- Bir tane al ve bunu ona ver” dedi. Bu kişi ona hayretle bakmaya başladı. Bunu gören Aişe (r.a.) şöyle dedi:

“- Buna hayret mi ediyorsun! Biliyor musun, bu bir tanede kaç tane zerre ağır­lığı vardır.” (Muvatta’, Sadaka 6)

Sa‘d b. Ebi Vakkas (r.a.), birisine sadaka olarak sadece iki hurma verdi. Dilenci elini kapattı. Dilenciye şöyle dedi:

“- Allah bizden zer­relerin ağırlığını dahi kabul eder. İki hurma tanesinde ise pek çok zerre ağırlığı vardır.” (Kurtubî, el-Câmi‘, XX, 152)

Lokmân (a.s.)’ın oğluna verdiği şu nasihat ise bu açıdan ne kadar tesirli ve mânidârdır:

“Evlâdım! Yaptığın iyilik veya kötülük hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, göklerin veya yerin herhangi bir noktasında bile bulunsa, Allah onu çıkarıp âhirette karşına getirir. Çünkü Allah her şeyi bütün incelikleriyle bilir, her şeyden hakkiyle haberdardır.” (Lokmân 31/16)

Anlaşıldığı üzere bu âyetlerde sadece mahşer yerinde “amellerin görülmesi”nden bahsedilir. “Amellerin karşılığının görülmesi” ise hesaptan ve her biri kişi hakkında “cennetlik” ya da “cehennemlik” hükmü verilmesinden sonradır. Hesap sırasında Cenâb-ı Hak bazı günahları affedebilir. Bazı kullarına şefaat yetkisi verebilir. Onların şefaatiyle bir kısım insanları affedebilir. Mü’minlerin amellerini bire ondan başlayıp, bire yüz, bire yedi yüz ve daha fazla bir karşılıkla mükâfatlandırabilir. (bk. Bakara 2/161; En‘âm 6/160) Kur’ân-ı Kerîm’in haber verdiğine göre kıyamet günü pek çok safhalardan oluşur. Her safhanın kendine göre hadiseleri ve manzaraları olur. (Kaynak: Prof. Dr. Ömer Çelik)

İslam ve İhsan

“YARIM HURMA İLE BİLE OLSA CEHENNEMDEN KORUNUN!” HADİSİ

“Yarım Hurma ile Bile Olsa Cehennemden Korunun!” Hadisi

“YARIM HURMA VERMEK SURETİYLE DE OLSA KENDİNİZİ CEHENNEM ATEŞİNDEN KORUYUN” HADİSİ

“Yarım Hurma Vermek Suretiyle de Olsa Kendinizi Cehennem Ateşinden Koruyun” Hadisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.