Hazret-i Peygamber (s.a.s.) İle Mahlûkat Arasındaki Muhabbet
Hazret-i Peygamber (s.a.s.) ve mahlûkat arasındaki muhabbete kıymetli misaller...
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- naklediyor:
“Biz Rasûlullah ile beraber Mekke’de yürürken, Peygamber Efendimiz’le karşılaşan bütün dağlar, ağaçlar;
«Es-selâmu aleyke yâ Rasûlâllah!» diyordu.” (Bkz. Tirmizî, Menâkıb, 6/3626)
Peygamberimiz buyuruyor:
“Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz.” (Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hacc, 504)
Peygamber Efendimiz, Allâh’ın sevgilisi… Kâinât O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldı. Bu sebeple Cenâb-ı Hak çeşitli misallerle; hayvanat, nebâtat ve hattâ cemâdat âleminden Peygamberimiz’i tanıyan, seven ve O’na hasret duyan varlıkları misal verdi ki, akıl ve gönül sahibi insanlar ibret alsınlar!..
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i tanıyan mahlûkātın içinde, Efendimiz’in devesi Adbâ da vardı. Kadı Iyâz; Şifâ-i Şerif’te bu devenin Efendimiz’in vefâtından sonra, yemeyi-içmeyi bıraktığını ve kendisini sahrâlara vurarak, üzüntüsünden vefât ettiğini bildiriyor. (Kādı İyâz, Şifâ-i Şerîf, c. II, s. 73)
Sahiplerinden eziyet gören ve hırçınlaşan develer, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i görünce sakinleşmişler ve dertlerini O’na şikâyet etmişlerdi. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, II, 72)
PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V) MAHLÛKĀTA ŞEFKAT VE MUHABBETİNİ SAYISIZ MİSALLER
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mahlûkāta şefkat ve muhabbetini sayısız misal ile göstermiştir.
- Câhiliyyede canlı hayvanlar ok atışına hedef yapılırdı. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunu yasakladı.
- Süt veren deve ve benzerlerini sağanların, eziyet vermemek için tırnaklarını kesmelerini ve sütün tamamını sağmayıp yavrusuna da ayırmalarını emretmişti.
- Yavrularını emziren bir kelbi rahatsız etmemek için ordunun güzergâhını değiştirdi.
- Kuş yuvasından yavrularını alanları îkaz etti.
- Yakılmış bir karınca yuvası görünce çok üzüldü ve bunun ağır bir günah olduğunu bildirdi.
- Vardıkları yere geldikleri hâlde binekleri üstünde konuşmaya dalanları dahî îkaz etti.
- Ağacı sertçe silkeleyen bir bedevîye de böyle yapmaması gerektiğini öğretti.
Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i tanıyan ve seven mahlûkātın içinde bir hurma kütüğü de vardı:
Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mescid-i Nebevî’de hutbelerini bir hurma kütüğünün üzerine çıkarak verirdi. Daha sonra cemaat fazlalaştı. Bir minber yapıldı. Hurma kütüğü kenara kondu. Bunun üzerine bu hurma direği, sahâbe efendilerimizin işiteceği şekilde ayrılıktan inledi. (Bkz. Buhârî, Cum‘a, 26; Tirmizî, Menâkıb, 6)
Hazret-i Mevlânâ; bu ibretâmiz hâdiseyi temsîlî bir şekilde, yani hurma direğinin lisân-ı hâline tercüman olarak şöyle anlatır:
“«Hannâne Direği»; Aziz Peygamber Efendimiz’in ayrılığından ötürü, duyan ve düşünen bir varlık gibi inledi, feryâd etti.
Öyle ki mescidde hazır bulunan genç, ihtiyar herkes bu inilti ve feryâdı duydu.
Cansız bir direğin böyle inleyip feryâd etmesine, ashâb-ı kiram hayret ettiler.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- inleyen direğe sordu:
«–Ey direk ne istiyorsun?»
Şöyle cevap verdi:
«–Sen’in ayrılığın yüzünden canım, kan kesildi. Hutbe esnasında bana dayanırdın, şimdi beni bıraktın, minberin üstüne çıktın.»
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona şöyle dedi:
«–Ey sırrı bahtına yoldaş olan güzel ağaç! Söyle ne istersin? Dilersen seni yemişlerle dolu bir hurma fidanı yapsınlar da; doğudakiler de, batıdakiler de senin hurmanı yesinler.
Yahut da âhirette ve cennette Hakk’ın seni bir selvi hâline getirmesini ve ter ü taze, ölümsüz bir hâlde kalmayı mı istersin?»
Direk şöyle cevap verdi:
«–Yâ Rasûlâllah! Ben bâkî olanı isterim.»
Ey gafil! Bunu duy da, bari bir ağaçtan aşağı kalma!”
“Hurma kütüğü nasıl irfan sahibi oldu ve inledi?”
“Hazret-i Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisinden ayrı düştüğü için inleyen Hannâne direğini okşadı.
Sen, ey insan!
Bir ağaçtan daha aşağı değilsin. Hannâne direği ol da sen de bu ayrılıktan hasretler içinde inle!..”
Yâ Rabbî!..
Sen’den Sen’in muhabbetini niyâz ediyoruz. Sen’i seven ve Sen’in de sevgine en yüksek derecede mazhar olan Habîbi’nin sevgisini niyâz ediyoruz. Yine Sen’den, bizi Sen’in sevgine eriştirecek, Sen’in muhabbetine yaklaştıracak amellerin sevgisini niyâz ediyoruz. Nasip ve müyesser eyle!.. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ocak, Sayı: 227