Hazret-i Ebûbekir'in Peygamber Efendimiz'e Olan Sevgisi

Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Peygamber (s.a.v.) Efendimize olan sevgisi.

Hicret esnâsında Sevr Mağarası’na doğru giderken Hazret-i Ebûbekir -radıyallahu anh- Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu.

Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Ey Ebûbekir, niçin böyle yapıyorsun?” diye sordu.

Hazret-i Ebûbekir -radıyallahu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Arkanızdan yetişebileceklerini düşünüyor, arkadan yürüyorum; ileride pusu kurup bekleyebileceklerini düşünüyor, önünüzden yürüyorum!” dedi.

ELBİSESİNİ PARÇALAYARAK YILAN DELİKLERİNİ KAPATTI

Nihâyet Sevr Mağarası’na ulaştılar. Ebûbekir -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Yâ Rasûlâllah! Ben mağarayı temizleyinceye kadar, Siz burada bekleyin!” dedi ve mağaraya girdi. Mağaranın içini temizledi. Eliyle yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça yırtıp orayı kapatıyordu. Bu minvâl üzere üst elbisesinin tamâmını deliklere tıkadı, sadece bir delik kaldı. Ona da topuğunu koyduktan sonra:

“–Artık gelebilirsiniz ey Allâh’ın Rasûlü!” dedi.

Sabah olduğunda Hazret-i Ebûbekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Elbisen nerede, ey Ebûbekir?” diye hayretle sordu.

Ebûbekir -radıyallahu anh- akşam yaptıklarını anlattı. Bu âlicenap davranış karşısında son derece duygulanan Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, ellerini kaldırarak Ebûbekir -radıyallahu anh- için duâ buyurdu.[1]

SANA BİR ŞEY OLURSA ÜMMET HELÂK OLUR

Müşrikler, mağaranın ağzına kadar geldiklerinde endişeye kapılan Hazret-i Ebûbekir Sıddîk, Rasûlullâh -sallâllahu aleyhi ve sellem-’e hitâben:

“–Ben öldürülürsem, nihâyet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat Sana bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.” diyordu.

Peygamberimiz ayakta namaz kılıyor, Hazret-i Ebûbekir de gözcülük yapıyordu. Hazret-i Ebû Bekir:

“–Mekkeliler Sen’i arayıp duruyorlar. Vallâhi ben kendim için endişelenmiyorum. Fakat Sana zarar vermelerinden korkuyorum.” dedi.

Rasûl-i Ekrem -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Yâr-ı Gâr’ına (Mağara Dostu’na):

“–Ey Ebû Bekir! Mahzûn olma! Hiç şüphesiz Allah bizimledir!” buyurdu.[2]

HZ. EBUBEKİR’İ (R.A.) ISIRAN YILAN

Sevr Mağarası’nda Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, bir ara mübârek başlarını Hazret-i Ebûbekir -radıyallahu anh-’ın dizine koyup hafif bir uykuya dalmışlardı. O esnâda Ebûbekir -radıyallahu anh- mağarada açık kalan bir deliği ayağıyla kapatıyordu.

İmtihân-ı ilâhî, gerçekten de bir müddet sonra Ebûbekir -radıyallahu anh-, düşüncesinde haklı çıktı. Zira bir yılan, Hazret-i Ebûbekir’in ayağını şiddetli bir şekilde ısırdı ve zehrini akıttı. O büyük sahâbînin canı o kadar yandı ki, Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- uyanmasın diye hiç kıpırdamadıysa da, gözlerinden süzülen birkaç damlaya mânî olamadı. Öyle ki, bu inci tânesi damlalardan biri, Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-’in vech-i mübâreklerine düşüverdi.

Bunun üzerine uyanan İki Cihan Serveri -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Ne var yâ Ebûbekir? Ne oldu?” diye sordu.

Hazret-i Ebûbekir -radıyallahu anh-:

“–Bir şey yok yâ Rasûlâllah!” dediyse de, Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-’in ısrârı üzerine meseleyi anlatmak zorunda kaldı[3] ve:

“–Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah! Ayağımı yılan soktu!” dedi.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ebûbekir’in ayağına mübârek tükürüklerinden sürdü. O anda sanki hiçbir şey olmamış gibi Ebûbekir -radıyallahu anh-’ın elemi dindi, ıztırâbı sona erdi.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- vefât ettikten sonra bu zehir tekrar tesirini gösterdi ve Hazret-i Ebûbekir’in şehâdetine sebep oldu.[4]

Dipnotlar: [1] Bkz. Hâkim, III, 7/4268; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 222-223; Ali el-Kārî, Mirkāt, Beyrut, 1992, X, 381-382/6034; Ebû Nuaym, Hilye, I, 33. [2] İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 223-224; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, Beyrut ts., I, 328-329. [3] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve ve Ma’rifeti Ahvâli Sâhibi’ş-Şer’iyye, ta’lik: Abdülmu’ti Kal’acî, Beyrut 1985, II, 477; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 223. [4] Ali el-Kārî, Mirkāt, X, 381-382/6034.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönüller Sultanı Efendimiz'e Muhabbet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. EBUBEKİR (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ebubekir (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.