Hazret-i Peygamber Neden "iki Kurbanlığın Oğlu" Diye Anılırdı?

Hazret-i Peygamber’in bi’setine yakın dönemde tevhîd inancı yitirilmiş, Kâbe kavim ve kabîlelere âit putlarla doldurulmuş, Zemzem kuyusu da iptal edilmişti.

Ben iki kurbanlığın oğluyum

Peygamber Efendimiz’in dedesi Abdülmuttalib, birgün Hicr’de uyurken rüyâsında kendisine Zemzem kuyusunu kazıp ortaya çıkarması söylendi. Daha sonra da bir işâretle kazılması gereken yer kendisine gösterildi.

Abdülmuttalib kazı işine başladığında Kureyşliler:

“–Mâbedimizin yanını kazdırmayız.” diyerek ona mânî oldular. Abdülmuttalib’in henüz onlara karşı duracak gücü yoktu. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Allâh kendisine on evlât verir ve bunlar da onu koruyacak çağa erişirlerse, onlardan birisini Kâbe’nin yanında kurbân etmeyi adadı.

Bir müddet sonra Kureyşliler, Abdülmuttalib’de gördükleri bâzı hârikulâde hâl ve işâretler sebebiyle yumuşadılar ve ona müsâade ettiler. Abdülmuttalib kuyuyu kazdı ve Zemzem’i ortaya çıkardı. Zamanla on evlâdı dünyâya geldi ve kendisini koruyacak çağa eriştiler. Bunun üzerine rüyâsında:

“–Adağını yerine getir!” denilerek yıllar önce Allâh’a verdiği söz kendisine hatırlatıldı. Adağını yerine getirmek için sırayla koç ve sığır kesen Abdülmuttalib’den her seferinde daha büyüğü istendi. O ise:

“–Daha büyüğü nedir?” diye sorunca:

“–Oğullarından birisini kurban etmeyi adamıştın!” denildi. Bunun üzerine evlâtlarını toplayan Abdülmuttalib, Allâh için yapmış olduğu adağı gerçekleştirmek için onları itaate dâvet etti. Onlar da muhâlefet etmeksizin:

“–Sen adağını yerine getir, istediğini yap!” dediler. Abdülmuttalib aralarında kur’a çekerken:

“Allâh’ım! Ben evlâtlarımdan birisini Sana kurbân etmeyi adamıştım. Aralarında kur’a çekeceğim, onlardan dilediğine isâbet ettir!” diye duâ etti. Kur’a Peygamber Efendimiz’in babası Abdullâh’a çıktı. Abdülmuttalib, kurban etmek üzere oğlunu Kâbe’ye götürdüğünde Mekkeliler, evlât kurbân etmenin âdet hâline gelmesinden korkarak ona mânî oldular. Abdülmuttalib’i iknâ ederek bir âlime götürdüler. Âlim:

“–Sizde bir insanın diyeti ne kadardır?” diye sordu.

“–On devedir.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine âlim:

“–Öyleyse Abdullâh ile on deve arasında kur’a çekin, kur’a Abdullâh’a çıkarsa on deve daha ilâve ederek yirmi deve ile Abdullâh arasında tekrar kur’a çekin. Bu sayıyı, kur’a develere çıkıncaya kadar onar onar artırın!” tavsiyesinde bulundu.

On deve ile Abdullâh arasında kur’a çektiklerinde, kur’a Abdullâh’a çıktı. On deve daha ilâve ederek kur’ayı tekrarladılar, yine Abdullâh’a çıktı. Develerin sayısı yüze varıncaya kadar kur’a bu minvâl üzere devâm etti. Sayı yüze ulaşınca bu sefer kur’a develere çıktı. Abdülmuttalib iyice emîn olmak için kur’ayı üç defâ daha tekrarladı. Bu esnâda ayağa kalkarak oğlunun kurtulması için Allâh’a duâ etti. Her defâsında da kur’anın develere çıktığını görünce oradakiler, sevinçlerinden tekbîr getirdiler. Sonra Abdulmuttalib develeri kurbân ederek etlerini tasadduk etti.

Bugün, İslâm şerîatında öldürülen bir insanın diyetinin yüz deve veya bunun bedeli olarak belirlenmiş bulunması, bu târihî hâdiseye istinâdendir.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, atası İsmâîl -aleyhisselâm-’ın ve babası Abdullâh’ın kurbân edilmek için seçildiklerine işâretle:

“Ben iki kurbanlığın oğluyum.” buyurmuşlardır. (Hâkim, II, 609/4048)

Yine bu sebeple Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, “İbn-i Zebîhayn: İki kurbanlığın oğlu” diye de anılırdı.( Hâkim, II, 604/4036)

Hazret-i Abdullâh, dış görünüş ve ahlâk bakımından, hem kendi kardeşlerinin hem de diğer bütün Kureyş gençlerinin en güzeli idi. Akıl, zekâ ve kemâl itibârıyla da yine onların en üstünü idi.( Halebî, I, 51-62) Bu sebeple Kureyş’in bütün genç kızları onunla evlenmeye tâliptiler. Hattâ Varaka bin Nevfel’in kız kardeşi Rukıyye, Abdullâh’ın alnındaki nûru görünce bunun peygamberlik nûru olduğunu anlamış ve beklenen son peygamberin annesi olma şerefine nâil olmak isteyerek Hazret-i Abdullâh’a, kendisiyle evlenmesine karşılık yüz deve teklif etmişti.( İbn-i Hiflâm, I, 168-169.)

Abdülmuttalib, oğlu Abdullâh’a Benî Zühre kabîlesinin efendisi Vehb bin Abdi Menâf’ın kızı Âmine’yi istedi. Kureyş’in neseb ve şeref bakımından en üstün kızı olan Âmine de buna muvâfakat edince nikâhları kıyıldı.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in annesi Hazret-i Âmine’nin nesebi, Vehb bin Abdi Menâf bin Zühre bin Kilâb bin Mürre şeklindedir. Zühre, Hâşimoğulları’nın ataları olan Kusay bin Kilâb’ın kardeşi olduğundan, Hazret-i Âmine’nin nesebi Hazret-i Abdullâh ile Kilâb’da birleşir.( İbn-i Sa’d, I, 59-60.)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ana rahmine düşünce, Abdullâh’ın alnındaki nûr Hazret-i Âmine’ye geçti.( İbn-i Hiflâm, I, 170)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafâ-1 (s.a.v), Erkam Yayınları, 2013, İstanbul

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PEYGAMBERİMİZİN NAFİLE İBADETLERİ

Peygamberimizin Nafile İbadetleri

HZ. PEYGAMBER’İN (S.A.S.) ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Çocukluğu ve Gençliği

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.