Hazret-i Yusuf, Züleyha'ya Nasıl Karşı Koydu?
Hazret-i Yûsuf; şöhret, servet ve cemal sahibi bir kadının, kapalı kapılar ardındaki çirkin nefsânî teklifine nasıl karşı koyabildi?
Allâh’a takvâsıyla sığındı. Vefâ, sadâkat, iffet husûsiyetlerine sarıldı. «Ben Rabbime nankörlük edemem!» dedi. Böylece Rabbinin burhânını gördü, Rabbinin yardımı yetişti, harama meyletmekten kurtuldu. Hapisle tehdit edildi, yine meyletmedi. Günaha düşmektense zindana girmeyi tercih etti.
Aynı bunun gibi;
Ebû Hanîfe’ye Bağdat kadılığı teklif edildi. O da, mevcut zâlim halîfenin keyfine göre fetvâ verme tehlikesinden çekindi, öyle ki bu istikamet için zindana girmekten çekinmedi.
Ancak niceleri böyle mal ve makam tuzaklarında helâk olup gitmişlerdir. Hazret-i Mevlânâ onların âkıbetini şu teşbihlerle ortaya koyar:
“Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken, boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur. Yani oltanın ucundaki yarım solucana râm olarak hayatına kasdetmiştir.”
Bu sebeple denilir ki:
“Fare huylulara kedi, bey olur.” (Mesnevî)
Nefsânî arzularının zebûnu olanın sonu helâktir.
ŞEYTAN'A EN BÜYÜK YARDIMCI...
İnsanı yoldan çıkarmaya azmetmiş olan şeytan için, en büyük ortak ve yardımcı; insanın içindeki nefs canavarıdır. Nefis; kötülükleri emredip duran, fücûra temâyül eden ham yapısıyla, fare huyludur. Sonunda şeytanı temsil eden kedinin oyuncağı ve neticede avı olur.
O kedi de zaten gaflet ve aldanışın timsâlidir. Onun gibi nefsî arzularına mağlûp düşenler de tıpkı öyle olur. Nasıl ki bir kedinin önüne nefis kebaplar konsa, fakat karşısından da bir fare geçecek olsa, derhâl o leziz kebapları bırakır da o farenin peşinde koşar.
Çünkü fare de aynı gaflet tuzağıdır. Böylece gaflet gafleti doğurur, kirli ve necis olana sürükler.
Hazret-i Mevlânâ, fare huylu olmanın ne demek olduğunu şöyle îzâh eder:
“Dünya nimetlerle dolu olsa, fare ve yılan yine necâsetle beslenir. Süflî insanlar da tahtanın içindeki kurt gibi; «Kimin böyle güzel helvası var!» der.”
Yani mânevî lezzetlerden mahrum, ten plânında kalmış, süflî arzuların zebûnu olmuş kişiler; içinde bulundukları hâle öyle alışırlar ki, o perişan hâlleri onlara sıcak gelir, sefâletini saâdet zanneder. Kubur farelerinin lâğımlardan lezzet alması gibi…
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sayı: 124
YORUMLAR